BY: admin

Psikiyatri Yazıları / Uncategorized

Yorumlar:Yorum yapılmamış

KADIN OLMAK, ANNE OLMAK …

İnsan yaşamının doğumdan itibaren cinsiyet (gender) ve cinsellik (seks) çerçevesinde örgütlendiği söylenebilir. Kimlik (identity) bir bütündür. Birbirinden kavramsal olarak ayrılabilen bireysel ve sosyal içiçe iki parçası vardır. Sosyal kimlik kişinin toplumdaki yeri ve onun için tanımlanmış rollerden oluşur. Kişisel olanı ise, kendi iç ruhsal süreçlerini barındırır. Kimliğin parçalarından biri olan cinsel kimlik (gender identity) ise kişinin ait olduğu cinsi bilme hissidir. “ ben kadınım…” diyebilmek.

Büyük olasılıkla kendinizi birkaç rolde görüyorsunuz. Örneğin birinin kızı, öğrencisi, çalışanı, işvereni, dostu, kardeşi, sevgilisisiniz. Belki annesiniz gün boyu evde iş dönüşü yolları gözlenen… Ya da zaman zaman hayatınıza giren insanlarda olumlu, olumsuz derin izler bıraktınız fark etmeden. Hiç birimiz yalnızca bir kişi sayılmayız. Biriken yaşantılarımız ve bireysel özelliklerimiz bir araya gelerek bizi farklı yapar. Ailenizin diğer üyelerinin bile size benzemediğini hissedebilirsiniz. Bu farklar bazı açılardan sorun olabilirler, ama farklarımız aynı zamanda en değerli varlıklarımız da olabilirler. Becerilerinizi ve özelliklerinizi bilmeniz kendinizi en iyi biçimde kullanmanız açısından çok önemlidir. Her zaman çok sessiz ya da çok konuşkan, çok saldırgan ya da çok edilgen olduğunuzu düşünmüş olabilirsiniz. Ya “çok sessiz olma “ özelliğinizle iyi bir dinleyici, çok konuşkanlığınız sayesinde iyi bir iletişimci olduğunuzu keşfederseniz? Agresif bulduğunuz özellikleriniz, önderlik nitelikleri olabilir. Çok edilgen olmanız sizin çok yüreklendirici ve destekleyici bir insan olduğunuz anlamına gelebilir. Kişilik özelliklerinizi bir palet üzerindeki farklı renkler olarak düşünebilirsiniz. Her biri uygun koşulda işe yarayacaktır. Yeni seçenekler ve yeni çözümler görme yeteneğinizi arttırabilirsiniz. Çözüm üretmek kadınların, annelerin doğal yeteneği değil midir aslında? Kendiniz hakkında daha bilinçli ve daha bilgi sahibi olmanız, başarınızı, etkinizi ve özgüveninizi arttırabilir. Yakın ilişkilere zaman bulamama pahasına başarılı olmak çok ağır bir bedeldir. Bu nedenle bir kadının yol haritası ve varış noktası resmi, aile ve arkadaşları ile de ilgili bölümler içermelidir. İnsan olmanın gereği sizin de sınırlarınız, kapasiteniz zorlanabilir.

Öfke duygusu, aynı bir dur işareti gibi, çıkacak sorunlara karşı sizi uyarır. Frene zamanında basmak, düşüncelerinizin duygularınıza yetişmesini mümkün kılar. Dur işaretini görmezden gelmek tehlikeli olabilir. Harekete geçmeden önce kendinizi anlamaya çalışmanız, genellikle çok daha iyi ve güvenli bir stratejidir. Psikoterapide kognitif yaklaşımda “kendini gerçekleştiren kehanet” diye bir kavram vardır. Bir şeyi yapabileceğinizi düşünürseniz yaparsınız; yapamayacağınızı düşünürseniz haklı çıkarsınız. Hızlı ve doğru kararlar verebildiğinizde bir kadın, bir meslek sahibi, bir anne, ortak ya da arkadaş olarak tüm gücünüzü daha iyi kullanabilirsiniz. Sonuç olarak iyi kararlar vermek size tam olarak kendiniz olma özgürlüğünü ve yaşamın yarattığı güçlüklere başarıyla göğüs germe gücünü verecektir.

KADIN VE CİNSELLİK

Ergenlikten erişkinliğe geçiş ile hormonal ve duygusal olarak yaşanan çalkantılı dönemden daha durgun ve dingin bir döneme geçilmiş olur. Ergenliğin biyolojik gelişimi sosyal açıdan erişkinlikte tamamlanır. Ergenliğin bitmesi ile fiziksel değişiklikler oluşmuş olur artık kadınlık hormonları belli bir döngü ve düzen içinde salgılanmaktadır. Kadın sağlıklı bir ergenlik dönemi yaşamışsa kendi vücudunu daha çok tanıyordur. Mastürbasyonla haz almayı öğrenmiş ve ilk cinsel deneyimlerini yaşamıştır. Ülkemiz ve benzeri ülkelerde kadınların ilk cinsel deneyimleri genellikle erişkinlik döneminde evlendikleri ilk gece yaşanmaktadır. İlk gece pek çok açıdan zorlukları içerir. Kimi yörelerde kadının yaşamını altüst edebilecek bir gecedir. En iyi olasılıkla da bütün beklentiler arasında herkesin dikkati çiftin üzerindeyken yaşanmaya çalışılan bir cinsellik vardır. İlk cinsel deneyimler sorunsuz atlatılabilirse sonrasında düzenli bir cinselliğin yaşandığı, zamanla kadının kendisini daha çok tanıdığı ve haz almasının arttığı bir cinsel aktivite dönemi yaşanabilir. Cinsellik öğrenilen bir eylem olduğundan erişkinlik döneminde cinselliğin sağlıklı bir şekilde yaşanması cinsel hazzın giderek artmasını sağlayacaktır. Kadının cinsellik ile ilgili olumlu algıları cinselliğin gelişim sürecini hızlandırır.

Erişkinlikle birlikte kadının toplumdaki yeri ve sorumlulukları da değişmektedir. Bu dönemde düzenli partner ilişkilerinin kurulması ile kadının yaşamında toplumsal ve cinsel rolüne özgü değişiklikler olur. Erişkinlik dönemi kadının cinselliği rahat yaşayabildiği, cinsel olarak aktif olduğu bir dönemdir. Gebelik erişkinlik döneminde kadın cinselliğini etkileyen en önemli olgudur. Gebelikte cinsellik konusunda bugüne dek pek çok farklı inanç ve uygulamalara rastlanmıştır. Ülkemizde de gebelik sırasında cinsel ilişki en azından pek hoş karşılanmayan bir durum olarak görülmektedir. Cinselliğin, cinsel birleşmenin bebeğe zarar verebileceği, cinsel birleşmenin erken doğum veya düşüğe yol açabileceği gibi önyargılar yaşanmaktadır. Sorunlu bir gebelik olmadığı sürece (ki sorunlu pek çok gebelikte bile) cinsellik ve cinsel birleşme bebeğe zarar vermez, haz alan annenin kendisini daha iyi hissedeceği ve cinsellik çifti birbirine yakınlaştıran bir eylem olduğu için annenin daha huzurlu olmasını sağlayabileceği düşünülmektedir. Gebelikte cinsel yaşamın olmazsa olmazı cinselliği kadının belirlemesi gebeliğin uzman hekim tarafından takibinin yapılıyor oluşudur.

PEKİ YA ANNE OLMAK, KARAR VERMEK VE ANNELİĞİ YAŞAMAK….

 “Anne olana dek kendimi sıcak, verici ya da duyarlı bir insan olabilecek kapasitede göremiyordum. Çocuk doğurmaya korkuyordum, çünkü onlara ihtiyaçları kadar mükemmel bir anne olamamaktan korkuyordum. Anne olmanın yaşadıkça öğrenilebileceğini bilmiyordum. Hissettiğim şefkat ve sevgiyi dışarı çıkarabilmek harika bir deneyimdi. Bebeğimi ilk kucaklayışımdan itibaren her geçen gün onunla öğrendim hayatı… Geliştim, değiştim ve büyüdüm… Adeta kendi geçmişimdeki eksiklikleri,  yaşanmamışlık duygularını onunla onardım… “  

Kadınlar “bebek istemek”ten bahsederken; ortalama iki yıl bebeklik ve 15 – 20 yıl süren bireyselleşme sürecinin sorumluluğunu da üstlenmişlerdir. Aslında ”onyılar boyunca fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının çoğu için bana bağımlı olacak birini istiyorum” dedikleri duyulmaz… Hamilelik sınırlı sürede, doğum birkaç saatte biter. Annelik on yıllarca sürer….

Anne olmak, insanın bedenini ve duygularını güçlü bir biçimde yaşaması anlamına gelebilir. Sadece fiziksel ve bedensel değişiklikler değil aynı zamanda karakter değişikliği de yaşarız. Sabır, fedakarlık ve bir insanı topluma kazandırma özelliklerimizin içimizde olduğunu fark ederiz.

Çocuk sahibi olmanın toplumsal bedelleri dengelenmelidir. Günümüzde kadınlar doğum yaptıkları zaman sadece işlerinden, gece uykularından, arkadaşlarıyla geçirdikleri zaman gibi pek çok bireysel faaliyetlerinden vazgeçmek zorunda kalmazlar. Aynı zamanda kültürümüzün buyrukları altında bir anne ahlaki açıdan ve doğru şekilde kendini ifade eden olmalıdır. Anneler çoğu zaman işi ve çocuklarının bakımı ve geçirdiği kaliteli zaman arasında toplumca yaratılan çatışmayla karşılaşır. Hangi çözümü üretirse üretsin, kendini parçalanmış ve bir alanda başarısız hissedebilir. Tam zamanlı anne ve ev hanımı olanlar da sıkıldıklarından, yeterince özgür olamamanın zorluklarından yakınabilirler. 

Anne olmayı, anne olmamayı seçmiş ya da henüz karar vermemiş olabilirsiniz. Bu seçeneklerin farklı unsurları hakkında duygularınızı incelemeniz yararlıdır. Genel olarak sizinkinden farklı bir seçim yapan kadınlara karşı tavırlarınız neler? Kendinizi onlardan ya da onları sizden daha iyi bir konumda mı görüyorsunuz?

Bazı insanlar büyük hırsları hayatlarının hedefleri edinirler. Bazıları kederle sarmalanır, yalnızca huzur, ayrılma ve acıdan kurtulma hayalini kurarlar. Bazıları hayatını başarı, zenginlik, güç ve gerçeğe adarlar. Diğerleri kendini aşmayı araştırır ve kendilerini bir amaç ya da bir varlığa kaptırırlar. Hayatlarımız da seçimlerimizdir….

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist & Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.

1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 (242) 316 98 99

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

GEBELİĞİN KADIN RUH SAĞLIĞINA ETKİLERİ ve DOĞUMA RUHSAL AÇIDAN HAZIRLANMA

GEVŞEME EGZERSİZLERİ

Gebelikte annede oluşan, bebeğin sağlığı ve doğumun nasıl olacağı ile ilgili kaygılar gebeliği zorlaştırır ve doğumu başlatan rahim kasılmalarının oluşturduğu sancıyı artırır. Eğer anne adayı gebelik sırasında gevşeme yöntemleri hakkında bilgilendirilmişse doğum sancıları ile çok daha kolay başa çıkabilir. Hastalarımızda gördüğümüz ve bizi böyle bir kitap hazırlamaya iten en önemli etkenlerden birisi sosyokültürel seviyesi yüksek hastaların bile doğum sırasında yaşadıkları kaygıyla ve sancılarla baş etmedeki yetersizlikleridir. Doğum gibi anne hayatında çok önemli yer tutan bir deneyime anne adayları iyi hazırlanmalıdır. Bu açıdan bakıldığında gebelikte yapılacak fiziksel hazırlığın mutlaka ruhsal hazırlıkla tamamlanması gerekir. Ruhsal hazırlığın anahtarı sıkıntıyla baş edebilme ve gevşeme eğitimidir. Gebelikte gevşeme tekniklerinin öğrenilmesinde ilk basamak anne adayının zihninin rahatlatılması ve bilgilendirilmesidir. Anne adayının verimli bir gevşeme sağlayabilmesi için gebelik ve doğum hakkında bilgilenmesi ve kendisinde sıkıntı yaratan sorulara yanıt bulması gerekir. Anne adayları için hazırladığımız bu kitapta gebelik oluşumu, gelişimi, beslenme, gebelik takibi, doğum yöntemleri hakkında gereken bilgiler verilmiştir. Ayrıca anne adayı, aklına takılanları not alarak doktoruna sormalıdır. Böylece hamilenin kaygılarının giderilmesinde önemli yeri olan gevşeme eğitiminde ilk basamak geçilmiş olacaktır. Gevşeme egzersizleri ile anne adayının gerilen kaslarını gevşetmeyi öğrenmesi ve oluşan kas gerginliğine karşı bir farkındalık geliştirmesi amaçlanır. Gebelik ve doğum sırasında kas gerginliğini fark eden ve bunu azaltabilen anne adayı daha az ağrı duyacaktır. Gevşeme tekniklerini öğrenen ve uygulayan hamile, doğuma yardımcı olacak kaslarını seçici bir şekilde çalıştırmasını öğrenir. Ayrıca öğrenilen gevşeme teknikleri yaşamın diğer dönemlerinde de stresi azaltmada yararlıdır.

Gevşeme Egzersizlerinden Beklenen Yararlar Şöyle Özetlenebilir:

· Doğum sırasında sancı aralarında sağlanan gevşeme ile enerjinin asıl ihtiyaç duyulan sancı zamanları için saklanmasını sağlamak ve gereksiz güç kullanımını engelleyerek anne adayının yorulmasını önlemek.

· Anne adayına kendisi üzerinde bir kontrol kurmasını öğreterek gereksiz sıkıntı yaşamasını engellemek.

GEBELİKTE KULLANILAN GEVŞEME TEKNİKLERİ
Gevşeme egzersizleri sırasında diyaframla solunum önerilir. “Diyafram”, nefes alırken kullanılan en önemli kastır ve diyaframla yapılan solunumun kaygıyı azalttığı gösterilmiştir.

Anne adayı gevşeme egzersizi için önce rahat bir pozisyon almalıdır. Sessiz, sakin, iyi havalandırılmış, ısısı ayarlanmış bir oda hazırlanır ve anne adayı üzerine rahat edebileceği kıyafetler giyer. Dinlendirici bir müzik açılabilir. Gevşeme egzersizleri için önerilen zamanlar, öğle yemeğinden sonra ve gece yatmadan öncedir. Bu şekilde olmak üzere günde iki defa yapılması uygundur. Gece yatmadan önce yapılan gevşeme egzersizi uykuya dalmayı ve iyi bir uykuyu kolaylaştırır.

Gevşeme egzersizlerinde anne adayının pozisyonu
§ Sırt üstü yatış pozisyonu: Baş altına ince bir yastık ve dizleri bükerek altına bir yastık koyulur.

§ Oturma pozisyonu: Sırt arkasına yastık koyularak desteklenir, dizler hafif bükülür ve kolların altına yastık koyulur.

§ Yan yatma pozisyonu: Baş altına yastık koyulur, gövde öne eğimli olup arkadaki kol düz uzatılır, bacaklar hafif bükülür, bacaklar arasına yastık koyulur.

Doğum sırasında gevşeme pozisyonları
Doğumun ilk evresinde kasılmalar rahmin öne doğru açılanması ile sonuçlanır. Bu dönemde rahmin alacağı bu duruşu kolaylaştıran öne yaslanma pozisyonları önerilir. Şiddetli bel ağrısı olan anne adaylarında bu pozisyon bebeğin ağırlığını omurga üzerinden alacağı için rahatlama sağlayacaktır. Gevşeme pozisyonlarının şekilde gösterildiği gibi sık sık değiştirilmesi, anne adayının hareketliliğini arttırdığı ve rahim kasılmalarını kolaylaştırdığı için oldukça yararlıdır.

1.PASİF MEDİTASYON TÜRÜ GEVŞEME
Bu egzersizde anne adayı bir süreliğine çevresinden uzaklaşarak stresini azaltır ve sakinleştirici bir uyanıklık hali yakalar. Buna “pasif meditasyon türü gevşeme” denir. Gevşemek, hareketsiz durmak değildir. Gevşeme, gerginliğin oluşması ve ortadan kaybolması arasındaki farkın ortaya konması ile anlaşılabilir. Gebeliği süresince bu egzersizi sık sık yapmış olan bir gebenin, doğum sırasındaki sancı aralarında bu şekilde gevşemesi mümkündür. Ancak gebenin kendi kendine bunu öğrenmesi ve doğumda bir yardımcısı olmadan uygulaması kolay değildir. Gebe bu egzersizi doğum öncesi eğitim sınıflarında öğrenebilir ve doğum sırasında bir yardımcının (doktor, ebe veya bir yakın olabilir) önderliğinde kullanabilir.

2.AKTİF GEVŞEME
Anne adayının sakin bir biçimde odaklanarak, aktif ve bilinçli bir şekilde kaslarındaki gerginliği tanıması ve bu gerginliği sonlandırması ile stresini azaltması, aktif bilinçli gevşeme olarak isimlendirilir. Bu teknikte kişi bulunduğu çevrede aktif bir biçimde rol alır. Kas gerginliğini ve kasın enerji tüketimini bilinçli olarak azaltarak kaslarındaki gerginliğin farkına varır ve hedeflediği kası seçici olarak gevşetme yeteneği kazanır.

Uygun ortam ve pozisyondaki anne adayı çeşitli beden kısımlarını kasar ve gevşetir. Bu sırada daha sonra anlatacağımız derin nefes alma egzersizleri kullanır. Bu şekilde tüm vücudun rahatlatılması mümkündür. Egzersizin, en azından başlangıçta, tercihan baba adayı ya da yardımcı olabilecek bir başkası ile birlikte yapılması anne adayına egzersizi kavrayana kadar destek olur. Paylaşım egzersizin etkinliğini arttırır.

Uygulama:
Kas seçimi;

Kas seçiminde belli bir sıra izlenmelidir. Yüz, çene, dil, omuzlar, pazı kası, yumruklar, karın kasları, kalçalar, uyluk ön yüzü, topuklar ve ayak kasları sıra ile kasılıp gevşetilir. Dil kasının kasılıp gevşetilmesi damağa doğru itilerek yapılırken, topuklarla ilgili egzersizde topuklar tabana itilir, ayak egzersizinde ayak bilekten vücuda doğru çekilir.

Egzersizin yapılışı:

Örneğin alın kası ile ilgili egzersizde; alın kaslarını kasın ve kasılı tutarak içinizden 5 ‘e kadar sayın, gerginliği hissedin burnunuzdan derin bir nefes alın nefesinizi ağzınızdan verirken gerginliğinizin gitmesine izin verin. Bunu her kas için tekrarlayın. Egzersizin en önemli yeri her kas için yapılan egzersizde; nefes verilirken gerginliğin gittiğinin hissedilmesidir. Bu egzersizin gereğinden fazla tekrarı amacını kaybettirir. Başlangıçta her egzersiz üç defa yapılır, sonra 5-6 kereye kadar arttırılabilir. Bir kas grubundan diğerine geçilmeden önce tam bir gevşeme sağlanmalıdır.

SEÇTİĞİNİZ KASI KASIN, İÇİNİZDEN 5’E KADAR SAYIN KASIN GERGİNLİĞİNİ HİSSEDİN VE BURNUNUZDAN DERİN NEFES ALIN, NEFESİNİZİ AĞZINIZDAN VERİRKEN GERGİNLİĞİN GİTMESİNE İZİN VERİN.

Öğrenilen gevşeme egzersizlerinin doğumda nasıl kullanılacağı solunum egzersizleri ile birlikte ilerleyen bölümlerde anlatılacaktır.

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

SINAV KAYGISINDA OLUMSUZ DÜŞÜNCELER

Son olarak aşağıda sınav kaygısının etki ve belirtilerini arttıran bazı uyumsuz (Maladaptif), akılcı olmayan (İrrasyonel), işlevsiz (Disfonksiyonel) düşünce örnekleri ve hemen altında da durumla uyumlu, akılcı (Rasyonel), işlevsel (fonksiyonel) karşılıkları var:

“Hiç heyecanlanmamalıyım”:

“SINAVLARDA HEYECANLANMAK DOĞAL, HEYECANIM DA BANA GEREKLİ”. “Dikkatim hiç dağılmamalı”:

“DİKKATİM DAĞILABİLİR, BEN DİKKATİMİ EKONOMİK KULLANMAYA ÇALIŞAYIM”.

“Hiçbir soruda takılmamalıyım, hemen yapmalıyım”:

“TAKILDIĞIM SORULAR OLABİLİR, BUNU GÖRÜRSEM DİĞER SORULARA GEÇERİM, BURADAKİ HER SORU BANA PUAN KAZANDIRABİLİR”.

“Bu sınavda başarılı olamayacağım”:

“BAŞARILI OLUP OLMAMAYI DÜŞÜNMEK YERİNE, ELİMDE OLANI YAPMAYA ÇALIŞMALIYIM, O DA DERS ÇALIŞMAK, BU DA SORULARI YAPMA ŞANSIMI ARTTIRIR, DOLAYISIYLA SINAVI KAZANMA ŞANSIMI”. “Sınavda kesin yetiştiremeyeceğim”:

“ZAMANI İYİ KULLANMAK ELİMDE, DİKKATİMİ NELER YAPACAĞIMA, SORULARA VERİRSEM YETİŞTİRME OLASILIĞIM ARTAR”.

“Sınavı kazanamazsam/iyi bir puan alamazsam mahvolurum”:

“SINAVIN SONUCUNU DÜŞÜNEREK DEĞİL, ELİMDEN GELENİ YAPARAK DEĞİŞTİREBİLİRİM, BUNLARI DÜŞÜNEREK ANCAK ZAMAN KAYBEDERİM”. “Bu sınavda başarısız olursam işte o zaman ben bir hiçim”:

“ALACAĞIM SONUÇ YALNIZCA SINAVIN BİR DEĞERLENDİRMESİ, BENİM DEĞİL”.

“Eğer bu sınavda başarısız olursam, birey olarak da başarısız biri olurum”: “BENİM BİLGİ VE BECERİ DÜZEYİM SADECE BU SINAVLA SINIRLI DEĞİL”. “Sınavda başarısız oldum”:

“SINAVDA BEN DEĞİL, BENİM DERS ÇALIŞMA DAVRANIŞIM BAŞARISIZ OLDU”.

“Ailemin/Arkadaşlarımın beni takdir etmesi için çok başarılı olmam lazım”: “ONLARIN BENİ TAKDİR ETMESİ SADECE SINAVLA BAĞLANTILI OLMAMALI, BEN ONLARI BAŞARILI OLDUKLARI İÇİN Mİ SEVİYORUM?”.

“Kazanamazsam evdekilerin yüzüne nasıl bakarım, benim için çok fedakarlık ettiler”:

“ONLAR ELİNDEN GELENİ YAPTILAR, BENDE BAŞARILI OLMAK İÇİN ELİMDEN GELENİ YAPACAĞIM”.

“Herkesin dikkati benim üzerimde, başaramazsam rezil olurum”:

“NİYE REZİL OLAYIM, İLİŞKİLERİM SADECE BU SINAVDAKİ BAŞARIMA MI BAĞLI? ÖNEMLİ OLAN BENİM NE İSTEDİĞİM VE NE YAPACAĞIM, DİKKATİMİ DİĞERLERİNİN İSTEKLERİNE ODAKLARSAM İŞİM ZORLAŞIR”.

“Sorunun cevabı hemen aklıma gelmiyor, bunun içinde zaman kaybediyorum”:

“EĞER HEMEN AKLIMA GELİRSE YAPARIM, GELMEZSE BUNUNLA UĞRAŞMAK YERİNE DİĞER SORULARA BAKARIM, ZAMAN KALIRSA SONRA TEKRAR BU SORUYA DÖNERİM. YETERİNCE DENEME SINAVINA GİRDİM, UYGUN BİR STRATEJİM VAR, PERFORMANSIMI EN İYİ ŞEKİLDE KULLANABİLİRİM”.

“Yapamayacağım! Ne zaman önemli bir şey olsa elim ayağım dolaşır beceriksizleşirim”:

“YAPMAK DEĞİL, YAPMAYA ÇALIŞMAK BENİM ELİMDE, BEN ELİMDEN GELENİN EN İYİSİNİ YAPMAYA ÇALIŞABİLİRİM”.    Türkçapar,2011

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

SINAV KAYGISI NEDİR, BELİRTİLERİ NELERDİR?

SINAV KAYGISI NEDİR, BELİRTİLERİ NELERDİR?

Kaygı, heyecan hayatın içinde olan doğal ve kaçınılmaz duygulardır. Aşırı düzeye çıkmadığı ve kişinin performansını olumsuz etkilemediği sürece bizi hedefe yönlendiren, motive eden bir güçtür. Baş edilemez düzeye çıktığında ise insan hayatını olumsuz etkileyen, birçok alanda performansı azaltan bir engel halini alır.

Sınav kaygısı; sınavdan günlerce hatta aylarca önce başarılı olup olunmayacağı konusunda aşırı kaygı yaşanması ile kendini gösterir. Bu kaygı belirtileri sınava çalışma motivasyonunu etkileyebileceği gibi uyku, yemek, sosyal ilişkiler gibi günlük aktiviteleri de olumsuz düzeyde etkileyebilmektedir. Bununla birlikte sadece sınav öncesi değil sınav sırasında da aşırı heyecan ve bu heyecanın getirdiği bazı duygusal ve fiziksel belirtiler sınav performansını etkileyerek başarı düzeyini düşürebilir.

Sınav sırasında ya da sınavın düşünüldüğü durumlarda çarpıntı, düzensiz kalp atışları, karın bölgesinde huzursuzluk ya da ağrı, soğuk terleme ve baş ağrıları, düzensiz solunum, ellerde uyuşma, titreme, vücutta ateş basması ve bayılma hissi , baş dönmesi, bir şey düşünemiyormuş hisleri, kas yorgunlukları sınav kaygısının bu fiziksel belirtileri arasında sayılabilir.

Sınav zamanlarının korkulu bir rüya gibi görünmesi, başarısız olursam korkusu ve bunun getirdiği yetersizlik düşünceleri ve başarılı olamayacağım yargıları, panik hissi,aşırı sinirlilik, ağlama, iyi çalışmaya rağmen hiç bir şey hatırlamadığını ve hiç bir şey bilmediğini düşünmek ve konsantrasyon güçlüğü,huzursuzluk, aşırı yorgunluk hissi, sıkıntı, bunaltı, aşırı hareketlilik, sınav sırasında zihninizin donduğunu, bulanıklaştığını ve tam olarak düşünemediğini hissetme ve soruları heyecandan okuyamama gibi belirtiler duygusal belirtiler arasında sayılabilir.

Bütün bu belirtilere ek olarak, yeterince çalışmadığı için kendini suçlama, kendini yetersiz hissetme, sınav sonrasının felaket olacağı, kimsenin yüzüne bakamayacağı, çevresini hayal kırıklığına uğratacağı şeklinde düşünceler ortaya çıkmakta ve bu negatif düşünceler öğrenci de akedemik ortamdan uzaklaşıp, ders çalışmaya karşı ilgisizlik, isteksizlik, endişe ve tedirginlik duygularının yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Bu durum, öğrencide sınavla ilgili bu kaygıyı yaşamaktansa sınava girmeme, kendini uzaklaştırma yoluna ya da daha ağır psikiyatrik bozukluklara girmesine zemin hazırlamaktadır.

NEDENLERİ NELERDİR:

Sınav kaygısı temelde çocuğun veya gencin sorunu gibi görünse de aslında çok boyutlu olarak değerlendirmek ve araştırmak gerekmektedir. Bu çok boyutluluğun bir ucunda çocuk, diğer uçlarında ise aile, öğretmenler ve diğer sosyal çevre gelmektedir.

Öğrencinin sınava yüklediği anlamlar, sınavla ilgili kafasında oluşturduğu imaj bu çok yönlü ilişkilerin sonucunda oluşur ve kişinin duygularıyla, deneyimleriyle ve inançlarıyla şekillenir. Sınav kaygısı sadece büyük sınavlara özgü değildir. Bazı çocuklar için her sınav bir kaygı kaynağıdır. Sınav ile ilgili düşünceler, beklentiler sınav olmanın ötesine geçince kaygı kendisini göstermeye başlamaktadır. Bu gibi durumlarda sınav sadece belirli şeyleri elde etmek için geçilmesi gereken bir engel olmaktan çıkar ve öğrenci tarafından kişiliğinin değerlendirildiği, çevresindeki insanlarla ilişkilerini belirlendiği, değerinin ortaya konduğu ve ailenin beklentilerinin gerçekleşmesi ile ilgili bir hal alır.

Sınav kaygısı yaşayan öğrencilerde genelde başaramayacağım korkusu ve benlik değerinde azalma ön plandadır.
Başarısızlık korkusu öğrencinin çalışmasıyla direk olarak bağlantılı değildir. Ne kadar çalışsa da sınav ile ilgili yarattığı olumsuz düşünceler, sınavın kötü geçeceğine ilişkin inanışlar bu kaygının kaynağıdır. Kaygı belirtileri sınav performansında düşüşe neden olur ve bu durum kendi içlerinde düşündükleri başarısızlık korkusunu ve yapamayacağım düşüncelerini destekler. Bu durum da kısır bir döngüye neden olur.

Bütün aileler çocuklarının iyi bir eğitim görmesini, sınavlarda daha başarılı olmasını ister. Ellerindeki bütün imkanları bu doğrultuda kullanırlar. Ancak bazı durumlarda bu iyi niyetli davranışlar baskıyı da birlikte getirir. Aileler bazı durumlarda farkında olmadan kendi endişe, beklenti ve hayallerini dolaylı olarak öğrenciye aktarırlar. Öğrenci kendini kanıtlamanın, kabul ettirmenin ve kendisini yakınlarına sevdirmenin en önemli yolunun sınav ile ilgili kazandığı başarılara bağlamaya başlar. Başarısızlıkta sevilmeyeceği, aşağılanacağı düşünceleri zihninde yer eder. Ailesinin ve çevresinin bir yandan sınavın önemli olmadığını, hayatın sonu olmadığını söylemelerine karşı bir taraftan da sözel olarak yada davranışlarıyla, sınavı kazanmanın, başarılı olmanın hayatındaki birçok şeyi etkileyeceği mesajları vermesi öğrencide sıkışmışlık ve şaşkınlık yaratır. Bu durum zaten normal düzeydeki sınavın yaratacağı kaygının daha üst düzeye çıkmasına neden olur. Çoğu zaman aileler bu kaygının farkına ancak öğrenci fiziksel düzeyde belirti verdiğinde varabilirler.

Bunun dışında, kendine güvensizlik, karamsarlık, daha önceki başarısızlıklar, beklentilerin gerçeğe uygunsuzluğu ve bilgisiz olmak kaygı nedenleridir

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

NE ZAMAN UZMAN YARDIMI GEREKEBİLİR?

NE ZAMAN UZMAN YARDIMI GEREKEBİLİR?

Genelleşmiş anksiyete bozuklukları:

Sınav kaygısı genelde ders çalışma, sınavı düşünme vs. gibi durumlar akla geldiğinde ortaya çıkan bir kaygıdır. Ancak bazı durumlarda bu kaygı kendini bütün güne yaymaya başlayabilir. Eğer kaygı ve endişe hissi sadece sınav ve ders çalışma ile ilgili değil de bütün güne yayılmaya başlamışsa, gün boyunca huzursuzluk, içsel gerginlik, tetikte olma, baş, boyun, sırt gibi bölgelerde gerginlik, ağrı hissediliyorsa, sürekli bir şey olacakmış gibi endişe taşınıyorsa ve bu durum günlük aktiviteleri yapmaya ve ders çalışmaya engel olmaya başladıysa bu bozukluktan söz edilebilir.

Depresyon:

Tükenmişlik hissi, kesifsizlik ve isyan duyguları sınava hazırlanan çoğu insanda zaman zaman ortaya çıkabilecek doğal belirtilerdir. Ancak bu belirtiler kısa zaman sürelerini aşmaya, daha süreğen bir hal almaya başlayıp, belirtilere yoğun isteksizlik, hayattan zevk almama, sınava çalışamayacak düzeyde huzursuzluk, konsantrasyon güçlüğü, derslere dikkatini verememe, uyku ve iştah problemleri eklenmeye başlarsa depresyondan şüphelenmek gerekir. Bu sıkıntıların çok yoğunlaştığı durumlarda “ölsem de kurtulsam düşünceleri” ön plana çıkabilir. Bu düşünce ve duygular ders çalışma ve sınavla ilgili performansı kötü yönde etkileyerek başarıyı düşürür.

Bu gibi durumlarda zaman kaybetmeden psikiyatrik yardım almak son derece önemlidir.

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

ERGENLERDE SINAV KAYGISI İÇİN NELER YAPILABİLİR?

NELER YAPILABİLİR?

Sınav kaygısını çok etkenli olarak düşündüğümüzde öğrenci, aile ve öğretmenlerin iyi iletişim kurması ve işbirliği yapması başa çıkma süreçlerini kolaylaştırmaktadır.

Genel Yapılabilecekler:

– Düzenli çalışmak: Burada önemli olan kendinize uygun bir program hazırlayıp ona uymaktır. Zamanın düzenlenmesi kaygıyı önemli derecede azaltır. Ancak günlük program hazırlanırken gerçekçi hedefler ortaya konmalı, çalışılamayacak saat hedefleri konulmamalı, çalışma saatlerinin zamanı iyi ayarlanmalıdır ( hemen yemekten sonra veya okuldan geldikten hemen sonra dikkat daha zor toplanabilir). Bu program hazırlanırken kendi çalışma kapasitesi, çevre durumu göz önüne alınmadan yapıldığında program başarısız olur ve bu durum var olan kaygıyı daha çok artırır. Unutulmamalıdır ki zaman zaman bu düzende aksamalar olabilir. Bu durum da hemen kaygıya kapılmamak, küçük aksamaların olabileceğini hesaba katmak ve ümitsizliğe kapılmadan programı devam ettirmek önemlidir.

– Sosyal faaliyetleri planlı bir şekilde sürdürmek: Yoğun çalışma temposu ve stres zamanla tükenmişlik ve çalışma performansında azalmaya neden olabilir. Bu nedenle haftada en az birkaç saatin hobilere ayrılması, yapmaktan keyif alınan şeylere yönelme çalışma kapasitesini ve kalitesini olumlu yönde etkilemektedir.

– Başkalarının söyledikleriyle değil, kendi sonuçlarına göre karar vermek: Şimdiye kadar elde ettiğiniz başarıları, üstesinden geldiğiniz zorlukları düşünmek ve bunlardan kazandığınız tecrübeleri aklınıza getirmek size yol gösterici olur. Sürekli olumsuz düşünmek, hep başkalarının sözüne göre kendine yön vermek veya diğer öğrencilerin ders çalışma temposuna göre kendini ayarlamak karışıklığa, yetersizlik duygularına ve sıkışmışlık hissine neden olabilir.

Sınav Öncesi Yapılabilecekler:

– Sınavın çok yaklaştığı günlerde yeni, bilinmeyen konuları çalışmaya gayret etmek kaygıyı artırabilir. Yeterli süre yoksa bu konulara girmemek en uygun olanıdır. Bu dönemlerde özellikle yürümek gibi fizik aktiviteleri arttırmak sınav heyecanın getirdiği hareketlilik hissi ve huzursuzluğu önlemede işe yarayabilir.

– Beslenme ve uyku düzeni aslında sürekli dikkat edilmesi gereken önemli fizyolojik ihtiyaçlardır. Tıpkı ders programı gibi bu ihtiyaçlarında belirli bir düzeni ve ritmi olması gerekir. Artan kaygılar bu ritmi bozabilir. Daha çok çalışma düşüncesi, acelecilik, zaman baskısı da özellikle sınavın yaklaştığı günlerde bu düzeni bozan faktörlerdir. Özellikle uyumamak için aşırı alınan kahve, çay ve nadirde olsa kullanılan bazı uyarıcı ilaçlar kontrolsüz kullanıldıklarında uzun vadede önemli problemler yaratabilir. Bu nedenle bu ritmi bozmamak, uyku ve beslenme ihtiyacının da sınava çalışmanın bir parçası olarak düşünmek gereklidir.

Ailelere öneriler:

En önemli basamaklardan birisi sınavın her ebeveynin kendisi için ne anlama geldiğini anlamasıdır. Çoğu zaman anne babanın istekleri, beklentileri ve hayalleri çocuğunkilerle karışabilir. Bütün yönlendirmeler bu istekler doğrultusunda şekillenebilir. Beklentileri çocuğun yeteneklerine ve düzeyine göre belirlemek akademik ve sosyal uyum için oldukça önemlidir. Bunları düşünmeden atılacak adımlar zorlanmaları ve hayal kırıklıklarını birlikte getirir.

Anne babanın yaşadığı bir kaygı ne kadar hissettirilmemeye çalışılsa da çocuğa aktarılır. Kendi kaygıları ile başa çıkılmadan atılacak adımlar çocuk için inandırıcı olmaktan çıkacaktır.
Aile ortamında yaşadığı her zorluk karşısında yargılanmadan dinlendiğini ve duygularını paylaşabildiğini hissetmek çocuklar için oldukça rahatlatıcı ve güven vericidir. Bütün okul hayatı boyunca, ders başarılarının onun sadece bir yönü olduğunu, bütün kişiliğinin, verilecek sevginin, değerinin sadece okul ve sınav başarısı ile ilgili olmadığının hissettirilmesi bu kaygının oluşmasını engelleyecek en önemli davranış şeklidir.

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

ERGENLİK DÖNEMİ SORUNLARI

Ergenlik bir çok açıdan, değişik biçimlerde tanımlanabilir. En sağlamı psikolojik, biyolojik ve sosyal tanımlar arasındaki örtüşmeyi bulmaktır. Psikolojik gelişim açısından yaptığımız tanım ile biyolojik gelişim açısından yaptığımız tanım arasında bir örtüşme bulunmaktadır. Psikolojik gelişimimiz, beynimizin bize her yaş dönemimizde sağladığı olanaklara dayanarak gerçekleşmektedir. Bu sebeple ergenlik, insan beyninin en önemli gelişim aşamalarından birinin gerçekleştiği 11 ve 14 yaş arasındaki bir dönemde, çocuktan çocuğa değişen bir süratle başlar ve gençlikle devam eder. Ergenlik döneminde başlayıp, gençlik döneminde tamamlanan bu düşünsel ve psikolojik değişim döneminin süresi yaklaşık 8-10 yılı bulabilir.

Ergenlik ve gençlik, kesintisiz devam eden, çocukluktan çıkıp yetişkinliğe gidilen yolda uzunca kalınan bir ara istasyondur. Ergenlik, gelişimin ve değişimin en çarpıcı olduğu yılları oluşturur. Çok hızlı bir değişim ve hızlı gelişimin getirdiği sarsıntılar sebebiyle herkesin gözünde büyüttüğü bir dönemdir. Gençlik ise, ergenlikten kazanılmış olan bu değişimden gelen yeni yetilerin, becerilerin ve özelliklerin pekiştirildiği, kullanıma girdiği ve yerini bulduğu bir dönemdir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ve Ergenlik/Gençlik

Ergenlik ve gençlik çok özel bir dönemdir. Birçok hazırlığın sürdüğü, hayata yönelik hazırlıkların devam ettiği ama hazırlıkların henüz tamamlanmamış olduğu bir dönemdir.

Pek çok değişimin yaşandığı bu dönemde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan kişiler özellikle zorlanabilirler. Karşılaşılan zorluklar okul ve akademik hayatın yanı sıra aile ve sosyal ilişkileri de kapsar.

Bunlardan bazıları ve başa çıkma önerileri:

Okul ile ilgili…

  1. Ders Çalışmaya Başlamak
  2. Derse başlamayı zorlaştıran-kolaylaştıran faktörler neler?

Genellikle sıkıcı işlere başlamak zordur. Derse başlamamak için binlerce bahane üretilebilir. Fakat derse başlamayı en çok zorlaştıran nedenler bulunursa bunları engellemek çok daha kolay olacaktır. Mesela malzeme tam olmadığı için oturduğu dersin başından kalkan birinin dikkatin dağılma ihtimali artacak, tekrar derse dönmesi çok zorlaşacaktır. Aynı şekilde derse başlamayı kolaylaştıran, motivasyon sağlayan nedenler bulunursa bunlar bilinçli bir şekilde kullanılabilir (örn. tamamlaması gereken ders/ödevi tamamlarsa küçük ödüller kazanmak, istediğiniz bir şeyi almak / yemek vs.)

  • En iyi ders çalışabilinen / konsantre olmanın daha kolay olduğu zamanların belirlenmesi

Her insanın çalışabileceği / daha iyi konsantre olacağı zamanlar farklıdır. Sizin için en uygun zamanı bulmak, dışarıdan gelen dikkati dağıtan etkenleri de azaltır.

  • Daha rahat çalışılan dersler var mı /neler?

Özellikle başlamakta zorlananlar için daha kolay çalışabildiği / daha çok sevdiği konulardan başlamak faydalı olacaktır.

  • Ödevleri hatırlamak
  • Ödevleri yazmada, takip etmekte, eve gerekli materyali getirmede, ödevi teslim etmede yaşanan zorluklar?

Ne yapmanız gerektiğini bilmezseniz onu yapamazsınız. Ödevleri / projeleri / sınav tarihlerini takip edebilmek için mutlaka bir ajandanız olsun. Her zaman yanınızda taşıyabileceğiniz bir ajanda hem günü planlamada hem de daha uzak tarihli randevuları / yapılacakları hatırlamada önemlidir. Eğer yanınızda taşımakta zorlanıyorsanız çalıştığınız yere daha büyük / aylık bir takvim asarak önemli günleri işaretleyebilirsiniz.

  • Uzun dönemli projelerde zamanı ayarlayabilmek

İleri tarihli ödevler / projeler / sınavlar için mutlaka bir çalışma düzeni oluşturun. Büyük projeleri daha kolay tamamlanacak küçük adımlara bölün ve her adımı tamamladığınızda kendinizi ödüllendirin. Yaptığınız programı mutlaka belirli tarihlerle yapın ve ajandanıza / takviminize işaretleyin

  • Ders Çalışırken
  • Çalışması gereken konuları küçük bölümlere ayırabilmek

Kısa zamanda tamamlanabilecek adımlar ödeve / derse / projeye başlamayı kolaylaştırır. Ufak bir adımı tamamladığınızda hem yapmanız gereken projeye başlamış hem de bir adımını tamamlamış olursunuz. Böldüğünüz adımları mutlaka bir takvime yazın ve projeyi yetiştirmeniz için ne kadar çalışmanız gerektiğini hesaplayın. Eğer planladığınız bir adım beklediğinizden uzun sürerse  teslim tarihini göze alarak yeni bir program yapın.

  • Çalışma planı oluşturabilmek

Çalışma programınızı oluştururken hangi konuyu çalışabilirken ne kadar konsantre olabildiğinizi bilmelisiniz. Çok zorlandığınız çok sıkıldığınız konuları çalışırken daha sık fakat kısa aralar verin. Ara süresi hiçbir zaman çok uzun olmamalıdır, uzun aralardan sonra derse dönmek çok daha zor, dağılma, başka işlere takılma ihtimali çok daha fazladır.

Eğer zamanınız planlamakta zorlanıyorsanız birinden yardım alın, sizi uyarmalarını, kontrol etmelerini isteyin.  Zaman akıp gidiyor ve siz derse başlayana kadar çok geç oluyor ise cep telefonu / çalar saat alarmlarından faydalanabilirsiniz.

  • Çalışma planına uyabilmek

İlk seferlerde oluşturduğunuz planın sorunsuz gitmesi zor olacaktır. Hangi konu için ne kadar zaman gerektiğini deneye deneye bulacaksınız bu yüzden eğer plana uymakta zorlanırsanız veya bir aksilik çıkarsa planınızı değiştirin. Planınızın engellenmesi sizin başarısızlığınız değildir, etrafınızdaki herşeyi önceden bilip kontrol edemeyeceğinizi unutmayın; planınızı her zaman değişen durumlara adapte edebilirsiniz.

  • Sınava hazırlık
  • Ne çalışacağını bilmek / bilememek

Hangi konulardan sorumlu olacağınızı önceden öğrenin

  • Nasıl çalışacağını bilmek / bilememek

Sizin için en etkili çalışma yöntemi hangisi. Okuyarak mı, yazarak mı yoksa dinleyerek mi daha kolay öğreniyorsunuz?

  • Ders çalışmayı ertelemek / hiç çalışmamak

Sıkıcı işler ertelenir. Kendinize başka işler yaratarak ders çalışmayı erteleyip ertelemediğinize dikkat edin. Küçük ödüller belirleyerek kendiniz motive edin, uyarı notları ve mesajları kullanın, gerekirse birinden yardim isteyin

  • Ara süresini ayarlayabilmek (Çok sık / uzun aralar yerine sık ama kısa aralar vermek)

Her zaman sık ama kısa aralar verin. Çok sıkılırsanız, dikkatinizi toparlamakta zorlanırsanız bir mola verin. Araları 5-15 dakika arasında tutmaya çalışın.

  • Yeterince çalışmadan çalışmayı bırakmak

Zamanınızı iyi ayarlamazsanız çalışmanız gerekenleri tamamlayamayabilirsiniz. Gece çok geç saatlere kalmak, çok uzun aralar verip derse geri dönememek, çalışmayı ertelemek yapmanız gerekenlerin yarım kalmasına neden olacaktır.

  • Ezberleme

Ezberlemeniz, akılda tutmanız gereken şeyler varsa özetlerini çıkartıp küçük not kağıtlarına yazın ve yanınızda taşıyın. Boş vakitlerinizde göz atabilirsiniz. Şemalar, grafikler ve çizimler öğrenilmesi gerekenlerin akılda kalmasını sağlar. Ayrıca ezberlemeniz gerekenlerle ilgili komik hikayeler uydurabilir benzetmeler kullanabilirsiniz.

  • Anlama

Anlamakta zorlandığınız konular olursa mutlaka yardım alın.

Aile ile ilgili…

Her ailede aile ile çatışmalar, karşılıklı beklentiler mevcuttur. Çocuklar büyüdükçe ailece beraber yapılan aktivitelere daha az katılması, daha az istekli olması ve daha az zevk alması her ailede yaşanan bir değişim olabilir. DEHB’si olan gençler, DEHB’nin özelliklerinden dolayı kendisine verilen görevleri yerine getirmede, önemli günleri takip etmede, kendisine verilen harçlıkla yetinmede, toplu olmada vs. daha çok zorlanabilir. Aile üyelerinin bu davranışları kasıtlı olarak değerlendirmeleri aile içinde daha büyük çatışmalara yol açacaktır.

1)Okul yüzünden

  • Ailenin yüksek akademik performans beklentisi, gencin düşük performansı. Bazı aileler kendi çocuklarını diğer daha başarılı çocuklar ile karşılaştırırlar. Burada hem gençlere hem aileye önemli rol düşer. Aile  çocuğun kapasitesini bilmeli ve ona gösterdiği çaba doğrultusunda övgüde bulunmalıdır. Çocuğunuz elinden geleni yapıyor fakat gerektiği kadar başarılı olamıyorsa ona yardımcı olmak sizin görevinizdir. Eğer çocuğunuz gerekli çabayı göstermiyorsa onu motive etmeye çalışabilirsiniz.
  • Gençlerin ise ailelerine ellerinden geleni yaptıklarını göstermeleri, yapamadıkları durumlarda ise açık davranarak yardım istemeleri gerekir.

2) Ev yaşantısında

  • Gencin ailece yapılan aktivitelere daha az katılması, daha az istekli olması ve daha az zevk alması. Çocuklar büyüdükçe ailece yapılan etkinliklere ilgilerinin azalması doğaldır. Tüm ailenin birlikte olacağı, herkesin katılmaktan keyif aldığı durumları önceden belirlemek ve bu katılımı zorunlu yapmak faydalı olabilir.
  • Kendisine verilen görevi yerine getirememe, her bireyin kendine ait sorumlulukları olmalıdır. Eğer bu sorumlulukları yerine getirmekte zorlanıyorsanız ailenizle konuşarak ortak bir yol bulmaya çalışın (sorumlulukları değiştirmek, azaltmak vs. gibi)
  • Kendisine verilen harçlığı savurgan şekilde harcama. DEHB’si olan bireylerde çok para harcama ile ilgili sıkıntılar sık sık görülmektedir. Eğer sabah aldığınız harçlığınız akşama bitiyor ve siz ne aldığınızı bile anlamıyorsanız bu konuda biraz daha programlı olmak işinize yarayacak, ailenizle çatışmanızı azaltacaktır. Yanınıza tüm paranızı almadan, sadece ihtiyaç duyacağınız kadar parayla dışarı çıkmayı deneyebilirsiniz. Bunun yanı sıra aldığınız herşeyi not etmek hem daha az para harcamanızı hem de günün sonunda neye para harcadığınızı bilmenize yarayacaktır.
  • Ailenin önemli günlerine geç kalma veya unutma. Yukarıda anlatılan unutkanlık bölümüne bir göz atın. Bu tip günleri hatırlamanız için görebileceğiniz bir yere yazmalı, uyarıcılar kullanmalısınız. Yakın aile bireylerinizden size hatırlatmalarını da rica edebilirsiniz.

Sosyal ilişkilerde….

1)Arkadaşlıklar

Verilen sözleri, randevuları hatırlamakta zorlanmanın arkadaşlıklar üzerinde de olumsuz etkileri olabilir. İnsanların söylediklerinin, beden dillerinin dikkate alınması, arkadaşlık görevlerinin yerine getirilmesi aslında çok da kolay değildir. DEHB’li biri için ise bunlar daha da zor olabilir fakat bu arkadaşlık kurmaya engel değildir. Öncelikle durumuzu arkadaşlarınıza anlatın, bir randevuyu veya sözünüzü unuttuysanız bunun onlara karşı yapılmış bir şey olmadığını bilsinler. Bunun yanı sıra onlara DEHB hakkında rahat hissedeceğiniz ölçüde bilgi verebilirsiniz, böylece size yardımları da dokunur.

2) Kız/erkek arkadaş Verilen sözleri, randevuları hatırlamakta zorlanma kız/erkek arkadaşınızla ilişkinizi de etkileyecektir. Bu ilişkiler normal arkadaşlıklardan biraz daha hassas olduğu için karşınızdaki kişi bu davranışlarınızı onu sevmediğiniz/değer vermediğiniz vs. şeklinde algılayabilir. Burada gene önemli olan karşınızdakine bunun nedenini ve DEHB’yi anlatmaktır.

Diğer…. Hayatı programlamada yaşanan zorluklar sağlığınızı da olumsuz etkileyebilir. Birşeyler yetiştirmeye çalışırken uykusuz, aç kalabilir, yorgun düşebilirsiniz. Bu stres sağlığınızı daha da olumsuz etkileyebilir. Günlük programınızda mutlaka kendinize bakmak için her zaman vakit ayırın. (TPD)

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

ANNE BABALARA ÖNERİLER

DEPRESYONUN ÇOCUK VE ERGENLERDE İFADE BULMASINDA ANNE-BABALARA AŞAĞIDAKİ SÖZCÜKLER VE DAVRANIŞLAR İPUCU OLABİLİR:

“Hayat boş……Hayat çok sıkıcı…….Çok sıkılıyorum, yapacak hiçbir şey yok…..”

Eskiden yapmaktan çok hoşlandığı yada gitmekten çok zevk aldığı şeyler için; “Canım istemiyor….” sözünün sık tekrarlanması

Sık sık iç çekme, çok sevdiği ortamlarda bile “Of sıkıldım” sözleri

Anne-babayı sinirlendirene, sabrını taşırana kadar uğraşma, her şeyden sudan bahanelerle tartışma çıkarma ve küsmeler

Özellikle ergenlik döneminde cama yada duvara yumruk atma gibi öfke nöbetleri

Sık sık baş, karın ağrısı yada yorgunluktan yakınmalar

“Beni bu evde kimse sevmiyor…..,Kardeşimi daha çok seviyorsunuz……,Kimse beni istemez, gelmezler ki ……..”sözcüklerinin çok sık kullanılır olması

Ölümden yada kendini öldürmekten söz etmeler yada “Kaçıp gideceğim buralardan….” gibi sözler söyleme

Yoğun alınganlık davranışları gösterme

Sık sık basit şeyler için ağlama

Derse ilginin azalması, konsantrasyon ve dikkatin dağılması

Olumsuz alışkanlıkları olan marjinal arkadaşlar edinme (Hırsızlık, evden kaçma, kanunu çiğneme, satanizm taraftarlığı vb. gibi özellik taşıyan arkadaşlar edinme)

Marjinale kayan giyim ve yaşam tarzında değişiklikler (Pop müzik severken metal müzik dinlemeye başlama, dövme yaptırma, küpe takma, baştan aşağıya siyah giysiler giyme)

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

www.facebook.com/AntalyaTerapiPsikiyatri

twitter.com/DrSevilayZorlu

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.

1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 242 316 98 99

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

KLİNİK ÖZELLİKLERİ

Akut, kronik ve maskeli depresyon olarak 3 bölümde değerlendirilebiir. Bu farklar süre, hastalığı ortaya çıkaran etkenler, hastalık öncesi uyum ve aile öyküsüne bağlı olarak değişir.

AKUT çoğunlukla yakın zamanda geçirilmiş bir travma (ebeveyn kaybı, ayrılık vs.) söz konusudur ve depresyonun süresi daha kısadır. Hastalık öncesinde de iyi bir uyum vardır.

KRONİK hastalığı başlatan akut bir etken yoktur. Hastalık uzun sürelidir. Çocuklarda sınırlı sosyal ve duygusal uyum öyküsü dikkat çekmektedir. Çoğunlukla aile bireylerinde de geçirilmiş depresyon öyküsü vardır.

MASKELİ DEPRESYON belirtiler belirgin olarak görülmez ancak aşırı hareketlilik, sinirli davranışlar, vücut ağrıları gibi belirtiler daha ön plandadır.

Küçük çocuklarda konuşma dili iletişim amacıyla etkin olarak kullanılamadığı için depresyon tanısı koymak zor olabilir.İlkokul çağına kadar olan çocuklarda sözel olmayan iletişime (davranış özellikleri, yüz kasları, vücut postürü, konuşmanın akıcılığı vs.) dikkat etmek tanı için yardımcı olabilir. Özellikle çocukların depresyonunda bedensel belirtiler daha ön plandadır. Süreğen karın ağrıları daha çok küçük çocuklarda görülmekte, yaş büyüdükçe baş ağrısı, kol, bacak ağrıları gibi belirtiler artmaktadır.

Depresif çocuk ve ergenler değersizlik, mutsuzluk ve yabancılaşma duyguları içinde olduklarından sosyal açıdan yoğun güçlükler yaşarlar. Klinik olarak depresyonda olan çocuklar mutsuz görünümlü, yavaş hareket eden, monoton sesle umutsuz ve yavaş konuşan çocuklardır. Kendi davranışlarına uygun düşmeyecek şekilde suçluluk hisseder ve “ben kafasızım”, “ben aptalım” , “ kötü bir çocuğum”, “kimse beni sevmiyor” gibi cümleleri sık kullanmaya başlarlar. Spor faaliyetleri, arkadaşlarla dolaşma, sosyal ortamlara gitmeme, önceden keyif aldığı uğraşlardan uzaklaşma, karşı cinse karşı ilginin azalması depresif süreçte ilgi azalmasının sonuçları arasındadır. Bununla birlikte ani sinirlenmeler, çoğu şeye karşı öfke patlamaları, konsantrasyon güçlüğü, uyku bozuklukları (uyuyamama ya da aşırı uyuma, sık uyanma, çok uyumasına rağmen yorgunluk ve uyku hissi gibi) depresif belirtiler arasındadır.

Ergenliğin ilk yıllarından sonra depresyon belirtileri yavaş yavaş erişkinlerdekine benzer hal almaya başlar. Alkol ve madde bağımlılığının ortaya çıkması, intihar düşüncelerinin belirgin şekilde yükselmesi bu dönemdeki tedavi edilmeyen depresyonun önemli risk faktörleridir.

Her çocuk ve ergenin depresyonu birbirinden farklıdır. Kimi çocuk, depresyondayken aşırı yorgun ve halsiz olurken, kimi çocukta; yerinde duramama ve huysuzluk hali gözlenir.

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

www.facebook.com/AntalyaTerapiPsikiyatri

twitter.com/DrSevilayZorlu

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad. 1528 S.

Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 242 316 98 99

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

DEPRESYON NEDENLERİ

Anne-baba-çocuk ilişkisinde bozukluklar. Özellikle yaşamın ilk yıllarında ilişkinin kalitesi (çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılandığı,  ilgili, sevecen bir ilişki ) çocuğun psikolojik gelişimini önemli ölçüde etkiler.

Çocuklar arasında ayrım yapma.

Anne ve babaların çocuk yetiştirmeye kişilik ve ruhsal açıdan hazır olmadıkları halde çocuk sahibi olmaları.

Dayak ve cinsel istismar. Dayak  çocuğun kendisine duyduğu saygıyı azaltır, anne-babaya karşı bilinçli yada bilinç dışı öfke duyguları yaşamasına yol açar. Dayak, azarlama, eleştiri gibi yaklaşımlar çocuğun kişiliğine yöneliktir. Cinsel istismar çocuğun bir akrabası yada tanıdığı bir erişkin tarafından cinsel haz almak için kullanılmasıdır. Cinsel istismarı önlemenin en iyi yolu çocukların bu konuda eğitilmesidir. Çocuklara cinsel bölgelerinin mahremolduğu, bu bölgeleri kesinlikle kimseye dokundurmamaları ve göstermemeleri gerektiği anlatılmalıdır. Böyle bir durumda mutlaka anne ve babaya haber vermeleri anlatılmalıdır.

Anne-babada depresyon ve diğer psikiyatrik bozuklukların bulunması. Mizaç.Bazı çocukların doğumdan itibaren  son derece uyumlu, neşeli, yemesi içmesi kolay olduğu gözlenir. Bazıları ise huysuz, uykusuz ve sorunlu olabilir.

Mizaç özellikleri depresyon için risk etkeni oluşturabilir.

Ailedeki huzursuzluk.

Anne-babanın ölümü.

Boşanma.

Sevdiği kişiden ayrılma, başarısızlık yaşama vb.Bugün çoğu ruhsal rahatsızlıkta olduğu gibi depresyonunda temeli biyopsikososyal üçgendeki dengenin bozulmasında yatmaktadır. Biyolojik sistem ile çevre koşulları birbirinden bağımsız iki sistem değil birbirini sürekli etkileyen, iletişim içinde olan yapılardır. Sinir sisteminin biyokimyasal yapısı çevre ve yaşantımızdaki olayları algılama şeklimizi etkileyebileceği gibi, çevresel deneyimlerde sinir sistemi üzerinde belirgin değişikliklere yol açabilir.

Yetişkin depresyonunda olduğu gibi çocuk depresyonlarında da üzerinde en çok durulan biyolojik faktörler, hormonların yapısı, serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi nörokimyasalların etkisi ve genetik etkenlerdir.

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

www.facebook.com/AntalyaTerapiPsikiyatri

twitter.com/DrSevilayZorlu

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.

1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 242 316 98 99