BY: admin

Psikiyatri Uzmanlığı

Yorumlar:Yorum yapılmamış

Psikiyatrist? Psikolog?

TÜRKİYE’DE PSİKİYATRİSTLER VE PSİKOLOGLAR :  GEÇİMSİZ KARDEŞLER

 “…Hastanın sağlığı için gerekli olan ne ise, o gereklilik, gözetilmesi gereken yegane gerekliliktir ve hastaların faydası için birleşmemiz esastır. Tıp uygulamalarını kooperatif bir bilim olarak geliştirmek; klinisyen, uzman ve laboratuvar çalışanlarını hastanın faydası çerçevesinde  birleştirmek ;  hastanın sorununun netleştirilmesinde birbirine yardım etmek ve destek olmak gereklilik haline gelmiştir…  

– Dr William J. Mayo, Mayo Kliniği kurucusu, 1910 [1]

1999 yılının sonbaharında, İzmir’in güzel kordonunda, derslerden bunalmış iki tıp öğrencisi püfür püfür esen İzmir körfezine bakarak yürüyorduk. Banklardan birine oturduk. Derslerden konuşmamak için kesin karar almıştık ama ayaklarımızı uzatıp körfezin kendine has kokusunu içimize çekerek martıları dinlerken, rüzgarın sessizliğinde, bitişikteki banka yeni oturan iki genç kızın aralarındaki diyaloğun bizim bankın gündemine de oturmasına engel olmamız mümkün olamadı. Yaklaşık 20-25 yaşlarında görünen iki kızdan birisi diğerine bir süre önce gittiği psikoterapi görüşmesinden bahsediyordu.

-Ben sana psikiyatriste git demiştim. Psikoloğa gitmişsin.

-Ne farkı var ki, psikiyatrist ilaç veren değil mi, ilaca ihtiyacım yok ki benim.

-İlaca ihtiyacı olanlar mı psikiyatristlere başvuruyor?

-Öyle değil mi? Ayrıca ben sıkıntımı biliyorum, doktorluk bir durumum yok benim.

-Doktorluk durum ne demek?

-Yani deli değilim ben, biraz tavsiyeye, içimi dökmeye ihtiyacım vardı.

-Psikologlar iç dökmek için diyorsun demek ki. Doktora iç dökülemiyor mu?

-Bilmem, dökülebiliyor mu? Onlar ilacı yazıp yolluyorlar, dinlemiyorlar ki.

-Dinlemesi gerektiği kadar dinliyordur belki, ne biliyorsun?

-Bilmiyorum, ne bileyim. Doktor psikologlar hem dert dinliyor hem ilaç yazıyormuş. Öyle duydum.

-Doktor olana psikiyatrist deniyor da, doktor psikolog da ne demek yahu, öyle bir şey olabiliyor mu?

-Oluyor evet, gördüm.

-O psikiyatrist olmasın?

-Hayır benim gittiğim doktor psikolog, ama “tıpçı” değilmiş.

-O zaman reçete nasıl yazıyor?

-Bilmem.

-Benim de kafamı karıştırdın, bir bilen olsa da sorsak…

Kızlardan biri kafasını bizim olduğumuz banka çevirdi, biz ise bakışlarında aradığı “bir bilen” olduğumuzu düşünecek diye kaygıyla yüzlerimizi diğer yana döndük, çatırmadan banktan kalktık ve güneşin batımında kafası allak bullak olmuş iki tıp öğrencisi olarak kordonda kaybolduk.

NEDİR BU İŞİN ASLI?

Psikiyatristler (psikiyatrlar), Türkiye’de ve dünyanın her yerinde, tıp fakültesi mezuniyeti üzerine akıl sağlığı ve hastalıkları alanında, ülkeden ülkeye biraz değişmekle birlikte, yaklaşık 4 yıl süre klinik ihtisas eğitimi alan (mezuniyet sonrası eğitim) hekim kökenli uzmanlardır. Psikologlar, Türkiye’de Fen-Edebiyat Fakültelerinde 4 yıl insan davranış ve psikolojisi üzerine temel lisans eğitim sürecini tamamlayan hekim kökenli olmayan uzmanlardır [2], [3], [4], [5]. Psikologlar, Amerika Birleşik Devletleri’nde de aynı şekilde bir eğitim sürecinden geçerler [6]. Psikologlar, lisans eğitimleri süresinde klinik hasta başı eğitimi almazlar,ancak lisans üzerine eğitimlerini sürdürerek, master ve doktora seviyelerine (Ph.D.) erişebilir ve  son derece spesifik konularda klinisyen olarak hizmet verebilirler.

Ph.D. unvanının tarihine bakıldığında, dünyadaki ilk Ph.D. unvanı 1150 yılında Paris’de verilmiştir, ve  tarihteki ilk doktora unvanları Tıp, Hukuk, Din alanlarında verilmiştir.  1861 yılında Yale üniversitesi Ph.D. unvanını bu alanların dışına çıkartan ilk üniversite olmuştur. Tarihteki psikoloji alanındaki ilk doktora unvanını 1883 yılında Johns Hopkins Üniversitesi Joseph Jastrow’a vermiştir [7], [8], [9], [10]. Doktora seviyesine erişmiş psikologlar (Ph.D.), isimlerinin başında “doktor” unvanını kullanabilirler, bu tıp doktoru oldukları anlamına gelmez,  ama bilimsel olarak tıp doktorluğu ile bilimsel doktora akademik bir çerçevede yukarıda açıklanan tarihsel nedenlerden dolayı denk unvanlar sayılır.

ABD’de tıp doktorluğu (M.D. unvanı) ve bilimsel doktora (Ph.D. unvanı) unvanlarının her ikisi de 4 yıllık lisans eğitimi (undergraduate) üzerine 4 yıl lisans üzeri eğitim süreci (graduate) tamamlanarak toplam 8 yılda alınan unvanlardır.  Türkiye’de tıp doktorluğu 6 yıl eğitim süresinde alınabilir. Bu da uzman olmayan pratisyen doktorluk unvanıdır. Psikoloji ve diğer alanlardaki doktora ise 4 yıllık lisans eğitimi üzerine, 2 yıl “master” derecesi ve 4 yıl doktora ile toplam 10 yıla yakın bir sürece alınabilen bir unvandır. Doktora ve Master süreci kombine edilerek bazen süre kısaltılabilse de, Türkiye’de ve bazı Avrupa ülkelerinde tıp doktorluğu (M.D.)  unvanı, bilimsel doktoradan (Ph.D.) daha kısa sürede alınabilen bir unvandır ve bunun da nedenleri ve haklılığı tartışmaya açıktır.  ABD’de tıp doktorluğu ve bilimsel doktora tamamen aynı sürede alınabilen unvanlardır ve tam olarak denk sayılır. Psikiyatri uzmanı olabilmek için ABD’de toplam 8 yıl üzerine, Türkiye’de 6 yıl üzerine,  4 yıl mezuniyet sonrası asistanlık eğitimi almak gerekir.  Dikkat çekmek gerekir ki,  genel bir erişkin psikiyatristinin yetişmesi için yaklaşık 6+4=10 yıl eğitim gerekirken, bir konuda ileri derecede uzmanlaşarak Ph.D. unvanı almak isteyen psikologun da yaklaşık olarak 4+2+4=10 yıl eğitim alması gerekir. Demek ki, söz konusu alan  ister psikiyatri ister psikoloji olsun, ciddi şekilde kalifiye olabilmek için hekim ve psikologun dirsek çürütmesi gereken süre ve ödemesi gereken bedel yaklaşık olarak aynıdır.

KARIŞAN KAFALAR İNCİNEN DUYGULAR

Türkiye’de, ABD’de ve muhtemelen dünyanın geriye kalanında, psikiyatrist ve psikologun becerileri konusunda halk arasında yaygın bir kafa karışıklığı vardır. Örneğin Türkiye’de popüler kültürün gücüyle çok geniş kitlelere ulaşabilen, Gülse Birsel, Birol Güven, Yılmaz Erdoğan gibi üretken ve popüler senaristler dahi bu ayrımı biliyor gibi görünmemekte ve yıllardır yazdıkları metinlerde sürekli olarak psikolog ve psikiyatristi yanlış kullanmakta, çizdikleri karakterler ve hayal ettikleri mizansenlerde oyuncularına yanlış roller yazarak toplumun zaten karışık olan kafasını daha da karıştırmaktadırlar. Bu karışıklığın önemli sakıncaları vardır.  Hastalar akıl sağlığı ile ilgili konularda “ilk” başvurmaları gereken adresi şaşırarak zaman kaybedebilmekte ve zarar görebilmektedir. Diğer yandan, hastaların, psikiyatristlerin sadece “ilaç” yazan, psikologların ise sadece “dert dinleyen, iç dökülen” uzmanlar olduğu gibi gerçekle ilgisi olmayan mesleki rollere inanmaları gibi karışıklıklardan yine en çok hastalar zarar görmektedir. Oysa psikiyatristler ve psikologlar  akıl sağlığını ilgilendiren konuların büyük bir kısmında ortak çalışmaya mecbur iki meslek grubudur. Ancak hastaların bu iki meslek grubunu hangi sırayla kullanacak olmalarını bilmemeleri, bu karışıklıktan istifade etmek isteyen mesleğini kötüye kullanan nadir örneklerle birleşince ortaya çıkan  sadece hastaların mağduriyeti ile sınırlı kalmamaktadır. Bu iki meslek grubu kolaylıkla birbirlerine karşı polarize olabilmekte, kimi zaman duygusal, kimi zaman akademik nedenlerle tetiklenen mesleki kimlik reaksiyonu gösterebilmektedirler.

AKIL SAĞLIĞINA KAÇ DEĞİŞİK AÇIDAN BAKILABİLİR?

Psikiyatristin ve psikoloğun becerilerinin akıl sağlığının hangi farklı köşelerinde durduğunu iyi açıklamak için, insan beyninin işlevlerinin kabaca kaç ayrı kameradan görülebileceğini herkesin anlayabileceği bir dille açıklamak gerekir. İnsan beyni, biyolojik bir “parçadır”, karaciğer ve kalp gibi, hücrelerden, bu hücrelerin oluşturduğu doku sistemlerinden oluşur ve nihayet bu doku sistemlerinin uyumlu bir biçimde çalışması ile “akıl” denilen sanal yazılımın işlevlerini yerine getirmesini  sağlar.  O halde insan beyninin bir “biyolojik perspektifi” olmalıdır ve vardır, ve de tüm diğer perspektifler biyolojik olan bu sistemin üzerine yükselebileceği için biyolojik perspektif en önemli perspektiftir.  Bu perspektif, psikiyatristin dışındaki hekimler tarafından “hastalık” olarak isimlendirilen perspektife uyacaktır. Bu perspektifi gören kameranın yakaladığı verileri en iyi bir hekim yorumlayabilir, çünkü hekim insan biyolojisi ve organ sistemlerinin bütünsel olarak senkron işleyişi hakkında en çok ayrıntıyı bildiği varsayılan uzmandır [11], [12].

Tıbbın tüm diğer branşlarında bu kadar açıklama yeterliyken, psikiyatride iş bu kadarla bitmemektedir. Çünkü psikiyatrinin uğraştığı organın biyolojik kısmında, diğer deyişle, hücrelerinde olup bitenin, son işlevlerin ortaya çıkmasına nasıl yol açtığı  halen tam olarak açıklanamamaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, dört odalı basit bir pompa olarak işlev gören kalbin kapakçıklarından biri olan mitral kapakçığında daralma olan hastanın göğsüne stetoskobu dayayan hekim, mitral odakta üfürüm duyduğunda bu üfürümü neden duyduğu konusunda bir neden-sonuç ilişkisini şüpheye yer bırakmayacak şekilde kurabilirken,  ağır bir psikotik atak geçiren sanrıları olan ve hallusinasyonlar gören bir kişiyi muayene eden psikiyatrist, bu durumun net olarak nasıl gerçekleştiği konusunda bir neden-sonuç ilişkisini halen kapakçık-üfürüm ilişkisi gibi  kuramamaktadır. Çünkü henüz bilimsel bilgi bu bağlantının net kurulmasını açıklayacak seviyede değildir. Nedensellikte olan bu kesintiye, akıl-beyin süreksizliği denir. Bu süreksizlik kavramı psikiyatri branşının doğum nedenidir. Lakin insan bedeninde iki adet dahiliyecisi olan tek majör organ beyindir, bu süreksizliğin bir ucuyla “nöroloji”, diğer ucuyla “psikiyatri” ilgilenmektedir. Demek ki psikiyatri, biyolojik uçtan görülebilenin ötesini de bilimsel olarak çalışmakla görevlendirilmiş tıbbın en ayrıksı ve özgün branşıdır.

Psikiyatri beyne bir organ olarak bakarken, hastalık/biyolojik perspektifin dışındaki başka perspektiflere de kaçınılmaz olarak ihtiyaç duyar. İnsanların beyinlerini inceleyerek, beynin işlevsel çıktıları anlaşılamıyorsa eğer, o halde beynin işlevsel çıktılarının incelenmesi için başka bakış açılarına ve diğer konseptleri görebilen bağımsız başka kameralar yardımıyla veri toplaması gerekir [13].  O kameralardan en önemlisi beynin/bireyin “davranışlarını” görür.  Kişilerin eylemlerinin tümü, konuşmalar da dahil olmak üzere,  beynin işlevsel çıktılarıdır, ve bu çıktıların oluşum nedenleri beynin içinde henüz direk nedensellik zinciri kurularak bulunamadığına göre, kişilerin eylemlerine odaklanacak, onları inceleyecek başka bir “bağımsız” psikiyatrik veri toplama, teşhis ve müdahele alanına ihtiyaç vardır. Davranışlar bireylerin icra ettikleri eylemlerin tümüdür ve teorik olarak beynin çıktılarının kümülatif bir bileşkesidir. Çok karmaşık bir neden-sonuç zinciri sonucunda olabileceği için psikiyatri pratiğinde davranışların organik kökenlerinden yola çıkarak açıklamalar yapmak çok nadir durumların dışında mümkün değildir. O nedenle psikiyatrideki bir çok sorunun tedavisinde kişilerin davranışlarının değiştirilmesi direk olarak hedef alınır [11], [14].

BİR DAVRANIŞÇI OLARAK PSİKOLOG AKIL SAĞLIĞI HİZMETLERİNİN NERESİNDE DURUYOR? : SEYİR HALİNDE BİR ARABA ÖRNEĞİ ve ALGORİTMİK BENZERLİK

Bir arabanın seyri sırasında ortaya çıkan bir problem hakkında yorum yapacak olan mühendis, sadece arabanın motor kapağını açarak tatmin edici bir sonuca varamayabilir. Arabanın sürücüsü, arabanın markası ve özellikleri, dahası arabanın fabrikadan çıktığı günden itibaren sürüldüğü yollar konusunda bilgi sahibi olmalıdır çünkü arabanın bugünkü seyri haline çıkan sorunların  nedenleri arabanın trafiğe çıktığı günden itibaren, sürüldüğü yollardan kaynaklanan hasarlara, arabanın markasına, arabanın ne tip bir araba olduğuna, arabanın nasıl sürücüler tarafından sürüldüğüne bağlı olabilir. Demek ki, bir arabanın seyir halindeki sorunlarının sağlıklı bir tespiti ancak bütün bu açıların ayrı ayrı ve sırayla değerlendirilmesi ile mümkün olabilir. Öyle ki, aslen motordan kaynaklanan bir sorun, seyir halinde sürücünün de hata yapmasına neden olabileceği gibi, yoldan kaynaklanan bir sorun da motordaki bir hasara yol açabilir. Motor ve yol direk olarak soruna iştirak etmiyor olabilir, o durumda, sorun sadece sürüş tekniğinden ya da acemilikten kaynaklanıyor olabilir. Bütün bu bağımsız bakış açılarının ayrı ayrı kendi içinden değerlendirilme işlemi tamamlanmadan ana sorunun ya da sorunların doğru teşhisi ve tedavisi mümkün olamaz. O halde seyir halinde örneğin sağa çeken bir arabadaki belirlenmiş bu sorunun incelenmesi sırasında, önce o arabanın motorunda, lastiklerinde, kaportasında bir sorun olmadığını bir mühendisin etraflıca incelemesi gerekir; bütün bunlardan kaynaklanmadığının tespiti haline sürücünün sürüşü ile ilgili olup olmadığına, ya da arabanın gittiği yollardan kaynaklanıp kaynaklanmadığına sıra gelebilir. İlk aşama tamamlanmadan diğer aşamaya geçilemez, çünkü ilk aşamadaki sorunlar neden-sonuç yolağının tüm diğer aşamalarını etkileyebilen sorunlardır ve en başından dışlanmalıdır.  “Seyir halindeki araba” ve “mühendis” metaforunun hasta ve hekim ilişkilerine algoritmik açıdan benzetmek istersek, arabanın donanım kısmının uzmanı olan mühendis yerine hastanın donanım kısmının uzmanı olan hekim geçecek, sürücünün becerilerinin değerlendirecek sürüş tekniği uzmanının yerine, hastanın davranışlarının uzmanı olan davranış uzmanı psikolog geçecektir [15].

DOĞRU TEŞHİS VE TEDAVİ İÇİN İŞLEM SIRASI : ÖNCE PSİKİYATRİST, SONRA PSİKOLOG

Akıl sağlığı problemlerinde teşhis ve tedavi sürecinin orkestrasyonu bir hekim olan psikiyatrist tarafından yürütülür. Psikiyatrist, insan bedeninin ve beynini biyolojik olarak çalışmış bir “donanım mühendisi” olduğu için, her türlü akıl sağlığı probleminde önce tespit edilebilir  biyolojik nedenlerin dışlanması gerektiği için, teşhis için ilk algoritmik adrestir. Ancak teşhis süreci tamamlandıktan sonra, biyolojik nedenlerin  -insan bedenininin bütününden ve biyolojik donanımından kaynaklanan nedenlerin- ortadaki soruna olan katkısı doğru tespit edildikten sonra, kişi, davranış uzmanlarının davranış müdahelelerine uygun bir aşamaya gelecektir. Bu aşamada insan davranışını çalışmış ve bu konuda gerekli eğitimleri ve kalifikasyonları almış klinisyen psikologlar hastanın tedavisinin devamı için vazgeçilmezdir. Psikiyatristlerin büyük bir kısmı davranış konusunda temel eğitimleri almış uzmanlar olsalar dahi, günümüzde davranış bilimleri ve davranış psikoterapisi çok incelikleri ve yandalları olan özel bir uzmanlık alanıdır ve empirik psikoterapinin çatısını oluşturur. Özel eğitim almamış genel psikiyatri uzmanları komplike davranış tedavisi yapabilecek becerilere genel olarak sahip değildir. O nedenle psikiyatrist teshişte nasıl ilk adres ise, teşhisin ortaya çıkardığı direk biyolojik nedenlerden kaynaklanmayan bütün davranışsal fenomenler için ilk adres alanında uzman psikoterapistlerdir (Klinik Psikologlar veya bu konuda özel eğitim almış Psikiyatristler/Psikoterapistler)

İnsan akıl ağlığı problemlerinin teşhis ve tedavisinde, biyolojik bir algoritmanın tıp kökenli psikiyatristin gözüyle yürütülmediği bir süreç nasıl çok sağlıksızsa,psikologların/davranış uzmanlarının içinde yer almadığı bir akıl sağlığı sağaltım modelinden bahsetmek modern psikiyatride tarif edilmiş problemlerin büyük bir kısmı için söz konusu değildir.

PSİKİYATRİST VE PSİKOLOG İLİŞKİSİ : İKİ ÜLKEDEN İKİ PERSPEKTİF

Her iki meslek grubunun ilişkileri farklı ülkelerde farklı süreçlerden geçmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde önde gelen akademik tıbbi merkezlerin bir kısmında psikiyatri,  psikoloji ve davranış bilimleri departmanları aynı çatı altında birleşmiştir. Örnek vermek gerekirse, Mayo Clinic Tıp Fakültesi ve Clevelanc Clinic Tıp Fakültesi bünyesindeki departmanların ismi “Psikiyatri ve Psikoloji Departmanı”, Johns Hopkins Tıp Fakültesi’nde, Baylor Tıp Fakültesi’nde “Psikiyatri ve Davranış Bilimleri” şeklinde, UCLA Tıp Fakültesinde ise “Psikiyatri ve Biyodavranış Bilimleri” şeklinde  isimleştirilmiştir[16], [17], [18], [19], [20]. Bu departmanların bölüm başkan ve yardımcıları, psikiyatrist veya Ph.D. seviyesinde psikologlar arasından seçilebilmektedir. Örneğin 2010-2012 yılları arasında, Johns Hopkins Çocuk Psikiyatrisi Bölümün başkanlığını Ph.D. unvanlı bir psikolog üstlenmiştir[21], [22]. Klinik yönetici genellikle hekim kökenli uzmanlar arasında seçilmekle birlikte, akademik ortamlarda, hasta tartışmalarında ve multidisipliner vizitlerde,  Ph.D. (doktora) seviyesindeki uzman psikologlar ile dal uzmanı psikiyatristler eş söz hakkına sahiptir. Mesleki roller ve sınırlar bellidir, hekim kökenli doktorların veya Ph.D. kökenli doktorların akademik uygulama aşamasında birbirinin sınırlarına girmesine izin verilmemektedir.  Türkiye Cumhuriyeti’nde psikologlar ve psikiyatristlerin ilişkisi biraz daha sürtünmeli bir yoldan geçmektedir ve iki mesleğin birbirine karşı  polarize olmasına yol açabilmektedir. Bunun nedenleri şüphesiz çoktur, ama yeniden vurgulanmalıdır ki, alanında yetişmiş kalifiye olmuş psikologlar, akıl sağlığının vazgeçilmez elemanlarıdır, ve dahası, günümüzde psikiyatrinin çok fazla akademik üst uzmanlık alanları vardır, özel psikoterapötik modaliteler de bunlar arasında yer alır ,  özel eğitim almadıysa genel psikiyatri eğitimi tek başına uzman psikoterapist ya da davranış terapisti olmak için günümüzde artık yeterli değildir ve psikiyatristlerin doğru hasta tedavisi için ister psikiyatri, ister psikoloji kökenli olsun,  bu yetişmiş uzmanlarla sürekli beraber çalışmaya ihtiyaçları vardır. Türkiye’de iki meslek grubunun birbirine karşı soğuk durmasına yol açan süreçler yaşanmış olabilir, ancak unutulmamalıdır ki ;  her ne kadar konu hastalar olduğunda hekim kökenli uzmanların bu sürecin doğal yöneticisi ve lideri olmaları gerekliliği savunulacaksa da, multidisipliner bir yaklaşımda psikiyatristler ya da psikologlar eğitim süreleri dikkate alındığı sürece birbirine üstünlük sağlamaya çalışan bir yaklaşım içine girmemelidir,  bu şekildeki yaklaşımlar mesleklerarası kamplaşmaya yol açarak en önce gözetilmesi gereken hasta tedavisini sıkıntıya sokabilmekte,dahası toplumun bu kavramları doğru anlamasına engel olmaktadır.

MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM : PSİKİYATRİST VE PSİKOLOG

Günümüz akademik dünyasında binlerce akademik alan vardır, ve akademik alanlar arası sınırların belirsiz hale gelmesi, farklı mesleki kökenlerden gelen akademisyenlerin aynı akademik alanın yaklaşan iki ucunda biraraya gelmesi çok yaygındır. Bilimsel araştırma laboratuvarlarında, tıp kökenli olmayan bir farmakolog ile tıp kökenli psikiyatrist, ya da bir ortopedist ile bir medikal tasarımcı aynı konuda , aynı departman altında aynı hedef doğrultusunda çalışabilmektedir. Multidisipliner yaklaşım modern bilimin ve tıbbın ilerleyişinin yazılı olmayan bir doktrinidir ve kimin hangi konuda çalışabileceği konusu meslek grubu güdümlü yüzeysel ve işlevsel olmayan bir sınıflamadan çok kalifikasyona ve işleve bağlı bir sınıflama ile değerlendirilir. Bilimin ve tıbbın geldiği bu noktada oldukça önemsiz görünen nedenlerin tetiklediği mesleksel kimlik reaksiyonlarına direnmek iki meslek grubunun kendi içinden başlatılması gereken bir çaba ile mümkün olabilir. Türkiye’de iki meslek grubunun akademik olarak “barışması” mahkeme salonlarındaki yasa maddelerinin kazandığı zaferlerle değil, önce hastaların sağlığının düşünüldüğü, akademik bir olgunluk ile öğütülmüş bir ortak gayenin benimsenmesi ile mümkün olabilir.

ÇÖZÜME DOĞRU HAMLELER : EĞİTİM SÜRECİNİN HEDEFLENMESİ

Her iki meslek grubu, değişik kökenlerden gelmektedir. Temel Psikoloji eğitimi sırasında klinik ortama maruziyetleri çok kısıtlı olan psikoloji öğrencileri hasta-klinisyen ilişkisinin temellerini ve bu ilişkinin neresinde durdukları konusunda kafa karışıklığı yaşayabilmektedirler. Aynı şekilde tıp öğrencileri, psikoloji öğrencileri ve diğer akıl sağlığı personeli ile hiçbir teması olmadan tıp fakültesinde psikiyatri stajını tamamlamaktadırlar ve akıl sağlığında multidisipliner bir yaklaşımın vazgeçilmez olduğu gerçeğini zamanında öğrenemeyebilmekte ve  sadece biyolojik olan bir yaklaşımı çok erken evreden benimseyerek psikiyatride davranış konseptinin ve psikoterapinin yeri ve tedavide kullanımını yeterince kavramayabilmektedirler. Bu iki meslek grubu öğrencilik yıllarından birbiri ile ortak eğitim alabilecekleri ortamlarda kaynaştırılmalı ve birbirini küçümsemeyen, “ilaç yazıcı”, “dert dinleyici” gibi yüzeysel ve indirgeyici klişe tariflerle tanımalarının önüne geçilebilen bir ortak akademik kültürün temelleri öğrencilik yıllarından atılmalıdır. Bu yolda geçtiğimiz aylarda atılan adımlardan birisi kurucusu olduğum asistan girişimi olarak kar amacı taşımayan aktivitelerini sürdüren TürkPsikiyatri Portalının  sponsor olduğu ve organize ettiği Kampüs Kahvesi organizasyonudur [23]. Bu toplantıda Türkiye’nin değişik yerlerinde psikiyatriye ilgili tıp öğrencileri , klinisyen psikolog moderatör ve psikiyatristlerle aynı ortamda buluşturulmuştur. TürkPsikiyatri portalı yine yakın zamanda sitenin şemsiyesi altında psikoloji portalını açarak, moderatörleri arasında klinisyen bir psikologu da katmıştır[24], [25].Bu ve benzer girişimleri Psikolog ve Psikiyatristler Dernegi, Türk Psikiyatri Derneği ve Türk Psikologlar Derneği  gibi temel mesleki dernekler bünyesinde yapmak da mümkündür.

Bir diğer önemli konu ise, bazı psikologlar, klinik beceriler için ek formel eğitim almadan (Master, Doktora) sadece dört yıllık fen-edebiyat fakültesi lisans eğitimini temel alarak, klinisyenlik aşamasına erkenden atlamaya gayret edebilmekte ve etik olmayan durumların içine girerek, hasta sağlığını tehdit edebilecek durumlara yol açmakla kalmayıp aynı zamanda mesleğin hem toplumla hem de psikiyatristlerle olan ilişkisinin sağlıksız halde kalmasına yol açan eylemlerde bulunabilmektedir [26].  Bu gibi örnekleri psikologlar kendi mesleki topluluğu içinde izole etmeli ve bu örneklerin kendilerini temsil eder durumda görünmelerine izin vermemelidir. Aynı şekilde, psikologlara karşı, eğitimleri ve kalifikasyonlarının niteliğine bakmaksızın  doğal bir üstünlükleri olduğunu düşünen psikiyatri uzmanlarının düşüncelerinin psikiyatristlerin ortak düşüncesini yansıttığının düşünülmesine izin verilmemelidir. Hatırlanmalıdır ki, psikolog ya da psikiyatrist hasta için vardır, hastaya yardım çerçevesinde kimsenin kimseye manevi bir üstünlüğü olamaz, ancak kalifikasyon ve beceri temelli bir iş bölümü olabilir. Kalifikasyon kavramı da, meslek örgütlerininin sınırlarını aşması gereken bir kavramdır, bir kişinin bugün hastaya sunabildiği klinik becerileri hangi meslek örgütüne üye olduğundan bağımsız bir değer olarak algılanmalıdır.

BY: admin

Psikiyatri Uzmanlığı

Yorumlar:Yorum yapılmamış

Psikiyatrik Hastalık Nedir?

Psikiyatrik hastalıklar duygu-düşünce-davranışlarımızı etkileyen ve psikolojik, sosyal-toplumsal veya biyolojik nedenlerle ortaya çıkan hastalıklardır.
Tüm hastalık durumlarında olduğu gibi psikiyatrik hastalıklar:
Belirtiler süreğendir;
Depresyon hastalarında belirtilen belirtilerin çoğu son 2 haftadır, hemen hergün ve günboyu mevcuttur,
Belirti ve bulgular ortaya çıkartırlar.
Depresyonda, karamsarlık, hayattan zevk alamama, isteksizlik, uykusuzluk, unutkanlık, halsizlik, iştahsızlık, baş ağrıları, vücut ağrıları, uyuşmalar, iç sıkıntısı ölüm isteği-yaşamdan bıkma, gibi belirtiler görülür,
Bireyde belirgin sıkıntı, gerginlik ve tahammülsüzlük yaratır.
İşinde/okulunda, ev hayatında, ilişkilerinde-evliliğinde sorunlar ortaya çıkmasına neden olur.
Daha önceki işlevsellik düzeyinde bozulma, değişiklik vardır.
Özel, sosyal ve iş hayatı olumsuz yönde etkilenir.

BY: admin

Psikiyatri Uzmanlığı

Yorumlar:Yorum yapılmamış

Psikiyatride Sınır İhlalleri

Ülkemizde serbest Tababet icrasını düzenleyen 1219 sayılı “ Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” da yalnızca Hekimler ve Dişhekimlerinin mesleklerini serbest icra edebilecekleri açıkça belirtilmiştir. Diğer sağlık personellerinden Ebe, Hemşire ve Sağlık Meslek Liselerinin Toplum Sağlığı Bölümünden mezun Sağlık Memurları ise söz konusu Kanun’un verdiği yetki çerçevesinde ancak sağlık kabini açarak mesleklerini serbest olarak icra edebilir.
Son zamanlarda Bakanlığımıza yapılan müracaatlarda; Psikolog, Fizyoterapist, Odiyometrist gibi diğer Sağlık Personelleri ile ilgili olarak Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı tarafından verilen bir görüşte bu tür personelin mesleklerini serbest olarak icra edebilecekleri yönünde yorum getirildiğini ileri sürerek serbest olarak mesleklerini icra etmek istedikleri belirtilmektedir.
Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı tarafından verilen görüşün incelenmesinde 2368 sayılı Kanun kapsamında bu personellerin değerlendirilebileceği , bu hususu ancak özlük hakları yönünden kullanabilecekleri anlaşılmıştır. Bu tür sağlık personellerinin bir meslek Kanun’ları bulunmadığından mesleklerini tek başına serbest icra etmeleri 1219 sayılı Kanun gereği mümkün değildir.
Ancak, sağlık hizmeti bir bütün olarak değerlendirildiğinden ve diğer mevzuat hükümleri göz önüne alındığında, söz konusu meslek gruplarından Psikologların Psikiyatri Uzmanı, Fizyoterapistlerin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı, Odiyometristlerin Kulak Burun Boğaz Uzmanı sorumluluğunda çalışmaları uygun görülmektedir.
Bilgilerinizi ve İliniz dahilinde faaliyet gösteren veya göstermek isteyen bu tür sağlık personelleri hakkında yukarıda açıklanan esaslara göre hareket edilmesi ve bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesi konusunda gereğini rica ederim.
Dr. Tahir SOYDAL
Genel Müdür V.
Bakan a. İmza

BY: admin

Psikiyatri Uzmanlığı

Yorumlar:Yorum yapılmamış

Psikiyatri Meslek Etiği Kuralları

Ruh hekimliği (psikiyatri) tıp biliminin bir dalıdır ve her ruh hekimi tıbbın evrensel etik ilkelerine uymak zorundadır.  Tıptaki genel etik ilkelerden sapmamak koşulu ile psikiyatrinin kendine özgü etik ilkeleri ve uygulamaları vardır. Kültürel, toplumsal ve ulusal farklılıklar olabileceği için etik ilkeleri ve kuralları sürekli gözden geçirmek gerekebilir.

BİRİNCİ BÖLÜM

(Amaç ve  Kapsam)

Amaç

Madde 1. Bu kuralların amacı, ruh hekimlerinin mesleklerinin gereğini yerine getirirken uymaları zorunlu olan meslek etiği kurallarını belirlemektir.

Kapsam

Madde 2. Psikiyatri uzmanı,  psikiyatri alanında çalışan nöropsikiyatri uzmanı veya psikiyatri uzmanlığı eğitimini sürdürmekte olan ruh hekimlerinin tümü bu kurallar kapsamındadır.

İKİNCİ BÖLÜM

(Genel Kural ve İlkeler)

Ruh Hekiminin Görev ve Ödevleri

Madde 3. Psikiyatri, toplumun ruh sağlığının korunması ve ruh hastalıklarının önlenmesi, ruhsal bozukluğu olanların tanısı, sağaltımı, rehabilitasyonu ve ruh sağlığının geliştirilmesiyle ilgili hekimlik dalıdır.  Ruh hekimleri, çağdaş  bilimsel ve etik ilkelerle uyumlu en iyi sağaltımı sunarak hastalara ve yakınlarına  hizmet vermelidir. Bu hizmet verilirken gerektiğinde tıbbın öbür dallarında ya da  psikiyatrinin yan dallarında uzmanlaşmış olan meslektaşlarına danışabilmeli ya da onlardan konsültasyon istemelidir.  

Ruh hekimleri, psikiyatri alanındaki bilimsel gelişmeleri yakından izlemeli, bunları uygulamalarına yansıtmalı ve yeni bilgileri meslektaşlarıyla paylaşmaktan kaçınmamalıdır. Araştırmalarının amacı psikiyatrinin bilimsel sınırlarını geliştirmek olmalıdır.

Madde 4. Ruh hekimleri meslek görevlerini yerine getirirken hastalarının hakça ve eşit olarak sağaltım görmelerinin, toplumsal adaletin ve herkes için eşitliğin uygulayıcıları ve savunucuları olmalı, her türlü ayrımcılığın karşısında tıp mesleğinin ve psikiyatri dalının bilimsel ve etik ilkelerine uygun davranmalıdır.

Etik İlkeler

Hekimin Yansızlığı

Madde 5.  Ruh hekimleri görevlerini her durumda hastaları arasındaki siyasal görüş, sosyal durum, dini inanç, milliyet, etnik köken, ırk, renk, cinsiyet, yaş, toplumsal ve ekonomik durum ve benzeri farklılıkları gözetmeksizin yerine getirmelidir.

Sır Saklama Yükümlülüğü

Madde 6. Herhangi bir psikiyatrik muayene ve sağaltım altındaki kişiyle ilgili bütün bilgiler hasta-hekim ilkeleri çerçevesinde saklı tutulmalıdır.  Bu bilgi yalnızca hastanın ruh sağlığını korumak ve geliştirmek amacı ile ve hastanın oluru alınarak gerektiğinde ve hastanın yararı için gereken ölçüde aile ile paylaşılabilir ya da başka uzman hekimlerle danışma amacı ile kullanılabilir. Ruh hekimleri, kişisel haklar, tedavi hakkı, yanlış mesleki uygulamalar vb. durumlarla ilgili olarak hastasının yararı söz konusu olmadıkça, kendi siyasal, yönetsel, medyatik ya da maddi çıkarları, akademik, mesleki veya kişisel yararları doğrultusunda hastasıyla ilgili bilgileri açıklamamalıdır.

a)       Hasta hekim ilişkisi içinde edinilmiş olan bilgiler gerekli görüldüğünde mahkemede tanıklıktan ya da bilirkişilikten çekilmek için bir gerekçe oluşturabilir.   Kişinin özel yaşamı, özel ilişkileri, savunma düzenekleri gibi psikolojik yapısıyla ilgili özel bilgiler istenildiğinde bunların mahkemede sunulması kişinin açık ve anlaşılır iznine bağlıdır.  Ruh hekimi kişi için yararlı olmadığını düşündüğünde, kişi izin vermiş de olsa, bu tür bilgileri açıklamak zorunda olmadığını bilmelidir. 
b)      Gizlilik kuralı ancak hastanın kendisine ya da çevresine ciddi bedensel, ruhsal ya da ekonomik zarar verme olasılığı varsa bozulabilir. Ruh hekimi gizlilik ilkesini bozmayı gerektirecek önemde bir durumla karşılaşmışsa, olabiliyorsa meslektaşları ile de danışarak, uygun göreceği yerlere ya da kişilere açıklama yapmak zorunda kalabilir. Bu durumlarda ruh hekimi bundan sonra atacağı adımla ilgili olarak koşullar elveriyorsa önce hastayı uyarmalıdır.
c)     Ruh hekimi hastasının tanınmasına yol açacak ya da olası davranışlarının tahminine ilişkin herhangi bir bilgiyi başkalarına ya da herhangi bir kuruluşa veremez.  Kişi adı, kimlik bilgileri, yüz görünümü gibi kişiyi tanıtacak tüm özelliklerin gizlenmesi koşuluyla, bilimsel bir tartışmada, eğitim süresinde, denetim ve konsültasyon amacı ile hekimler arasında hastalıkla ilgili bilgilerin aktarılması bu kuralın dışındadır.
d)    Yasal zorunluluk durumlarında hekimin rapor düzenlemesi meslek sırrının açıklanması anlamına gelmez.

Kitle İletişim Araçları ve Sır Saklama Yükümlülüğü

Madde 7. Ruh hekimi, kitle iletişim araçlarıyla ilişkisinde, kamuoyu önünde ruh hekimliği mesleğinin onurunu zedelememeye özen göstermelidir.

a)     Ruh hekimi hasta-hekim ilişkisi içinde muayene etmediği kişilerle ilgili olarak hiçbir kitle iletişim aracında  tanı ve yorumda bulunmamalıdır.
b)    Halk eğitimi amacı ile televizyon ya da radyoda birlikte bir programa katılmış olduğu ya da programı telefonla arayan kişilere, onların muayenesi anlamına gelebilecek sorular sormamalı, tanı koymamalı,  yorum yapmamalı ya da öneride bulunmamalıdır.
c)     Ruh hekimi, geçmişte ya da halen muayene ettiği ya da sağaltım uyguladığı kişiye bir kitle iletişim kuruluşunun bir programına katılmasını ya da demeç vermesini önermemeli, böyle bir işbirliği için kitle iletişim aracı görevlisi ile hasta arasında aracı olmamalıdır.
d)       Ruh hekimi, çalıştığı klinik ortamında  hastaların kim olduklarının açıkça görülmesine yol açacak araçlarla (fotoğraf, video, TV, sinema vb) görüntü alınmasına ya da hasta kişilerle sesli, görüntülü ya da yazılı bir kitle iletişim aracında yayınlanmak amacıyla konuşma yapılmasına aracı olmamalı, izin vermemelidir.

Toplumu Bilgilendirme İlkeleri

Madde 8. Ruh hekimi, halkın ruhsal bozukluklar ve ruh sağlığı konularında toplumun doğru ve bilimsel olarak aydınlatılması, eğitilmesi ile ilgilenmeli ve herhangi bir biçimde ya da yolla toplumu yanıltıcı, yanlış bilgiler verilmesine karşı çıkmalıdır. Meslektaşlarının yanıltıcı ya da yanlış bilgi aktarma davranışı ile karşılaştığında, bu durumu bölgedeki Türkiye Psikiyatri Derneği Şubesi’ne ya da Bölge Tabip Odası’na bildirmelidir.

Tanıtım İlkeleri

Madde 9. Ruh hekimi, mesleğini uygularken reklam yapmamalı, ticari reklamlara araç olmamalı, çalışmalarına ticari bir görünüm vermemelidir; insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici davranışlarda bulunmamalıdır. Ruh hekimi, yayın araçlarıyla yapacağı duyurularda varsa, Tababet Uzmanlık Tüzüğü ne göre kabul edilmiş olan uzmanlık alanını, çalışma gün ve saatlerini bildirebilir.

Hekimlik Dışı Uygulamalar ve Yöntemler

Madde 10. Ruh hekimi herhangi bir muayene ve sağaltım girişimi için bilimsel olarak kabul edilmemiş yöntemleri kullanmamalı, her ne amaçla olursa olsun hastasına tıp dışı uygulamalar önermemeli, onları hekimlik dışı uygulamalar yapan kişi ya da kişilere yönlendirmemelidir.  Ruh hekimi, hekimlik dışı uygulamaların zararlı olabileceğini, en azından “oyalayıcı” olduğunu hastasına açıklamalıdır.

Muayenesiz Tedavi Uygulamama

Madde 11. Ruh hekimi, tıbben acil ve zorunlu durumlar dışında, hastasını kendisi muayene etmeden tedavisine başlamamalıdır.

Aracılık Etme veya Aracıdan Yararlanmama

Madde 12. Ruh hekimi öteki hekimlere veya tetkik-tedavi kuruluşlarına maddi çıkar karşılığı hasta göndermemeli, hasta sağlamak amacıyla aracı kişilerden yararlanmamalıdır.

Endüstri ile Çıkara Dayalı İlişki Kurmama

Madde 13. Ruh hekimleri endüstri kuruluşları ile hiçbir çıkar ilişkisi kurmamalıdır. Bilimsel araştırmalar ve eğitime yönelik ilişkiler ise, saydam ve kurumsal olmalıdır. Bu ilişkilerde Türk Tabipleri Birliği nin hazırladığı “Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri” geçerlidir.

Ruh hekimi ilaç ve tıbbi gereç sektöründen, a) Bilimsel kurumlarca bilimsel değeri tartışılmayan yerel, ulusal ve uluslararası kongre, sempozyum vb toplantılara katılım desteği, b) Bilimsel dökümanlar, c) Maddi değeri yüksek olmaması koşuluyla ürün anımsatıcı eşantiyonlar dışında hastalarına bir ürünü önermeyi teşvik amacıyla verilen armağan, nakit veya değerli eşyayı kabul etmemeli, promosyonlara katılmamalıdır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

(Hasta Hakları ve Hekim-Hasta İlişkileri)

Sağaltım Hakkı

Madde 14. Ruh hekimi herhangi bir gerekçeyle kişinin sağaltım  hakkını engellememeli ya da geciktirmemelidir.

Bilgilendirilmiş Olur Alma

Madde 15. Ruh hekimi her türlü değerlendirme, tanı, sağaltım ya da araştırma amacı ile yapılacak girişimler için hastaya ve gerektiğinde hastanın yakınlarına yeterli bilgiyi vermeli ve onların bilgilendirilmiş olurunu  almalıdır. 

İstemli Yatış

Madde 16. Ruh hekimi, hastalık belirtilerinin etkisiyle, kendisi ya da çevresi için önemli zarar verme olasılığı yüzünden hastaneye zorunlu olarak yatırılması söz konusu ise hastayı ve yakınlarını istemli yatışa yönlendirmek için özel çaba göstermelidir.

İstemsiz Yatış

Madde 17. Hastanın ya da temsilcisinin yatırılmaya karşı çıktığı durumlarda, hekim, tıbbi-psikiyatrik gerekçeleri değerlendirerek istem dışı yatış kararını hekimlik bilgisi ve vicdanına göre kendi vermelidir.

Hasta, ruhsal bir bozukluk nedeniyle uygun karar verme yetisini yitirmişse, istem dışı hastaneye yatırma ve sağaltım uygulama kararında, ülkemizdeki yasalar uyarınca hareket etmek ruh hekiminin görevidir. Hastanın insanlık onurunu ve yasal haklarını güvenceye almak için ruh hekimi aileyle görüşmeli ve gerekiyorsa yasal yollara başvurulmasında rehberlik etmelidir. Hastanın isteği dışında sağaltım uygulanması durumunda önce hastanın sağlığı düşünülmeli, ancak insan hakları ilkelerine de özen gösterilmelidir.

Sağaltımı Reddetme Hakkı

Madde 18. Ruh hekimi, hastanın kendisi ya da çevresi için tehlikelilik hali söz konusu olmadığı durumlarda hastanın sağaltımı reddetme hakkını tanımalıdır.

Bilgilenme Hakkı

Madde 19. Ruh hekiminin hasta ile ilişkisi karşılıklı güven ve saygıya dayanmalıdır. Ruh hekimi hastaya hastalığı ile ilgili güncel bilgileri vermekle yükümlüdür.

Hekim tanının veya bulguların söylenmesinin hastanın ruh sağlığı açısından uygun olmadığını düşündüğü durumlarda vereceği bilgileri sınırlandırabilir.

Bilgilendirilmeme Hakkı

Madde 20. Hasta hastalığı konusunda bilgilendirilmek istemediğini belirtmişse, hekimin bilgi vermesi gerekmez. Ailenin haberdar edilmesi hastayla görüş birliğine varılarak yapılmalıdır. Ayırt etme gücü olmayan hastalar için, yakınlarının bilgilendirilip bilgilendirilmemesine hekim karar vermelidir.

Sağaltımı Üstlenmeme Hakkı

Madde 21. Ruh hekiminin, yaşamsal önemi olan durumlar dışında ve hastanın muayene ve sağaltım hakkını engellemeyecek biçimde bir hastanın muayene ve sağaltımını reddetme hakkı vardır.  Ancak, böyle bir durumda hasta ve ailesine bilgi verilmeli, hastanın bir başka hekime gitmesi ya da götürülmesini sağlamaya çalışılmalıdır.

Ücret

Madde 22. Hasta ücret konusunda önceden hekimden bilgi alabilir. Hekim, tüm muayene, inceleme, tıbbi girişimlerde meslek örgütünün belirlediği taban ücretin altında bir ücret almamalıdır.

Hastaya Gereksiz Harcama Yaptırmama

Madde 23. Ruh hekimi, hastasının parasal durumu ne olursa olsun, gereksiz harcamalar yaptırmamalı ve yararı olmayacağını bildiği bir inceleme ve tedaviyi önermemelidir.

Hasta Üzerindeki Etkinin Kullanımı

Madde 24. Hekim hasta üzerindeki etkisini tıbbi amaçlar dışında kullanmamalıdır.

Hasta-Hekim İlişkisi Dışına Çıkmama İlkesi

Madde 25. Ruh hekimi,  hastayla ilişkisinde tanı ve sağaltım amacının dışında bir ilişki türünün oluşmasına izin vermemelidir.  Ruh hekimi:

a) Hastasına herhangi bir cinsel yakınlaşmada bulunmamalıdır.
b) Hastayla oluşabilecek sosyal karşılaşmaları hekimliğin etik ilkeleri çerçevesinde sınırlı tutmalıdır.
c) Muayene ve sağaltım ücreti dışında hastasından herhangi bir maddi ya da başka bir karşılık beklememeli ve önerilince kabul etmemelidir.
d) Hastasıyla çıkar elde etmeye ya da yarar sağlamaya yönelik herhangi bir ilişkiye girmemelidir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

(Meslektaşlar Arası İlişkiler)

Meslektaşlar Arasında Saygı

Madde 26. Ruh hekimi, tüm hekimler ve insan sağlığı ile uğraşan öteki meslek mensupları ile iyi ilişkiler kurmalı, meslektaşlarına veya diğer sağlık çalışanlarına karşı küçük düşürücü davranışlarda bulunmamalıdır.

Mesleki Dayanışma

Madde 27. Ruh hekimi, meslektaşlarını mesleki yönden onur kırıcı ve haksız saldırılara karşı korumalıdır.

Yetkinlik Dışına Çıkmama İlkesi

Madde 28. Ruh hekimi, bir hastanın veya meslektaşının yararı ya da zararı söz konusu olmasa da gerçeğe aykırı olarak kendini bir konuda uzman ya da yetkili olarak göstermemelidir. Bir ruh hekimi, hastanın, ya da başka bir ruh hekiminin zararına, kendini gerçeğe aykırı olarak bir konunun uzmanı ya da yetkilisi olarak gösterdiğinde yasal sorumluluğu yanında etik sorumluluğunun da artacağını bilmelidir.

BEŞİNCİ BÖLÜM

(İnsan Hakları)

Uluslararası Sözleşmelere Uyma Zorunluluğu

Madde 29. Her hekim, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere tüm insan hakları belgelerine ve hekimlikle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlüdür.

Mesleki Uygulamalarda İnsan Hakları

Madde 30. Ruh hekimleri hastasının özerk ve özgür bir kişi olduğunu bilerek ve kişiliğine saygı ve güven duyarak, elden geldiğince en az kısıtlayıcı sağaltım girişimlerini uygulamalıdır.

İşkenceye Yardım Etmeme İlkesi

Madde 31. Ruh hekimi her koşulda işkenceye karşı olmalı ve ruhsal bozukluk gösteren işkence görmüş kişilerin sağaltımı ile ilgilenmeli ya da sağaltımını sağlayacak kişi veya kurumlara yönlendirmelidir. Hiçbir ruh hekimi, tıbbi bilgi ve becerisiyle, işkence ve benzeri uygulamalara katılamaz, yardımcı olamaz, gerçeğe aykırı rapor düzenleyemez. İşkence iddiası olan olgularla karşılaşan her hekim, mesleki bilgi ve becerilerini gerçeğin ortaya çıkarılması için kullanmalıdır. 

Ölüm Cezası Uygulamasına Katılmama İlkesi

Madde 32. Ruh hekimi, hiçbir zaman idam cezası infazında bulunmamalı, infaza yardımcı olmamalı, idam cezasının uygulanması için hiçbir şekilde tıbbi hizmet vermemelidir.

Tutuklu ve Hükümlülere Verilecek Tıbbi Yardım

Madde 33. Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi de öteki hastalarınki gibi, kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılmalı ve onların gizlilik hakları korunmalıdır. Ruh hekiminin, bu koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunma hakkı ve sorumluluğu vardır. Muayene sonucu düzenlenecek belge veya raporlarda hekimin adı, soyadı, diploma numarası ve imzası mutlaka bulunmalıdır. Belge ve rapor baskı altında yazılmış ise, ruh hekimi bu durumu en kısa zamanda meslek örgütüne (TTB ve TPD’ne) bildirmelidir.

Tutuklu ve Hükümlülerin Tıbbi Yardımı Reddetmesi

Madde 34. Hekim, muayene ve tedavi olanaklarını bilinçli olarak reddeden tutuklu ve hükümlülere bu davranışlarının sonuçlarının neler olabileceğini açıklamalı ancak, zorla muayene ve tedavi yolunu denememeli ve önermemelidir.

Olağanüstü Durumlar ve Savaş

Madde 35. Hekim, olağanüstü durumlar ve savaşta, evrensel nitelikteki tıbbi etik kurallarını yansızlıkla uygular. Hasta ve yaralı sayısının çokluğu nedeniyle, herkese gerekli tıbbi yardımın verilemediği koşullarda, hekim, tedavi olasılığı yüksek olan ağır olgulara öncelik verir.

ALTINCI BÖLÜM

(Tıbbi Araştırmalar ve Yayın Etiği)

Psikiyatride Bilimsel Çalışmanın Özellikleri

Madde 36. Bir bilim insanı olan ruh hekimi bilimsel araştırmalarında bilimin kurallarına ve Türkiye Bilimler Akademisi’nin “Bilimde Etik İlkeler” kitapçığında yer alan araştırma etiği ilkelerine uymak zorundadır. Araştırma deneği olarak özellikle duyarlı olmaları nedeniyle, psikiyatrik hastaların bağımsızlıkları kadar ruhsal ve bedensel bütünlüklerinin de korunması için özen göstermelidir.

İnsan Üzerinde Araştırma

Madde 37. İnsan üzerinde yapılacak klinik, deneysel ya da epidemiyolojik araştırmalar,  bilimsel bilgi birikimine katkıda bulunabilmek amacıyla yerel etik kurullardan geçmek koşuluyla yapılır. İnsan üzerinde yapılan tüm araştırmalar, bilimsel ve mesleki yönden yeterli ve yetkin kişiler tarafından yürütülür. Araştırmanın sorumluluğu tümüyle araştırmacıya aittir.

Denekten Bilgilendirilmiş Olur Alınması Zorunluluğu

Madde 38. İnsan üzerinde yapılan araştırmalarda her deneğe araştırmanın amacı, yöntemleri, beklenen yarar ve olası yan etkileri hakkında, deneğin anlayabileceği dilde ve biçimde yeterli bilgi verilmesi zorunludur. Deneğe, çalışma başladıktan sonra isterse araştırmaya katılmaktan vazgeçebileceği ve olurunu geri alabileceği, ancak bu nedenle daha sonraki tedavisinin ve takibinin aksamayacağı anlatılır. Bilgilendirme sonrasında deneğin konuyu yeterince anlayıp anlamadığı değerlendirilir.

Araştırma hakkında yeterli bilgilendirme sağlandıktan sonra, deneğin yazılı oluru alınır. Bu olur, deneğin özgür iradesine dayanmalıdır.

Ayırt Etme Gücü Olmayanların Durumu

Madde 39. Ergin olmayan ve/veya ayırt etme gücünden yoksun kişilerin veli veya vasisinin bilgilendirilmiş oluru alınmalıdır.

Deneğin Korunması

Madde 40. İnsan üzerinde yapılan tıbbi araştırmalarda deneğin yaşamı, bedensel ve zihinsel bütünlüğü ile sağlığı her zaman toplumsal veya bilimsel çıkarların üzerinde tutulmalıdır.

Deneğin özel yaşamına saygı gösterilmesi ve kişisel bilgilerin gizliliği sağlanmalıdır. Bilimsel araştırma ve yayınlar ile akademik-bilimsel amaçlı sunuşlarda deneğin kimliği gizli tutulmalıdır.

Bir tıbbi araştırmada, beklenen katkı ne olursa olsun, denek için ciddi bir tehlike şüphesi doğduğunda araştırma durdurulmalıdır.

Yayın Etiği

Madde 41. Hekim, araştırma verilerini değerlendirirken ve yayına hazırlarken bilimsel gerçekleri yansıtmalıdır. Çalışmaya fiilen katılmamış kişilerin adları o yayında yer alamaz. Kaynak göstermeden ve izin almadan başkalarına ait veriler, olgular ve yazılı eserler kullanılmamalıdır.

YEDİNCİ BÖLÜM

(Çeşitli Hükümler)

Madde 42.  Her ruh hekimi hem bir hekim olması nedeniyle “Tıbbi Deontoloji Tüzüğü”ne ve “Türk Tabipleri Birliği Meslek Etiği Kuralları”na, hem de ruh hekimi olduğundan Türkiye Psikiyatri Derneği Etik İlkeleri’ne uygun davranmalıdır.

Madde 43.  Bu kurallarda yer almayan durumlarla karşılaşıldığında, hekim, genel etik ilkelere, ulusal düzenlemelere, uluslararası düzeydeki bildirge ve sözleşme hükümlerine uyar.

Madde 44.  Her ruh hekimi tıp ve psikiyatri mesleğinin ve meslektaşlarının onurunu korumak zorunda olduğunu bilirken, hekimliğin etik ilkelerine ters düşen uygulamaları destekleyecek bir konuma da düşmemelidir. 

Madde 45.  Ruh hekimi, etik ilkelere uymadığına tanık olduğu meslektaşlarını Türkiye Psikiyatri Derneği ilgili şubesine ya da ilgili Tabip Odası’na bildirmelidir. 

SEKİZİNCİ BÖLÜM

( Etik Kuralların Uygulanma ve Değiştirilme Esasları)

Psikiyatri Etik Kurallarının Belirlenmesi

Madde 46. Psikiyatri etik kurallarının belirlenmesi ya da değiştirilmesi için izlenecek yollar ve görev alacak dernek organları şunlardır:

a) Değiştirilecek olan “Psikiyatri Etik İlkeleri” maddelerinin hazırlanmasında birinci derecede sorumlu Türkiye Psikiyatri Derneği yapısında yer alan “İnsan Hakları ve Etik Bilimsel Çalışma Birimi”dir. Bu çalışma birimi kendiliğinden ya da derneğe bağlı başka  bir  çalışma birimi, Merkez Yönetim Kurulu, Merkez Onur Kurulu, bir şube yönetimi ya da bir TPD üyesinden gelen öneriyle çalışmaya geçebilir. Çalışmalarında Merkez Yönetim Kurulu’na karşı sorumludur.
b) “İnsan Hakları ve  Etik Bilimsel Çalışma Birimi” ve “TPD Onur Kurulu” etik ilkeler konusunda  uluslararası yasalar, anlaşmalar, tıbbi ya da psikiyatrik etikle ilgili bildirgeler, TTB, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Tabipleri Birliği, Avrupa Tıp Uzmanları Birliği ve Dünya Psikiyatri Birliği’nin kuralları çerçevesinde işbirliği içinde çalışırlar.
c) “İnsan Hakları ve Etik Bilimsel Çalışma Birimi” ile Merkez Onur Kurulu arasındaki işbirliği ve işbölümü ilke ve kuralları Merkez Yönetim Kurulu, Merkez Onur Kurulu ve İHEBÇB Koordinatörü arasında yapılacak bir protokolle belirlenir. Bu protokol Merkez Yönetim Kurulu tarafından saklanır.
d) Bu protokole göre hazırlanan taslak metninin mesleki kamuoyunda yeterince tartışılarak olgunlaştırılmasından sonra, taslak metin Merkez Yönetim Kurulu’nca Merkez Genel Kurulu gündemine alınır. Taslak Merkez Genel Kurulu’nda oy çokluğu ile kabul edilerek kesinleşir.

Psikiyatri Etik İlkelerinin Uygulanması

Madde 48. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü (TDT) veya Türk Tabipleri Birliği Meslek Etiği Kuralları (TTBMEK) ile Psikiyatri Etik İlkeleri arasında bir uyumsuzluk olduğunda;

a) Uyumsuzluk ilkede ise TDT ve TTBMEK esas alınır ve ilk fırsatta TPD Etik ilkelerinde uygun değişiklikler yapılır.
b) TDT ve TTBMEK’deki tanım genel kalmış, psikiyatri uygulamasıyla ilgili ayrıntıları içermiyorsa ve TPD Etik İlkeleri’nde bu durum ayrıntılarıyla tanımlanmışsa TPD Etik İlkeleri uygulanır.

Yürütme

Madde 49.  Etik ilkelerin bir bütün olarak uygulanması hem bütün ruh hekimlerinin hem de bütün psikiyatri meslek topluluğunun bireysel ve toplu sorumluluğundadır. Türkiye Psikiyatri Derneği bu ilkelerle ilgili uygulamaları psikiyatri meslek topluluğu adına yürütür. Etik ilkelere uyulmamasıyla ilgili bir başvuru ya da bildirim sözkonusu olduğunda, uygulama Türkiye Psikiyatri Derneği Koğuşturma – Soruşturma – Yargılama Usulleri ve Merkez Onur Kurulu nun Çalışmasıyla İlgili İç Yönetmelik usullerine göre yapılır.

Yürürlük

Madde 50. Psikiyatri Etik İlkeleri TPD Merkez Genel Kurulu’nda kabulü sonrasında TPD yayın araçlarıyla psikiyatri topluluğuna duyurulduğu tarihten başlayarak yürürlüğe girer.


1. Taslak:  TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ (TPD)  İnsan Hakları ve Etik Bilimsel Çalışma Birimi’nce hazırlanmıştır. Hazırlıkta uluslararası psikiyatri etik ilkeleri ve 1999 Nisanı’nda düzenlenen 3. Bahar Sempozyumu’nda sunulan etik ilke önerileri temel alınmıştır.

2. Taslak: TPD Adana, Ankara, Edirne, İstanbul, Kayseri ve Manisa Şubeleri’nin eleştiri ve katkılarıyla hazırlanmıştır.

3. Taslak: TPD Genişletilmiş Merkez Yönetim Kurulu’nun 12. 02. 2000 tarihli toplantısında tartışılarak şekillendirilmiştir.

4. Taslak: TPD 4. Genel Kurul’da alınan karar gereğince 3. Taslak ile ilgili ekleme ve değişiklik önerilerini derleyen İnsan Hakları ve Etik Bilimsel Çalışma Birimi tarafından hazırlanmıştır. TPD-MYK, TPD Onur Kurulu ve Üyelerinin katıldığı 6. Bahar Sempozyumu’ndaki Forum’da tartışmaya açılmıştır.

5. Taslak: 6. Bahar Sempozyumu’nda getirilen eleştiri ve önerilerle biçimlendirilmiş olup Etik Kuralların kararlaştırılması için 22 Haziran 2002 Cumartesi günü  TPD 1. Olağanüstü Genel Kurulu’nda tartışmaya açılmıştır.

Katkıda bulunan bütün üyelerimize, TPD İnsan Hakları ve Etik Bilimsel Çalışma Birimi’ne, özellikle çalışmalarından dolayı Dr. Doğan Şahin, Dr. Mustafa Sercan ve Dr. Orhan Öztürk’e teşekkür ederiz.

BY: admin

Psikiyatri Uzmanlığı

Yorumlar:Yorum yapılmamış

Psikiyatri Uzmanı Kimdir?

Ruh Sağlığına ilişkin sorun yaşayan, gerek hastalarımızın gerekse ailelerinin nereye müracaat edecekleri hususunda bilgi karmaşası içerisinde kafaları karışmaktadır. Bu bilgi karmaşasına, halkımızı aydınlatacak cevap getirelim istedik. Televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde, tüm medyada insanların ruh sağlığıyla ilgili beyanlar veriliyor, tavsiyelerde bulunuluyor, programlar yapılıyor.

Bu işlerle meşgul olanları şöyle  sıralayabiliriz:

  1. Psikiyatri Uzmanları
  2. Psikologlar
  3. Pedagoglar
  4. Özel danışmanlar
  5. Sosyal Hizmet Uzmanları
  6. “Yaşam Koçları”
  7. Medyumlar
  8. Astrologlar
  9. Mânevi şifacılar, biyo-enerjiciler
  10. Falcılar, büyücüler, cin çıkarıcılar, üfürükçü hocalar…

Bunlardan ilk beş tanesi bilimsel, ahlaklı ve TC yasaları çerçevesinde çalışmak şartıyla, doğru olan adresler ve meslek erbabıdır.

Yaşam Koçluğu, kendine ve topluma yabancılaşmış, dostlukları kalmamış Batı insanı için yaratılmış bir meslek / meslek mi ? ( Bilimsel bir okulu ya da gerçekliği tartışılır). Eskilerde bizlere yabancıydı insan şeklindeki “Koç” lar. Hızla çağ atlatılan (?), sanayileşmede sorumsuzca (çevreye ve insana karşı sorumsuz) büyük adımlar atan Dünya Devletlerinde;  çoğunluğu büyük kentlerde yaşayan, bilgisi/bilgisizliği ile kendine yabancılaşmış, nasıl yaşaması gerektiğini bilemez durumdaki insanlar, şaşkınlık içinde yaşamını sürdürmeye çaba gösteriyor. Bu gerçeklik, insanların çaresizliklerine “çare arayışlarını ” maddi çıkarları için kullanan bilim adına ortaya çıkan şarlatanların çoğalmasına neden oluyor. Aman dikkat, müracaat ettiğiniz kişilerin mesleki ehliyetlerinin olup olmadığını denetleyiniz. “Koyun” yerine konulduğunuzu fark ettiğinizde yasal haklarınızın takipçisi olunuz.

Yedinci ile onuncu gruptakiler; Medyumlar, Astrologlar, Mânevi şifacılar, Biyo-enerjiciler, Falcılar, Büyücüler, Cin çıkarıcılar, Üfürükçü hocalar…, İnanç-Cehalet sömürgenleri birer şarlatandırlar. Ne hazindir ki, en çok da onlara müracaat edilir! Çünkü insanoğlu, bilemediği ve belirleyemediği güçler karşısında çaresiz kaldığında daima korkmuş ve büyüye başvurmuştur.

Psikiyatri Uzmanları, 6 sene tıp fakültesi okuyup bitirerek Tıp Doktoru diplomasını aldıktan sonra, 5 sene ruh sağlığının korunması ve hastalıklarının teşhis ve tedavisi yönünde eğitim alan “Bilim İnsanları”dır. Bilim İnsanları, insana ve doğaya saygıyla yaklaşırlar. Temel prensipleri “Önce zarar vermemektir”. Her türlü teşhisi koymak, tedaviyi planlamak, ilaç ve diğer tedavi yöntemlerinin yanı sıra, uygun görülen psikoterapiyi uygulamak da tamamen psikiyatri uzmanlarının sorumluluğu ve yetkisi içindedir. Başka hiçbir meslek grubunun, bunu yapma yetkisi yoktur. TC Yasaları ile de bu yetki sadece Hekim olan Psikiyatri uzmanlarına verilmiştir.

Psikiyatri Uzamanı ile Psikolog Farkı

Psikologlar,  dört senelik Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünde (lisansından) mezun olurlar ve bu halleri ile hiçbir sağlık sorununa el atamazlar. Hasta muayene etme, tanı koyma ve tedavi etme yetkileri yoktur.

Psikologlar Klinik Psikolog olmak isterlerse, yetkilendirilmiş bir Psikiyatri kliniğinde psikiyatri uzmanları sorumluluğunda yüksek lisans yaparlar,  özel eğitimlerle, kurslardan ve çalışma gruplarından geçerek eğitilirlerse, belli testleri uygulayabilir ve/veya Psikiyatri Uzmanının sorumluluğunda psikoterapi yapabilirler. Klinik psikologlar uzun yıllar süren bir eğitimden sonra Psikiyatri Uzmanının sorumluluğunda psikoterapi uygulayabilirler.Muayene yapamazlar, tanı koyamazlar ve ilaç tedavisi öneremezler.

Pedagoglar ruhsal açıdan sağlıklı çocuk gelişimi için eğitici ve öğretici formasyonu sahip olup, tanı ve tedaviyle uğraşamazlar. Tek başlarına “terapi” adı altında mesleklerini icra edemezler.

Özel danışmanlar da yeni bir Batı kaynaklı moda rüzgârı: Eğitim danışmanı, aile danışmanı, cinsel sorunlar danışmanı vs. Böyle birisine müracaat etmeden önce mutlaka tıp veya psikoloji eğitiminin olup olmadığını sorgulayın deriz.

Sosyal hizmet uzmanları ise psikiyatri uzmanlarınca teşhisi ve tedavisi düzenlenmiş hastaların genel olarak hal ve gidişlerini takip eden, ihtiyaçlarını tespit edip bir merkeze bildiren elemanlardır.

Demek ki, eğer bir ruh sağlığı sorununuz mevcutsa, GİTMENİZ GEREKEN İLK VE DOĞRU ADRES PSİKİYATRİ UZMANIDIR. Zaten iyi bir psikiyatri uzmanı, gerek gördüğü takdirde, sizi diğer tıp dallarından bir uzman ya da diğer yardımcı sağlık personeli ile görüştürecektir.

Yanlış adreslere müracaat ederek, BEDEN VE RUH SAĞLIĞINIZI RİSKE ATMAYIN. 

Türkiye Psikiyatri Derneği Bursa Şubesi

BY: admin

Psikiyatri Uzmanlığı

Yorumlar:Yorum yapılmamış

Psikiyatri Nedir?

Psikiyatri (Ruh Hekimliği), Psikiyatr (Ruh Hekimi) sözcüklerinin başka mesleklerin adlarıyla karışması sık karşılaştığımız bir olgudur. Mesleğimizin bazı kişilerce kötüye kullanılması ile de karşılaşmaktayız.

Psikiyatri bir tıp dalıdır. Başlıca ilgi alanı beyin hastalıklarıdır. Bu alanda günlük dilde akıl hastalığı, ruh hastalığı, sinirlilik halleri, … denilen durumlar yer alır. Bu hastalıklar düşünce, davranış, duygu değişiklikleri ile kendini gösterir. Psikiyatri bu hastalıkların tanı ve tedavileriyle uğraşır.

Ruh-zihin gibi kavramların bedenin işlevlerinden bağımsız olduğu düşüncesi yaygındır. Bizler mesleğimize adını da veren “ruh kavramı” ile beynin duygu, düşünce, davranışlarla ilgili işlevlerini anlıyoruz. 

Bütün işlevler gibi insan varlığını biçimlendiren işlevler de hem bedensel hem dış koşullardan etkilenir. Psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkışında bedende ve dış ortamda oluşan değişikliklerin etki derecesi hastalıktan hastalığa değişebilir. Örneğin beyin urlarına bağlı ruhsal hastalıklarda bedensel etmenlerin etkisi en yüksek iken, yaşanılan olağan dışı yaşantılara tepki olarak ortaya çıkan ruhsal travmalarda dış etmenler belirleyicidir.

Psikiyatrik hastalıkların tedavisinde, hastalıkların özelliklerine göre farklı yöntemler uygulanır. Doğrudan bedene uygulananlar (ilaç, elektrokonvulzif tedavi vb) olduğu gibi, insanın duygusal, düşünsel özelliklerini veya ilişkilerindeki değişkenleri hedef alan yöntemler (psikoterapi) de meslek alanımızda yer alır. Bu yöntemler ancak eğitimini almış kişilerce uygulanabilir.

Psikiyatrik bilgi ve uygulamalar bilimsel veriye dayalı olmak zorundadır. Son dönemde beyne  ilişkin bilgi birikiminde artış olmuştur. Bu durum tedavi yöntemlerinde de eskisine göre daha hızlı değişiklikler ortaya çıkarmıştır. Ancak yeni bir tedavi yönteminin ya da ilacın deneysel çalışmalardan uygulama alanına girmesi için bilimsel ve etik olarak tanımlanmış süreçlerden geçmesi, etkili olduğunun kanıtlanması ve meslek topluluğunca kabul edilmesi zorunludur.

Bu bağlamda henüz deneysel aşamada olan bedene uygulanan tedavilerin günlük tedavide kullanılması da, belirli bir yöntem olmadan “sohbet” etmenin de “psikoterapi” adı altında uygulanması da meslek ilkelerine aykırıdır.

Meslektaşlarımıza tanı ve tedavi için başvuran yurttaşlarımızın bu konuda bilgilenmesi asıl dileğimizdir.

Türkiye Psikiyatri Derneği