BY: admin
Psikiyatri Yazıları / Uncategorized
Yorumlar:Yorum yapılmamış
KADIN OLMAK, ANNE OLMAK …
İnsan yaşamının doğumdan itibaren cinsiyet (gender) ve cinsellik (seks) çerçevesinde örgütlendiği söylenebilir. Kimlik (identity) bir bütündür. Birbirinden kavramsal olarak ayrılabilen bireysel ve sosyal içiçe iki parçası vardır. Sosyal kimlik kişinin toplumdaki yeri ve onun için tanımlanmış rollerden oluşur. Kişisel olanı ise, kendi iç ruhsal süreçlerini barındırır. Kimliğin parçalarından biri olan cinsel kimlik (gender identity) ise kişinin ait olduğu cinsi bilme hissidir. “ ben kadınım…” diyebilmek.
Büyük olasılıkla kendinizi birkaç rolde görüyorsunuz. Örneğin birinin kızı, öğrencisi, çalışanı, işvereni, dostu, kardeşi, sevgilisisiniz. Belki annesiniz gün boyu evde iş dönüşü yolları gözlenen… Ya da zaman zaman hayatınıza giren insanlarda olumlu, olumsuz derin izler bıraktınız fark etmeden. Hiç birimiz yalnızca bir kişi sayılmayız. Biriken yaşantılarımız ve bireysel özelliklerimiz bir araya gelerek bizi farklı yapar. Ailenizin diğer üyelerinin bile size benzemediğini hissedebilirsiniz. Bu farklar bazı açılardan sorun olabilirler, ama farklarımız aynı zamanda en değerli varlıklarımız da olabilirler. Becerilerinizi ve özelliklerinizi bilmeniz kendinizi en iyi biçimde kullanmanız açısından çok önemlidir. Her zaman çok sessiz ya da çok konuşkan, çok saldırgan ya da çok edilgen olduğunuzu düşünmüş olabilirsiniz. Ya “çok sessiz olma “ özelliğinizle iyi bir dinleyici, çok konuşkanlığınız sayesinde iyi bir iletişimci olduğunuzu keşfederseniz? Agresif bulduğunuz özellikleriniz, önderlik nitelikleri olabilir. Çok edilgen olmanız sizin çok yüreklendirici ve destekleyici bir insan olduğunuz anlamına gelebilir. Kişilik özelliklerinizi bir palet üzerindeki farklı renkler olarak düşünebilirsiniz. Her biri uygun koşulda işe yarayacaktır. Yeni seçenekler ve yeni çözümler görme yeteneğinizi arttırabilirsiniz. Çözüm üretmek kadınların, annelerin doğal yeteneği değil midir aslında? Kendiniz hakkında daha bilinçli ve daha bilgi sahibi olmanız, başarınızı, etkinizi ve özgüveninizi arttırabilir. Yakın ilişkilere zaman bulamama pahasına başarılı olmak çok ağır bir bedeldir. Bu nedenle bir kadının yol haritası ve varış noktası resmi, aile ve arkadaşları ile de ilgili bölümler içermelidir. İnsan olmanın gereği sizin de sınırlarınız, kapasiteniz zorlanabilir.
Öfke duygusu, aynı bir dur işareti gibi, çıkacak sorunlara karşı sizi uyarır. Frene zamanında basmak, düşüncelerinizin duygularınıza yetişmesini mümkün kılar. Dur işaretini görmezden gelmek tehlikeli olabilir. Harekete geçmeden önce kendinizi anlamaya çalışmanız, genellikle çok daha iyi ve güvenli bir stratejidir. Psikoterapide kognitif yaklaşımda “kendini gerçekleştiren kehanet” diye bir kavram vardır. Bir şeyi yapabileceğinizi düşünürseniz yaparsınız; yapamayacağınızı düşünürseniz haklı çıkarsınız. Hızlı ve doğru kararlar verebildiğinizde bir kadın, bir meslek sahibi, bir anne, ortak ya da arkadaş olarak tüm gücünüzü daha iyi kullanabilirsiniz. Sonuç olarak iyi kararlar vermek size tam olarak kendiniz olma özgürlüğünü ve yaşamın yarattığı güçlüklere başarıyla göğüs germe gücünü verecektir.
KADIN VE CİNSELLİK
Ergenlikten erişkinliğe geçiş ile hormonal ve duygusal olarak yaşanan çalkantılı dönemden daha durgun ve dingin bir döneme geçilmiş olur. Ergenliğin biyolojik gelişimi sosyal açıdan erişkinlikte tamamlanır. Ergenliğin bitmesi ile fiziksel değişiklikler oluşmuş olur artık kadınlık hormonları belli bir döngü ve düzen içinde salgılanmaktadır. Kadın sağlıklı bir ergenlik dönemi yaşamışsa kendi vücudunu daha çok tanıyordur. Mastürbasyonla haz almayı öğrenmiş ve ilk cinsel deneyimlerini yaşamıştır. Ülkemiz ve benzeri ülkelerde kadınların ilk cinsel deneyimleri genellikle erişkinlik döneminde evlendikleri ilk gece yaşanmaktadır. İlk gece pek çok açıdan zorlukları içerir. Kimi yörelerde kadının yaşamını altüst edebilecek bir gecedir. En iyi olasılıkla da bütün beklentiler arasında herkesin dikkati çiftin üzerindeyken yaşanmaya çalışılan bir cinsellik vardır. İlk cinsel deneyimler sorunsuz atlatılabilirse sonrasında düzenli bir cinselliğin yaşandığı, zamanla kadının kendisini daha çok tanıdığı ve haz almasının arttığı bir cinsel aktivite dönemi yaşanabilir. Cinsellik öğrenilen bir eylem olduğundan erişkinlik döneminde cinselliğin sağlıklı bir şekilde yaşanması cinsel hazzın giderek artmasını sağlayacaktır. Kadının cinsellik ile ilgili olumlu algıları cinselliğin gelişim sürecini hızlandırır.
Erişkinlikle birlikte kadının toplumdaki yeri ve sorumlulukları da değişmektedir. Bu dönemde düzenli partner ilişkilerinin kurulması ile kadının yaşamında toplumsal ve cinsel rolüne özgü değişiklikler olur. Erişkinlik dönemi kadının cinselliği rahat yaşayabildiği, cinsel olarak aktif olduğu bir dönemdir. Gebelik erişkinlik döneminde kadın cinselliğini etkileyen en önemli olgudur. Gebelikte cinsellik konusunda bugüne dek pek çok farklı inanç ve uygulamalara rastlanmıştır. Ülkemizde de gebelik sırasında cinsel ilişki en azından pek hoş karşılanmayan bir durum olarak görülmektedir. Cinselliğin, cinsel birleşmenin bebeğe zarar verebileceği, cinsel birleşmenin erken doğum veya düşüğe yol açabileceği gibi önyargılar yaşanmaktadır. Sorunlu bir gebelik olmadığı sürece (ki sorunlu pek çok gebelikte bile) cinsellik ve cinsel birleşme bebeğe zarar vermez, haz alan annenin kendisini daha iyi hissedeceği ve cinsellik çifti birbirine yakınlaştıran bir eylem olduğu için annenin daha huzurlu olmasını sağlayabileceği düşünülmektedir. Gebelikte cinsel yaşamın olmazsa olmazı cinselliği kadının belirlemesi gebeliğin uzman hekim tarafından takibinin yapılıyor oluşudur.
PEKİ YA ANNE OLMAK, KARAR VERMEK VE ANNELİĞİ YAŞAMAK….
“Anne olana dek kendimi sıcak, verici ya da duyarlı bir insan olabilecek kapasitede göremiyordum. Çocuk doğurmaya korkuyordum, çünkü onlara ihtiyaçları kadar mükemmel bir anne olamamaktan korkuyordum. Anne olmanın yaşadıkça öğrenilebileceğini bilmiyordum. Hissettiğim şefkat ve sevgiyi dışarı çıkarabilmek harika bir deneyimdi. Bebeğimi ilk kucaklayışımdan itibaren her geçen gün onunla öğrendim hayatı… Geliştim, değiştim ve büyüdüm… Adeta kendi geçmişimdeki eksiklikleri, yaşanmamışlık duygularını onunla onardım… “
Kadınlar “bebek istemek”ten bahsederken; ortalama iki yıl bebeklik ve 15 – 20 yıl süren bireyselleşme sürecinin sorumluluğunu da üstlenmişlerdir. Aslında ”onyılar boyunca fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının çoğu için bana bağımlı olacak birini istiyorum” dedikleri duyulmaz… Hamilelik sınırlı sürede, doğum birkaç saatte biter. Annelik on yıllarca sürer….
Anne olmak, insanın bedenini ve duygularını güçlü bir biçimde yaşaması anlamına gelebilir. Sadece fiziksel ve bedensel değişiklikler değil aynı zamanda karakter değişikliği de yaşarız. Sabır, fedakarlık ve bir insanı topluma kazandırma özelliklerimizin içimizde olduğunu fark ederiz.
Çocuk sahibi olmanın toplumsal bedelleri dengelenmelidir. Günümüzde kadınlar doğum yaptıkları zaman sadece işlerinden, gece uykularından, arkadaşlarıyla geçirdikleri zaman gibi pek çok bireysel faaliyetlerinden vazgeçmek zorunda kalmazlar. Aynı zamanda kültürümüzün buyrukları altında bir anne ahlaki açıdan ve doğru şekilde kendini ifade eden olmalıdır. Anneler çoğu zaman işi ve çocuklarının bakımı ve geçirdiği kaliteli zaman arasında toplumca yaratılan çatışmayla karşılaşır. Hangi çözümü üretirse üretsin, kendini parçalanmış ve bir alanda başarısız hissedebilir. Tam zamanlı anne ve ev hanımı olanlar da sıkıldıklarından, yeterince özgür olamamanın zorluklarından yakınabilirler.
Anne olmayı, anne olmamayı seçmiş ya da henüz karar vermemiş olabilirsiniz. Bu seçeneklerin farklı unsurları hakkında duygularınızı incelemeniz yararlıdır. Genel olarak sizinkinden farklı bir seçim yapan kadınlara karşı tavırlarınız neler? Kendinizi onlardan ya da onları sizden daha iyi bir konumda mı görüyorsunuz?
Bazı insanlar büyük hırsları hayatlarının hedefleri edinirler. Bazıları kederle sarmalanır, yalnızca huzur, ayrılma ve acıdan kurtulma hayalini kurarlar. Bazıları hayatını başarı, zenginlik, güç ve gerçeğe adarlar. Diğerleri kendini aşmayı araştırır ve kendilerini bir amaç ya da bir varlığa kaptırırlar. Hayatlarımız da seçimlerimizdir….
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Uncategorized
Yorumlar:Yorum yapılmamış
TEDAVİ
Depresyon ile ilgili “Takma kafana!, Topla kendini… bu kadar zayıf olma!” gibi iyi niyetle söylenen sözler kişinin kendini daha kötü hissetmesinden başka bir işe yaramayacaktır.
Çocukta depresyon belirtileri görüldüğünde “Dur bakalım düzelir…,Ergenlik döneminde böyle şeyler normaldir geçer…,Evdeki huzursuzluktan çocuk böyle oldu…” gibi ertelemeler korkunç sonuçlar doğurabilir. Çocuk ve ergenler genellikle kendi kendilerine tedaviye yönlenmezler. Çocuklar daha çok karın ağrısı, baş ağrısı, okul reddi, huzursuzluk gibi nedenlerle hekime getirilirken, ergenlerde davranış problemleri, intihar düşünceleri hekime getirme nedenleri arasında ön sıralarda yer alır. Doğru tanı çocuk, aile ve okul gibi kaynaklardan alınan bilgiyi doğru bir şekilde birleştirerek konmaktadır.
Çocuk ve ergenlerin tedavilerinde biyopsikososyal yaklaşımlar ön plandadır. Bireysel terapi, aile terapisi, sanat terapisi, eğitimsel değerlendirme ve ilaç tedavisi bu tedavi yaklaşımları arasında sayılabilir. Depresif ergenlerde intihar düşünceleri önemli bir problem olacağından, sık ve takıntılı intihar düşünceleri hastaneye yatmayı gerektirebilir.
Bireysel psikoterapi; Hastaya hastalıkla ilgili psiko-eğitimide içeren destekleyici tedavi uygulanması oldukça faydalıdır. Terapistin esas rolü çocuğun yeterlilik ve kendini algılamasını değerlendirmektir. Hangi alanlarda yetersizliklerin olduğu, depresyona neden olan sosyal ve ruhsal dengelerin nasıl değiştiği ve bu durumdan kurtulmayı sağlayacak kişiye ait yeterlilik ve uyumu artıran kabiliyetlerin neler olduğu tespit edilip, benlik saygısı ve baş etme güçlerini desteklemek, aile ve sosyal çevre içinde kendini ifade edebilme yeteneğini sağlamak ve başarılı olabilme deneyimleri için çocuğa uygun olanaklar yaratmak tedavinin amaçları arasındadır.
Aile terapisi; Depresyonlu çocuk ve ergenlerin tedavisinde aile tedavisi/ danışmanlığının önemli bir yeri vardır. Ciddi evlilik çatışmaları, aile içindeki ilişki problemlerinin aile dengesini nasıl etkilediği ve bireyler üzerine getirdiği yüklerin hastalığın oluşumundaki rolleri ve bunun çözümlerine odaklanılır.
İlaç Tedavisi; Orta ve ciddi düzeydeki depresyonlarda ilaç tedavisi mutlaka kullanılmalıdır. Günümüzdeki ilaçların yan etkilerinin daha az olması, çocuklardaki deneyimlerin giderek artması bu tedavi seçeneğini daha ön plana getirmektedir. Bazı hastalar tedaviye dramatik şekilde iyi cevaplar verirler.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
www.facebook.com/AntalyaTerapiPsikiyatri
twitter.com/DrSevilayZorlu
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad. 1528 S.
Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 242 316 98 99
BY: admin
Uncategorized
Yorumlar:Yorum yapılmamış
CİNSEL ORGANLARDA- PELVİSTE AĞRI/İÇE GİRME BOZUKLUĞU (Vajinismus)
A-Aşağıdakilerden birinde (ya da daha çoğunda), sürekli ya da yineleyici güçlük çekme:
- Birleşme sırasında vajinaya girme.
- Vajinaya girme yada girme girişimleri sırasında vulvovajinada ya da pelviste belirgin ağrı duyma
- Vajinaya girme eyleminin gerçekleşeceği beklenirken yada vajinaya girme sırasında ya da girilmesinden ötürü, vulvovajinada yada pelviste ağrı duymayla ilgili olarak belirgin bir korku ya da kaygı duyma.
- Vajinaya girme girişimi sırasında pelvis tabanı kaslarını çok germe ya da sıkma.
B- A tanı ölçütündeki belirtiler, en az, yaklaşık altı aydır sürmektedir.
C- A tanı ölçütündeki belirtiler, kişide, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.
D- Bu cinsel işlev bozukluğu, cinsel kökenli olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz ya da ağır bir ilişki bozukluğundan (örn. Eşin kaba güç kullanması) ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkenlerden kaynaklanmamaktadır ve bir maddeye/ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaz.
Olguların çoğunda ilk cinsel birleşme denemesinde korku ve kasılma ortaya çıkınca birkaç ay içinde cinsel birleşme denemeleri giderek seyrelir ve çift cinsel birleşme denemesinde bulunmaksızın cinselliği yaşama alışkanlığı geliştirirler.
Bu kadınlar genellikle baskıcı ve otoriter olan babalarının tersi özellikler gösteren kişileri eş olarak seçme eğilimindedirler. Eşleri nazik, kibar ve pasiftir.
“İLK CİNSEL BİRLEŞMENİZ YA DA BİRLEŞME DENEMENİZ SIRASINDA KORKU, KASILMA, ACI HİSSİ YA DA KAÇINMA DAVRANIŞINIZ NEDENİYLE CİNSEL BİRLEŞMENİN GERÇEKLEŞMEDİĞİ OLDU MU?”
sorusunu kadınların %54 ü “evet” olarak yanıtlamışlardır.
Kentte yaşayan kadınlarda bu oran %51,2 iken,
Kırsal alanda yaşayan kadınlarda %60,8 idi.
Gene eğitim durumu düştükçe bu sorunu yaşayan kadınların oranında artma olmaktaydı.
“ZAMAN ZAMAN HALA BU DURUMU YAŞADIĞINIZ OLUYOR MU?”
sorusunu ise bu kadınların % 17 si “evet” olarak yanıtlamışlardır. Bu sorulara evet yanıtı veren tüm kadınlar vajinismuslu olmasalar bile vajinismus
görülme sıklığının ülkemizde çok yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
NEDENLERİ
1. Baskıcı, otoriter baba,
2. Baba-kız ilişkisinde güçlükler,
3. Zayıf, güçsüz anne,
3. Cinselliği değersizleştiren/aşağılayan aile,
4. Cinsel organlardan iğrenme veya hoşlanmama,
5. Olumsuz dinsel şartlanma,
6. Cinsel şiddet,
7. Eşcinsel özdeşleşme,
8. Yanlış bilgiler ve inanışlar,
9. Kızlık zarını yitirme korkusu,
10. Cinsel tabular, mitler, inanışlar,
11. Pasif, bağımlı eş,
12. Gebelik korkusu,
Eğilimi artıran birçok faktör bir araya gelerek vajinismusu ortaya çıkarır ve devam ettirir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1- Erkeklerin (genellikle de babanın) güvenilmez ve tehditkar olduğunun erken yaşta fark edilmesi,
2- Kadınların (annenin) zayıf ve çaresiz, erkeklerin baskın olduğunun erken yaşlarda öğrenilmesi,
3- Cinsel ilişkinin kötü ve acı veren bir şey olduğunun, fakat erkeklerin bunu istediğinin ve kadının da buna katlanması gerektiğinin erken yaşta öğrenilmesi,
4- Vücudun içine giren şeylerin acı vermesi ve şiddet olarak algılanması,
5- Korku ve öfke bastırılması; bunların ifade edilmesinin hoş karşılanmadığının erken yaşta öğrenilmesi. Duygusal ve fiziksel olarak açık olmanın tehdit edici ve güvenilmez olduğunun öğrenilmesi,
6- İlk denemelerde acı yaşanması.
TEDAVİ
Vajinismusun tedavisi kolay ve başarı oranı çok yüksektir. Tedaviye devam eden ve verilen ödevleri yapan hastalarda tedavi oranı hemen hemen % 100 civarındadır. Buna karşın, çok çeşitli yanlış tedavi uygulamalarına tanık olduğumuzdan, uygun olmayan tedavi yöntemlerini aktarmak gerekmektedir.
4-10 seans arasında ve 1-4 ay arasında değişen bir sürede ve haftada-iki haftada bir yapılan seanslardan oluşur. Tedavinin esası vajinadaki istem dışı kasılmanın aşamalı egzersizlerle ortadan kaldırılmasıdır.
Tedavide gevşeme, imajinasyon, duyarsızlaştırma teknikleri kullanılır. Ayrıca vajinusmusa yol açan etkenlerin çözümlenmesi sağlanır.
TEDAVİDE UYGUN OLMAYAN YAKLAŞIMLAR
- Kızlık zarının operasyonla alınması: Vajinismusun kızlık zarıyla bir ilişkisi yoktur ve kızlık zarının alınması sorunu çözmez.
2.Genel anestezi altında cinsel birleşme: Genel anestezi ile vajinal kaslar da
gevşediğinden cinsel birleşme gerçekleşse bile daha sonraki cinsel birleşme denemesinde vajina kasları gene kasılacaktır. Üstelik iki kişinin haz paylaşımı
demek olan sevişme sırasında bir kişi uyutulmaktadır.Bu yaklaşım yararsız olduğu kadar etik de değildir.
3. Uyuşturucu pomadlar:Yararsızdır.
4. Kadının sarhoş edilmesi:Yararsızdır.
5. Anksiyolitik ilaçlar :Yararsızdır.
6. Sıcak su banyosu, anestezik pomadlar, ağrı kesiciler, sıkıntı gidericilerin birlikte kullanımı: Vajinusmusta yararsız olup sadece cinsel birleşme korkusu olan ama vajinal kaslarda kasılma olmayan vakalarda bunun gibi aslında yararsız olan tedavi yöntemleri kişi tedavi olacağına ikna olursa çoğunlukla geçici olmak üzere işe yarayabilir.
7. Vajinaya botoks uygulanması: Botoks vajina kaslarını felç edeceğinden botoks uygulaması ile cinsel birleşme sağlanabilir. Ancak, kadının korkusu, cinsel birleşmeye karşı direnci ve varsa travmaları tedavi edilmeden kalır ve botoksun etkisi geçtiğinde vajinusmus tekrar ortaya çıkabilir. Ancak bunlardan önemlisi kadının iradesini kırmaya yönelik bu girişimin etik olmamasıdır.
8. TEK SEANSLIK, ÇEŞİTLİ YATIŞTIRICI VE AĞRI GİDERİCİ, KAYGANLAŞTIRICI MADDELER VERDİKTEN SONRA, HEKİMİN ÇİFTE VERDİĞİ TELKİNLERLE VE KENDİ MUAYENESİNDE HATTA KENDİ YANINDA CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEYE ZORLAMASI ne etik ne de bilimsel bir yaklaşımdır.
- Genel anestezi altında cinsel birleşme: Genel anestezi ile vajinal kaslar da
gevşediğinden cinsel birleşme gerçekleşse bile daha sonraki cinsel birleşme
denemesinde vajina kasları gene kasılacaktır. Üstelik iki kişinin haz paylaşımı
demek olan sevişme sırasında bir kişi uyutulmaktadır. Buyaklaşım yararsız olduğu kadar etik de değildir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
facebook.com/antalyaterapipsikiyatri
twitter/ Dr.SevilayZorlu