BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
TEK ÇOCUK
Tek çocuklu aile sayısı her geçen gün artmaktadır. Gerek sosyo-ekonomik nedenler gerekse ailelerin birden fazla çocuğa yeterli ilgiyi gösterememe kaygıları tek çocuklu aile sayısının artmasına neden olmaktadır.
Tek çocukla yetinen aileler genellikle çocuk sahibi olmaya fazla değer veren ve çocuk yetiştirme konusunda kaygıları olan ailelerdir. Bu aileler çocuklarının gelişim dürtülerini engellememeye, zihinsel ve psikolojik gelişimlerini desteklemeye önem verirler. Bu kaygıyla çocuklarını çok koruyup kollama, ortaya çıkabilecek her türlü problemde kendilerinde bir hata arama eğiliminde olabilirler. Bu da çocuğa uygulayacakları disiplinde dengesizliklere yol açabilir. Örneğin çocuğun her isteğini karşılamaya çalışmak, tüm kararları çocuğa verdirtmek büyük sorunlara neden olabilir. Çünkü çocuklar kendi ihtiyaçlarının karşılanmasında diretseler de bir şekilde sınırlandırılmaya ihtiyaç duyarlar. Davranışlarına, yaşlarına uygun sınırlar getirildiğinde daha huzurlu, daha yaratıcı olurlar. Her konuda kendi istedikleri olsun, kendileri karar versin isterler ama bu kararların ya da davranışların sonucunun sorumluluğunu almaya hazır olmayabilirler. Bu da çocuğun başarısızlık yaşamasına ve “sen istedin böyle oldu” gibi suçlanmalara neden olabilir.
Tek çocuklar bütün çocuklar gibi uygun anne-baba tutumuyla problemsiz bir yaşam sürdürebilirler. Unutulmaması gereken konu çocuk sayısının değil, anne-baba tutumunun önemli olduğudur.
İlk üç yılda bütün çocuklar tek bir kişinin sürekli ilgisine muhtaçtırlar ve mümkün olduğunca anne ile temaslarının yoğun olması önemlidir. Bu dönemde çocukların bu tek kişilik yoğun ilgi ihtiyacı karşılanabilirse; bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçirirler. Ancak üç yaşından sonra tam bir sosyalleşme ve birey olma dönemine girilir. Yuva gibi sosyal bir kuruma gitmek bu dönemde çocuğun sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için önemlidir. Eğer çocuk böyle bir kuruma gidebilirse, yaşıtlarıyla ya da başka çocuklarla bir arada olma, oyun oynama ve yaşantıdan deneyim kazanma ihtiyacı karşılanabilecektir. Ancak çocuk üç yaşına gelmiş olmasına rağmen hala sadece yetişkinlerle birlikte oluyorsa, çocuklarla zaman geçirme fırsatı verilmiyorsa, bu durum çocuğun sosyalleşmesini ve yaşıtlarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmesini geciktirebilir. Çocuk paylaşmayı, beklemeyi, dinlemeyi, kurala uymanın önemini ve bir gruba ait olmanın keyfini en etkili çocuklarla yaşadığı deneyimde öğrenebilir.
Tek çocuklu ailelerde çocuk için ayrılan özel zaman, çok çocuklu ailelere göre ister istemez daha fazladır. Aileler zamanlarını iyi organize ederlerse çocuğun her tür psikolojik ihtiyacını karşılamaları için gerekli fırsatı bulabilirler. Tek çocuk olmanın belki de en önemli avantajı budur.
Anne ve babanın söz birliği içinde ortak bir disiplin anlayışı geliştirmeleri şarttır. Çocuğun istenmeyen bir davranışı bir ebeveyn tarafından engellenmeye çalışıldığında diğer ebeveynin müdahale edip çocuğun bu davranışını sürdürmesine izin vermesi, hem çocuğun kuralları öğrenememesine , hem de anne-baba arasında çatışmalara neden olur. Bu ise; sorun yaşanmasına neden olan çocukta, suçluluk duygularına neden olabilir.
TEK ÇOCUKLARIN İLERİDEKİ YAŞANTILARI NASIL ETKİLENİR?
Tek çocuk olarak ben-merkezciliği pekiştirilen, ilgi merkezi olmaya alıştırılan; her ihtiyacı, hiç geciktirilmeden karşılanan, sosyalleşmesine fırsat verilmeyen bir çocuk aynı ilgiyi ilerideki yaşantısında da isteyecektir .
Girdikleri sosyal ortamlarda, okulda, işte, yakın ilişkilerinde aynı ilgiyi göremediklerin de, öncelikli konuşma ve karar verme hakkı onlara verilmediğinde hayal kırıklığı ve öfke yaşayabilirler, çevrelerine agresif davranabilirler ya da tam tersi olarak yeterince sevilmeye değer olmadıklarını düşünüp içe kapanabilirler.
Doyumsuz olabilirler, çabuk bıkarlar, mutlu olmaları birçok koşula bağlı olduğundan kolay mutlu olamazlar, paylaşmakta zorluklar yaşayabilirler.
Sosyal ortamlarda kabul görmeyebilir, dışlanabilirler.
İhtiyaç ve isteklerini başkalarının istek ve ihtiyaçlarıyla çakıştığında erteleyemezler.
Sürekli anne-babasıyla ya da ailedeki diğer yetişkinlerle olmaya alışan çocukta güven gelişimi de olumsuz etkilenir. Başka ortamlarda da kendine güvenemez, anne-babaya bağımlı kalabilirler. Bu da, yetersizlik duygularına ya da her ortamda ayrıcalıklı olmak istemelerine neden olabilir.
Sadece yetişkinlerle birlikte olan çocuklar, kendilerine yetişkinleri model aldıkları için kendilerinden beklentileri yüksek olabilir ve mükemmeliyetçi bir yapıya sahip olabilirler. Bu ise, en ufak hatalarında mutsuz olmalarına ve başaramama endişesine dönüşebilir, yeni şeyleri ve durumları deneme konusunda, başaramama korkusuyla çekingen davranabilirler. Eleştiriye tahammülsüz olabilirler.
Okulda ve iş yaşamında sebatsızlık ve uyum sorunları olabilir.
ÖNERİLER
Tek çocuğa; öncelikle tek çocuk olarak değil, çocuk olarak davranmalı.
Anne ve baba söz birliği içinde ortak bir disiplin anlayışı geliştirmeli.
Yaşına uygun kurallar koymalı; bu kurallar kararlılık içinde uygulanmalı. Çocuk kurala uymanın keyfini, bundan yaşayacağı kabulün mutluluğunu yaşayabilmeli.
Beklemeyi, sabretmeyi öğretmeli; her istediğini anında karşılama çabasına girilmemeli,gerekli olduğu düşünülen istekleri karşılanmalı. İsteklerinin yaşına ve ailenin koşullarına uygun sınırları olması sağlanmalı.
Üç yaşından sonra yaşıtlarıyla ya da başka çocuklarla bir arada olması sağlanmalı. Yuvaya gönderme imkanı yoksa bile çocuğu olan ailelerle görüşüp, çocukların bir arada olmasına, oyun oynamalarına, arkadaşlıklar kurmalarına fırsat verilmeli.
Çocukla iyi iletişim kurulmalı. Kendisini yalnız ya da mutsuz hissettiğinde anne ve babasını duygularını anlatabilecek kadar kendisine yakın hissetmesi sağlanmalı.
Yapabileceğinden fazla şey beklenmemeli. Hep mükemmel olmaya çalışmak çocuğu yorar ve başarısızlık korkusunu artırır.
Çocuğa söz hakkı verilmeli. Ama bu, tüm kararları çocuğa aldırmak şekline dönüşmemeli. Uygun karar alternatiflerini sunarak, çocuğun birisini seçmesi istenmeli. (örneğin; bu oyuncak arabayı alamayız, paramız yetmiyor ama bu uçağı ya da gemiyi alabiliriz gibi)
Bireyselliğinin gelişmesi desteklenmeli. Giyinme, soyunma, yemek yeme, temizlik gibi her türlü özbakımını yapmasına fırsat verilmeli. Evde sorumlulukları olmalı, büyüklerine bağımlı olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılaması için desteklenmeli.
Anneanne, babaanne gibi aile büyükleri genelde çocukların ben-merkezciliklerini pekiştirici şekilde davranırlar. Onlara mümkün olduğunca ve kibarca engel olunmalı, anne-babanın kuralları doğrultusunda hareket etmeleri sağlanmalı.
Unutulmamalıdır ki, bütün bu sorunlar aslında sadece tek çocuk olduğu için değil uygun olmayan anne-baba tutumları söz konusu olduğu için yaşanan sorunlardır.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
ŞirinyalıMh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
0 (242) 316 98 99
0 532 747 04 45
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
İNATLAŞMA
Özellikle 3- 6 yaş arasında belirginleşen bu tavırlara “direnme dönemi” adı verilir. Bu dönem aynı zamanda çocukta kişilik kazanma çabalarının olduğu bir dönemdir. Çocuğu bu direnmelerine aşırı sertlik göstermek, ezmek ya da kendi işlerini kendi yapma fırsatı vermemek (tam tersi de olabilir), aşırı çocuksu bir karakterin gelişmesine neden olacak şekilde onu bebek gibi yedirme, giydirme, beraber yatma gibi davranışlar çocukta kişilik gelişimini zedeler. İleri yaşlarda aşırı bağımlılık ya da tümüyle otorite dışı tavırlar geliştiren kişilik yapılarının oluşmasına neden olur.
Çocuklarda inatlaşma her yaş döneminde görülür. Bağımsız birer birey olduklarının farkına varmaya başlamaları ve dünyayı keşfetme merakları bu inatlaşma sürecini tetikler. Çocuklar anne-babaları ve çevresindekiler ile ayırım yapmaksızın her zaman ve her konuda çatışmaya girebilirler. Çocukların bir inatlaşma nöbeti süresince fikir değiştirdiğine tanık olabilirsiniz. Bazen, neyi isteyip neyi istemediğini bile anlayamazsınız. Örneğin, acıkmıştır ama evdeki yemeği yememekte direnir, hamburger ister, hamburgerciye gidersiniz, ben bundan istememiştim ötekinden al diye tutturur, öteki menüden alırsınız başka bir bahane bulur vs. Birinizden biri yenik düşene kadar devam eder bu sürtüşme.
Çocuğunuzun inatlaşma dönemlerinde her iki tarafın da amaçlarını açıkça ortaya koymaya çalışın. Sizin amaçlarınız çok çeşitli olabilir; ona yemek yedirmek, bir oyuncakçının önünden geri çekmek, ablasının odasından çıkmasını sağlamak veya uyutmak. Onun ise tek bir amacı vardır; sizin dediğinizin tersini yapmak. Ancak bu şekilde size kendisinin bağımsız bir birey olduğunu, kendi tercihlerini kendisinin yapabildiğini kanıtlayacaktır. Pek çok anne-baba bunun farkında olmadığı için çocuklarıyla gereksiz yere çatışmaya girer ve kendilerini de çocuklarını da yıpratır. Daha da kötüsü bazı çocuklar bunu bir alışkanlık haline getirirler, daha ileriki yaşlara taşırlar ve anne-baba bu çatışmalara çözüm olarak şiddete başvurmaya başlar. Kısacası çok küçük yaşlarda başlayan ve çocukların gelişiminde çok doğal olan inatlaşma, anne-baba ve çocuk arasındaki bir iletişimsizliğin başlangıç noktası olabilir ve bir kısırdöngüyle son bulabilir.
ÖNERİLER
İnatlaşma ortamlarında öfkeli ve sabırsız bir tavır takınılmamalı,yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya özen gösterilmeli.
Otoritenin çocuğa, kimin güçlü, kimin güçsüz olduğunu ispatlamak durumunda olmadığı unutulmamalı.
Anne-baba sürekli “hayır”diyen bir konumda olmaktan kaçınmalı.İstediği şeyi neden yapamayacağı basit bir dille açıklanmalı,çocuğun bu durumdan dolayı yaşadığı üzüntüsü paylaşılmalı.
Çocuğa kararlı ve tutarlı fakat sevecen bir tavırla yaklaşılmalı.”Hayır” denilen bir şeye sonradan “evet” denmemeli.
Tüm açıklamalara rağmen çocuk bir süre sonra yeniden istediği şeyi tutturursa,hiç tepki vermemeli.
Çocuğun dikkati hoşlandığı,sevdiği başka bir noktaya çekilmeye çalışılmalı.
(oyun,çizgi film, sevdiği bir yiyecek vb.)
Çocuğa yasaklanan şeyleri anne-baba da yapmamalı ( mutfak dışında yemek yemeye izin verilmezken, babanın maç seyrederken yemeğini TV.’nin karşısında yemesi gibi .)
Çocuğa karşı aşırı koruyucu davranmamalı, kendi başına yapabildiği halde; yemek yedirme, giydirme,beraber yatma gibi davranışlardan kaçınılmalı.
Yapabileceği sorumluluklar verilmeli, böylece özgüven kazanması sağlanmalı.
Çocuğa seçenekler sunulmalı, böylece çocukta; bağımsız bir birey olarak görüldüğü, onun kararlarına saygı duyulduğu düşüncesi oluşturulmalı
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
ŞirinyalıMh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
0 (242) 316 98 99
0 532 747 04 45
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
TIRNAK YEME
Tırnak etini ya da tırnağı dişiyle koparma ya da kemirme davranışına tırnak yeme alışkanlığı denir. Genellikle 3-4 yaşlarından sonra ortaya çıkmaktadır. Çocukların % 35’inde, ergenlerin ise % 45’inde görülen bu davranış, genellikle ergenlik döneminden sonra sona ermektedir.
Ailede tırnak yiyen bir bireyin örnek alınması, aile içinde baskıcı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterince ilgi ve sevgi görememe, korku ve endişe, öfke ve saldırganlık, üzüntü ve sıkıntı, gerilim ve kaygı, değersizlik ve güvensizlik gibi duygular, aile içi huzursuzluk ve iletişim problemleri, anne baba geçimsizlikleri, yakın kaybı ve deprem gibi travmatik yaşantılar ve anne-babanın çocuklar arasında ayrım yapması gibi nedenler yer almaktadır.
Tırnak yeme sağlık açısından zararlıdır. Kişi tırnağını yemeyip sadece kopardığını iddia etse de arada yutulan tırnaklar başka bir hastalığın çıkmasına yol açabilmektedir.
ÖNERİLER
Özellikle küçük yaşlarda tırnak yeme davranışı, anne-baba tarafından görmezlikten gelinmelidir. Eğer bu alışkanlık devam ederse; bu davranışın altında yatan sebeplerin neler olabileceği bulunarak, çözüm yoluna gidilmelidir.
Tırnak yeme davranışından ötürü çocuğu azarlamak, korkutmak, cezalandırmak gibi baskı yöntemlerinin uygulanması davranışın daha da artarak devam etmesine yol açabilmektedir.
Çocukları korku ve kaygı yaratan ortam ve durumlardan uzak tutmak gerekmektedir.
Küçük yaştaki çocuklar kaygı ve korku verici, şiddet içerikli filmler, televizyon programları, bilgisayar oyunları vb. gibi görüntülerden korunmalıdır.
Çocuk tırnağını yerken çocuğun ilgisi başka yöne çekilebilir. Örneğin: “Gel seninle oyun oynayalım” gibi.
Tırnak yemenin çok kötü bir davranış olmadığı, istenirse kolaylıkla vazgeçilebileceği çocuk ve gençlere anlatılmalıdır. Buna inanan çocuk, alışkanlığından vazgeçebilmek için çaba gösterecektir.
Çocuğun kil, kum, su, hamur, çamur gibi gerginliği ortadan kaldırıcı ve rahatlatıcı malzemelerle oynamasına ortam oluşturmalıdır.
Alternatif Tepki: Çocuğun tırnak yeme hareketini her tekrarlaması sırasında yapabileceği alternatif bir davranış bulunabilir. Örneğin: Tırnağını yediğini fark ettiği anda durup yumruğunu sıkabilir ya da bir eşyayı tutabilir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
ŞirinyalıMh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
0 (242) 316 98 99
0 532 747 04 45
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
GECE KORKULARI (PAVOR NOCTURNA)
Daha çok 4 ile 12 yaşlar arasında görülür.Uykuya daldıktan 1– 2 saat sonra nöbet tarzında görülen önemli bir bozukluktur. Çocuk panik şekilde çığlık atarak uyanır,ter içinde kalmıştır,yatakta derin soluk alıp verme ve kalp çarpıntısı gözlenir.Bu nöbet 10 dakika içinde kendiliğinden geçer.E.E.G‘de çoğu zaman bozukluk vardır.Genellikle,yaş büyüdükçe kendiliğinden iyileşme görülür ancak bazı durumlarda tedavi gerekebilir.
Çocuk gece korkuyla uyandığında “korkma , korkacak bir şey yok…hadi yat uyu !..” gibi sözler yerine, anne-babanın sevgi ve şefkat göstermesi,çocuğun gece yatmadan önce korku filmi izlemesinin engellenmesi, onu korkutacak konuların yanında konuşulmaması yararlı olacaktır.
Ancak, çocuğun gece korkularının geçmesi, temelde yatan sorunu öğrenmeden ve ortadan kaldırmadan beklenmemelidir.Çok aşırı durumlarda ise profesyonel bir yardım alınması uygundur.
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
SOLAKLIK(SOLYANLILIK)
Sağ elini kullanmayıp sol elini daha iyi kullananlar veya yalnız sol elini kullananlarda görülen durumdur.
Daha çok el yanallığı çağrışımı yapan “solak” veya “sağlak” kelimeleri yerine, vücudumuzun çift olan organlarının yanallığını ifade edeceği düşünülen “solyanlı” ya da “sağyanlı” kelimelerinin kullanılması tercih edilmiştir.
Sağ veya solyanlılıkla ilgili teoriler, iki genel gruba ayrılmaktadır: Bir grup; sağ ya da solyanlı olmayı doğrudan doğruya bünye ve yaratılış farklarından olduğunu, solyanlılığın beynin sağ yarıküresinin dominant olmasıyla ilgili olduğu kadar, aileden ve ırsiyetten geldiğini savunmakta, diğer grup ise; bunun bir öğrenme ve alışkanlık sonucu olduğunu kabul etmektedir,
Sağ ya da sol eli tercih etmek her neden ileri gelirse gelsin, bunun pek küçük yaşta yerleştiği ve bütün hayat boyunca öyle kaldığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber, herhangi bir sebeple tercih ettikleri eli kullanamayacak hale gelince, diğer elin onun yerine geçtiği ve bu işi oldukça iyi bir şekilde yapmaya alıştırıldığı da görülmüştür.
Çocuğunun solak olduğunu fark eden aileler, yanlış inanışlar nedeniyle endişeye kapılırlar. Çocuklara bu nedenle yapılan baskılar; çocuğun kekeme ya da sosyal fobi sahibi olmasına neden olabilmektedir. Solyanlılığı değiştirmek insan yapısına ters düşer. Daha çok erkeklerde görülür. Sağ elini hiçbir şekilde kullanamayanlara tam solyanlı denir. Solyanlılar, müzik, spor ve resim alanında sağyanlılara göre daha başarılı olurlar.
Başlıca ünlü solyanlılar; Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Rafael, Picasso, gibi ressam ve heykeltraşlar.Beethoven, Mozart, Ringo Star, Phil Collins, gibi müzisyenler.Büyük İskender, Sezar, Fidel Castro, Napolyon gibi devlet adamları.Marlyn Monroe, Greta Garbo, Charlie Chaplin, Demi Moore, Tom Cruise gibi sinemacılar.Einstein, Sergen Yalçın, Pele, Maradona vb.gibi niceleridir.
Solaklık bir uyum problemi olmamalıdır. Ancak solaklığa karşı takınılan olumsuz tavırlar, solaklığı bir uyum problemi haline getirebilir.
ÖNERİLER
Düzeltilmeye kalkılmamalı, problem olarak görülmemelidir.
Solaklık hakkında yalan yanlış bilgilerle çocuk korkutulup ürkütülmemelidir.
Eğer düzeltici önlemler alınabiliyorsa buna en uygun yaş 0 – 3 yaş devresidir.
Eleştiri, azarlama, utandırma, kıyaslama ve maddi cezalar kesinlikle verilmemelidir.
Çevrenin solaklığa karşı takındığı tavırlar incelenmeli ve olumsuzlukların düzeltilmesine çalışılmalıdır.
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
KİBRİT VE ATEŞLE OYNAMAK
Küçük çocuklarda, kibritle ve ateşle oynama davranışı, sonuçlarını kestiremediklerinden, meraktan, eğitim hatalarından kaynaklanabilir.
Daha büyükçe çocuklarda ve ergenlerde ise ateşle oynamak davranışı duygusal gerilimlerden kaynaklanabilir; anne- babaya karşı duyulan kin ve intikam hissi nedeniyle içlerindeki saldırganlık duygusunun açığa çıkması gibi.Fakat bu her zaman bilinçli değildir.
Çocukta öz eleştiri yetersizliği ,davranış bozukluğu ,suça yönelme eğilimi varsa yangın çıkarma ve kundaklama davranışları görülebilir.Bu gibi durumlarda, profesyonel bir yardım alınması uygundur.
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
ÇEŞİTLİ YAŞ DİLİMLERİNDEKİ ÇOCUKLARIN BOŞANMAYA KARŞI REAKSİYONLARI
Bebekler: Henüz birçok şeyin farkında olmadığı, bebeklik çağındaki çocukların boşanmadan en az etkileneceği düşüncesi yanlıştır. Anne babanın duygu durumu ve enerji düzeyindeki değişimlere reaksiyon verebilirler. Boşanma sonrası belirgin davranış değişiklikleri; ağlama nöbetleri, uyku ve beslenme bozuklukları, oyuncaklara karşı ilgisini kaybetme sık görülür. Boşanma sonrası ayrılan eşler sorumluluk paylaşımı ve çocukla bir araya gelme planlamasını iyi yapmalıdır. Bu sırada çocuğun yanında ise asla kavga ve tartışma ortamına girmemelidir.Gündelik yaşamı sürdürmek, çocuk önünde sıcak davranabilmek, gerekirse aile ve yakınlardan yardım almak, çocuğu oyuncak gibi eşyalarından yoksun bırakmamak ve çocuğun temel ihtiyaçlarını zamanında karşılamak alınabilecek önlemlerdir.
Küçük Çocuklar (2-4 yaş): Ebeveynlerden birinin gittiğini anlar fakat nedenini anlamaz. Uyku problemleri, bebekliğe dönme, endişe, içe kapanma, öfke, hırçınlık gibi davranışlar sergileyebilir. Normal yaşamını sürdürebileceği, destekleyici ve güven verici bir ilişki sunulması, çocuğun süreci daha kolay atlatmasını sağlayabilir.
Okul Öncesi (5-6 yaş): Belki de boşanmadan en ağır etkilenenlerdir. Çocuklar bu yaşlarda kendilerini hayatın dolayısıyla ailenin odak noktası olarak görür. Bu düşünce onları olası bir boşanmadan sorumlu hissettirerek suçluluk duygusuna iter. Çocuk aklıyla “ben akıllı durmadığım için anne ve babam kavga ediyor, bunun için ayrıldılar” tarzında düşüncelere boğulabilirler. Yeniden yatağını ıslatmaya başlama, parmak emme, yatmak için çoktan rafa kalkmış pelüş hayvanını ortaya çıkarma, beraber kaldığı ebeveyne ve çevresine saldırganlık davranışı ya da içe kapanma, geceleri kabus görme, yas tutma eğilimi sıklıkla görülen sorunlardır. Bu davranışlar çocuğun ne ölçüde korunmasız ve yardıma muhtaçlık duygusu içinde kıvrandığını gösterir. Gelecek endişesi taşıyabilir, istenmediğini düşünebilir, sakarlıklar görülebilir.
Duygularını açması konusunda yüreklendirmek, özel bir zaman ayırmak, boşanmadan sorumlu olmadığını, bakımının süreceğini ve güvende olduğunu sık sık vurgulamak, beraber kalmayan ebeveynin düzenli ziyaretini sağlamak yararlıdır.
Okul Çağı (7-8 yaş): Anne-babanın artık birlikte olmayacağını ve birbirlerini eskisi gibi sevemeyeceklerini anlar. Bazen annesini bazen de babasını hatalı bulur. Ayrılığın sebebi olarak bu yaştaki çocuk kendini suçlayabilir. Yaş ilerledikçe anne ve babası açısından olayı farklı farklı değerlendirmeye başlar. Kendini suçlaması azalır. Anne babadan birine kendini yakın hisseder. Ergenlik döneminde boşanma asıl anlamıyla kavranabilir. Ergen özellikle geleceği ile ilgili endişeler taşır. Anne ve babaya karşı zaman zaman farklı duygular içine girer. Olayı iki taraf açısından da değerlendirmeye çalışır. Boşanma sonrası ailedeki rol ve sorumluluk dağılımı ile ilgilenir Bir yakınını kaybetme duygusunu yaşar. Hala anne-babanın bir araya gelmesi umudunu taşıyabilir. Evden ayrılan ebeveyn tarafından istenmeme duygusu, okul ve arkadaş ihmali, gelecek endişesi, uyku ve iştah sorunları, baş ve karın ağrısı, ishal, sık tuvalete çıkma gibi bedensel sorunlar yaşayabilir. Okul çıkışı kimsenin onu beklemeyeceği korkusu taşıyabilir.
Bazı anne babalar ayrılma yada boşanma niyetlerinden çocuğa bahsetmenin gereksiz olduğunu, kararı kendileri aldıklarından bu konunun çocukların işi olmadığını düşünürler. Boşanma kararı anne ve baba tarafından alınır. Ancak çocukların eşlerin böyle bir tercihleri olduğunu bilmeleri gerekir. Yoksa çocuğun sabah kalktığında annesini evde bulamaması ya da okuldan eve geldiğinde babasının artık o eve gelmeyeceğini öğrenmesinin yıkıcı etkisini tahmin edebilirsiniz. Zaman zaman aileler ayrılığı gizleyebilmek için farklı bahaneler ortaya atarlar. Babanın uzaklara çalışmaya gittiği yada annenin hastalığı nedeniyle hastanede yatmak zorunda olduğu gibi açıklamalar çocuğun zihnini karıştırır ancak gerçeği öğrenmesini engellemez. Bu tür açıklamalar çocuk ile ebeveyn arasındaki güveni sarsar ve ilişkiyi zedeler.
Kırıcı ifadeler kullanmadan duygularını açma cesareti verilmeli, bütün soruları yanıtlanıp diyalog kapısı sürekli açık tutulmalı, korku,depresyon gibi ruhsal sorunların işaretlerine karşı duyarlı olunmalı ve gerekirse profesyonel yardım istenmelidir. Birlikte geçirilecek özel zamanlar oluşturulması, her şeyin normal olduğu, ancak eskisine göre daha farklı yaşanacağının anlatılması, çocuğun özel yaşantısına saygı gösterilmesi yararlıdır.
8-12 yaş: Bu yaştaki çocuklar her ne kadar
kendilerine sunulan boşanma sebeplerine anlayışlı davranıyormuş gibi görünse de
aslında yoğun bir kaybetme duygusu içine bürünürler. Bununla birlikte bu
yaştaki çocuklar küçük yaştakilerin aksine suçu kendi üzerlerine almaz ve
anne-babalarını suçlarlar. Büyüklerine öfke duyar, hayal kırıklığı yaşar ve
kendilerini reddedilmiş olarak görürler. Yer yer anne ya da babadan birinin
tarafını tutmak zorunda oldukları düşüncesiyle diğer tarafa düşmanlık besleme
gibi davranışlar da ortaya çıkabilir. Hemen hepsi boşanmayı takiben okulda
sıkıntı yaşar ve ders başarıları azalır.
Bu yaştaki çocuklara boşanma
ile ilgili sebepleri yalansız olarak aktarmak en iyisidir. Onlara çocuk
muamelesi yapmak yerine bir yetişkin gibi davranmalıdır. Ayrıca çoğu çocuk aile
içinde cereyan eden bu durumu arkadaşlarından ve öğretmeninden gizleme
eğiliminde olduğu için, okulda ortaya çıkabilecek problemlerin biraz olsun
önüne geçebilmek için öğretmenine mutlaka bilgi verilmelidir.
Ergenler: Ergenlik çağının problemlerini üzerinde
taşıyan çocuk boşanmanın ilave stresi ile karşı karşıya kalacaktır. İlk
tepkileri genellikle anne ve babalarına daha mesafeli davranmaya başlamaları,
ebeveynlerinden çok kendi arkadaşları ile vakit geçirmeleri ve aile içerisinde
yaşanan bu olaydan dolayı çevrelerine karşı utanç duygusu beslemeleridir.
Kız çocuklar genellikle
erkeklerden biraz daha hassas tepki verir. Anne-babasına karşı ortaya çıkan
güven kaybı nedeniyle karşı cinse karşı ilgisi artabilir ve bir koruyucu erkek
arkadaşı olabilir, erken yaşta cinsel deneyimi olabilir.
Erkekler ise daha agresif tepki verir. Dikkat edilmesi gereken ve olası en önemli sonuç küçük yaşlarda suç işlemeye meyil ile ıslahevlerinin yolunu tutmalarıdır.
Öfke ve hayal kırıklığı içinde olabilirler, utanabilirler. Beraber olmadığı ebeveyn tarafından terkedilmişlik duygusu, ailede kontrol kurma çabası, abartılı davranışlar gösterme (olumlu ya da olumsuz), riskli davranışlar sergileme; okuldan kaçma, hırsızlık, madde kullanımı, kendine zarar verme yaşanabilir. Aileyi bir araya getirmeye yönelik “melek” olma gayreti görülebilir. Çabucak büyüyecekmiş gibi hissederler. İstenmediği düşüncesiyle ebeveynin birini ya da her ikisini hayatından çıkarma eğilimi gösterebilirler.
Boşanmanın her basamağında konuşmak, iki yönlü iletişim kurmak, gündelik yaşamın sürdürülmesine devam etmek yararlıdır. Ayrıca; bunun anne-babanın problemi olduğunu anımsatmak ve suçluluk duymasını engellemek, onu ebeveyn çatışmalarının içine sokmamak, çocuğu diğer ebeveynin (anne ya da baba) yerine koymamak önemlidir. Gerekirse profesyonel yardım alınmalıdır.
Görüldüğü
gibi çocuklu ailelerde boşanmanın çocuklara göre ideal yaşını bulmak hemen
hemen imkânsızdır. Anne ve babanın ayrılması her yaş grubundaki çocuğa oldukça
ağır olabilen problemleri de beraberinde getirecektir. Çünkü ‘kutsal ve
sağlıklı aile’ rüyası bebeklikten ergenlik çağına kadar her çocuk için aynıdır.
ÖNERİLER
Çocukların birçoğu anne babalarının kendisi yüzünden anlaşamadığını ve boşandığını düşünebilir. Bu nedenle ebeveynler boşanma nedenlerini çocuklarına onların anlayacağı bir dille mümkünse birlikte açıklamalıdırlar.
Boşanmanın ne olduğunu ve boşanmadan sonra anne, baba ve çocuğun yaşamında ne gibi değişiklikler olabileceği konusunda çocuğu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek gerekir. Yeni düzenlemelerle ilgili kararlar alınırken çocuğun onayı alınmalı ancak çocuk karar verme sorumluluğu altında ezilmemelidir.
Boşanma sürecinde bakıcı, şehir veya ev değiştirme gibi yaşantı değişiklikleri ertelenmelidir. Yaşanması zorunlu bazı değişiklikler varsa, bunlara kademeli geçişler yapmaya gayret edilebilir. Çünkü her değişim, olumlu da olsa ekstra çaba gerektirir ve çocuğunuz için hepsine birden uyum sağlamak güç olabilir. Bu nedenle, boşanma sonrası çocuk, eşlerden hangisiyle kalacaksa, o ve çocuk ailenin boşanmadan önce yaşadığı mekanda yaşamaya devam etmelidir.
- Evden ayrılan anne veya babanın çocuklarıyla birlikte geçireceği zamanlar, gerçekleştirilebilir ölçüde ve periyodik olmalıdır. Çocukların anne veya baba evden ayrılsa da ayrılanı düzenli olarak görebileceğini bilmeleri güven duygusu kazanmalarına ve bu durumu daha kolay kabullenmelerine yardımcı olabilir.
- Söylenecekler kadar söylenmeyecekler de önemlidir. Çocuğa gereğinden fazla bilgi vermek ve sindiremeyeceği kadar detayları anlatmaya kalkışmak onun zihnini bulandırır ve sıkıntısını artırır. Konuşmaya başlarken keskin ifadelerden kaçınılmalı daha yuvarlak ve genel ifadeler kullanılmalıdır. Ayrılmanın nedenini açıklarken örneğin, baban başka biriyle yaşıyor diye söze başlamak çocuğun bu olaya saplanmasına ve başka açıklamalarımıza kulak vermemesine neden olur. Babanın başka biriyle yaşadığı ancak daha sonraki konuşmalarda açıklanmalıdır.
Ayrılığı izleyen ilk yıl taraflar açısından “duygusal şok” dönemi olduğundan anne veya baba ikinci bir evlilik yapacaklarsa bu dönemden sonra olursa daha iyi olabilir.
Anne babalar birbirlerinden ayrıldıklarını ancak, anne ve baba olmaktan ayrılmadıklarını unutmamalı ve bunu çocuğun anlamasını sağlamalıdırlar.
Anne babalar çocuklarını hiçbir şekilde birbirlerine karşı kullanmamalıdır. Eşler boşanmaları konusunda çocuklarından taraf tutmalarını, hakem olmalarını, haklıyı- haksızı, iyiyi- kötüyü belirlemelerini istememelidirler. Aynı zamanda anne babalar birbirlerine olan olumsuz duygularını çocuklarının yanında ifade etmemelidir.
Çocuklara boşanmadan dolayı suçluluk duygularını pekiştirecek söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Örneğin “……………… yapmasaydın. Yok yere senin yüzünden kavga çıktı” gibi.
Anne – babalardan her birinin aileleri, boşanma sonucunda alınan kararlardan haberdar edilmelidir. Çocuğun yaşayabileceği duygusal zorlanmaları daha kolay atlatabilmesi konusunda işbirliğine gidilmelidir.
Çocuğun yanında karşılıklı olumsuz duygular ifade edilmemelidir. Özellikle ailenin diğer fertleri, arkadaş ve komşularla boşanmayla ilgili konular paylaşılırken, çocukların aynı ortamda olmamasına dikkat edilmelidir.
Çocuğa her iki evde de dengeli ve eşit yaklaşım tarzında bulunulmalıdır. Taraflardan her biri hangi gerekçeyle olursa olsun çocuğun her istediğini yerine getirme davranışında bulunmamalıdır. Örneğin her istediğini alarak ve yaparak çocuğunuzun boşanma olayından daha az etkilenmesini sağlayamazsınız; sadece doyumsuz bir çocuk olmasına yol açmış olursunuz.
- Bu durumun okul çağında olan çocuğunuzun derslerine de yansıma ihtimalini göze alarak, sınıf öğretmeni ve okul psikolojik danışmanı ile görüşülüp ortak bir çalışma içine girilebilir. Çocuğun, bir sorunu olduğunda danışabileceği profesyonel kişilerin olduğunu bilmesi önemlidir.
- Anne – baba kendilerinde yaşanan bu sorunlarla baş edebilecek güç bulamıyorlarsa; kendileri için uzman bir kişiden yardım almalarında yarar vardır.
- Çocuğunuza mümkün olduğu kadar fazla zaman ayırmalısınız. Onunla birlikte olabildiğiniz zamanlarda oyunlarına katılınız ve birlikte oyun oynayınız.
- Çocuğunuzun duygularını rahat ifade etmesini sağlayacak ortamlar sağlayınız. Örneğin, “Babanın evden ayrılması bizi oldukça sarstı, seninde farklı duygular içinde olduğunu biliyorum” diyerek söze başlayabilirsiniz. Çocuğunuza onu dinlemeye ve anlamaya hazır olduğunuz fikrini vermelisiniz. Bunu yaparken ısrarcı olmayınız. Çocuk duygularını bir çırpıda ifade edemeyebilir. Onun ağzını arar ve ondan laf koparmak istercesine yaklaşmayınız.
- Çocuğunuzun duygularını anlamaya çalışınız. Yargılayıcı ve suçlayıcı olmayınız.
- Çocuğunuzun yanında eski eşinizi eleştiren, aşağılayan suçlayan sözlerden kaçınınız.
- Bu süreçte çocukta yaşına göre beklenenin altında davranışlar görülebilir. Çocuk adeta geriye dönmüş ve bebeksi bir hal almış olabilir. Bu nedenle çocuğu cezalandırmayınız.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
BOŞANMIŞ AİLELER VE ÇOCUKLARI
“BİR YANIMDA ANNEM DİĞER YANIMDA BABAM OLSUN”
Aile birliği devam edemeyecek duruma geldiğinde eşlerin boşanması olası bir durumdur. Ekonomik sorunlar, eşlerin sosyokültürel yapı farklılıkları, cinsel sorunlar, iletişim bozukluğu, eşlerden birinin sadakatsizliği, aile içi şiddet gibi durumlar boşanmaya neden olabilmektedir
Boşanmaya doğru giden evliliklerde ebeveynler çoğu kez çocuklarıyla ilgili korku, şüphe ve suçluluk duygusu arasında gidip gelen karmaşık bir ruh haline bürünürler: “Acaba ‘kutsal aile’ yapısını bir şekilde korumak mı daha iyi olur yoksa medenice (!) artık hiçbir anlamı kalmamış bu ilişkiye bir nokta koymak mı? Sadece kendi rahat ve huzurumu düşünmem çok mu bencil olur acaba? Bu şekilde yaşayarak mı çocuklarımıza daha çok zarar veriyoruz, yoksa ayrılırsak mı daha kötü olur?”
Zihinlerini meşgul eden bu ve benzeri sayısız
soru onları bir süredir epeyce hırpalamıştır. Evliliğini sürdüremeyeceğini
düşünen eş yada eşler boşanma kararını alırken bu kararın öncelikle kendi
hayatları ile ilgili bir karar olduğunu düşünmek zorundadırlar.
Sosyal bilimciler bu soruların
cevabını araştıradursun, anne ve babası ayrılan çocukların büyük bir travma ile
karşı karşıya kaldıkları ve hayatlarının bundan sonraki önemli bir kısmını
ilave zorluklarla yaşayacakları tartışmasız bir gerçektir.
Çalışmalar çocukların özellikle boşanmadan hemen sonraki zaman diliminde bundan çok ağır şekilde etkilendiğini, ilk çözülmelerin ancak ortalama 2 yıl kadar sonra başladığını ve nispeten normale geçişin ilk olarak ancak 6 yıl sonra görülebildiğini ortaya koymuştur. Yıllar sonra yaşadıkları bu travmanın etkisini tamamen üzerlerinden atıp kariyer yapmayı başaran çocuklar bulunduğu gibi, hayatlarının geri kalan bölümünde hep bu ezikliği birlikte taşıyanlar da olabilir. Bir şekilde sıkıntıları aşarak normal hayata geçiş yapmayı başaranlarda dikkat çeken bir nokta ise bunların genel olarak emosyonlarını (heyecanlarını) kontrol etmeyi ve değişik olaylarla karşılaştıklarında kendilerini başka insanların yerine koymayı (empati) oldukça iyi başaran kişilik yapılarıdır.
Bütün bunlar dikkate alındığında eşler boşanma kararını vermeden önce şu sorulara cevap aramalıdırlar:
Yaşadığım sorunların ve mutsuzluğumun nedeni; evliliğim.Başka sorunları evliliğime yüklemiyorum.
Evliliğimi kurtarmak için elimden gelen her şeyi yaptım.
Bu kararı uzun sürede ve etki altında kalmadan verdim.
Eşim de, ben de ilişkimize yeterince zaman tanıdık.
Çocuğumuz ve ben boşanma olayından etkileneceğiz; bu etkilerin farkındayım.
Boşandıktan sonra ortaya çıkabilecek yeni sorunlarla başa çıkabilecek gücüm var.
Yalnızca eşimden boşanıyorum, çocuğumdan değil (özellikle babalar için).
Eşimin de benim de çocuğumuza ihtiyacımız var, çocuğumuzun hem bana hem eşime ihtiyacı var, o yalnız birimize ait değil.
Eşlerden biri ya da her ikisi kararlarını kesin olarak verdiyse, çocukların boşanma sürecinden olabildiğince az etkilenmelerini sağlamaya çalışılmalıdır.
Eşlerin ayrılması aynı zamanda ailenin parçalanması anlamına gelir. Amerika’da yapılan araştırmalar her dört çocuktan birinin öz anne yada babasından ayrı bir hayat sürme zorunluluğunda kaldığını göstermiştir. Ülkemizde boşanma oranının Batı ülkelerinde olduğu kadar yüksek olmasa da gün geçtikçe bu oranın arttığı istatistiksel verilerden anlaşılmaktadır. Çocuklar için oldukça zedeleyici olan anne babanın boşanma olayı süreç içinde yapılan yanlışlıklar ile daha da zedeleyici bir hal alabilir.
Çocukta Strese Yol Açabilecek Durumlar Şunlardır:
Alıştığı aile yapısının değişmesi.
Aile içi yakınlıklar ve bağlılıklarda değişiklikler.
Beraber kaldığı ebeveynle ilişkileri ve gelecekte kendisinin bakımı ile ilgili endişeler.
Anne baba arasındaki çatışma sonucu çocukta suçluluk, yalnızlık, öfke duygularının ortaya çıkması.
Bir ebeveynin tarafını tutmaya zorlanma.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
İYİ ANNE VE İLK ANLARDA EMZİRME
Eğer anne iyi bir annelik yapıyorsa sadece bunların değil, bireyin karakterinin sağlamlığının ve kişiliğinin zenginliğinin de temellerini atar. Birey böyle bir temelle beraber eline geçen dünyaya ulaşma şanslarını yaratıcı bir şekilde kullanabilir ve kültürel miras gibi dünyanın ona sunduklarından faydalanıp bunlardan zevk alabilir. Bir çocuk hayata iyi başlayamadıysa kültürel mirastan ve dünyanın güzelliklerinden yararlanamayacaktır. Bu yüzden gerçekten sahip olunanlar ve olunamayanlar vardır. Bunun parasal güçle değil hayata yeterince iyi başlayıp başlamamakla ilişkisi vardır.
Emzirme konusu, kişinin yeterince iyi çevresel donanıma sahip olarak hayata başlayabilmesi gibi büyük bir sorunun bir kısmını oluşturur. Annenin “iyi bir meme”ye sahip olması bir deyim olarak kullanılır. Bunun manası genel olarak iyi ve tatmin edici bir annelik ve ebeveynlik yapmaktır. Mesela çocuğu sahiplenmek ve iyi bakmak, yaşamsal olarak emzirmekten daha önemlidir. Ayrıca doyurucu bir emzirilme dönemi geçirmiş bebeklerin bakımının yetersiz olabildiği gelişim süreçlerinde gözlenen aksaklıklardan, insanlarla ilişkilerindeki ve nesneleri kullanma yetilerindeki yetersizliklerinden-kötü sahiplenme ve bakmayla ilişkili olarak- fark edilebilir.
Kelime olarak meme ve emzirme tümüyle bebeğe annelik yapma tekniğini içerir, Bundan sonra memenin kendisinin ne kadar önemli olduğunun üzerinde durulabilir. Yani anneyi bebeğini emzirmeye zorlarken iyi bir annelik yapmanın önemi unutulmamalıdır. Bazen anne bebeğini emzirmek için çok mücadele verir ve bebeğe zor anlar yaşatır, ama burada etkenler bilincin dışından geldiği için bunu beceremez. Anne acı duyar ve bebek de acı duyar. Biberonla beslemeye geçildiğinde ikisi de rahatlayabilir. Böylelikle bebek yeterli beslenmeyi elde ettiği için tatmin olur.
Bazen de zaten bebeğini emzirecek olan anneyi, bu konuda aşırı zorlamak olumsuz etki eder. Çünkü bu anneyle ve bebeği arasındaki yakınlık hakkında doktorların ve hemşirelerin pek bir fikri yoktur. Normalde annenin ve bebeğin yakınlıkları hakkında öğüte ihtiyacı yoktur. Öğütten çok, annenin kendisine inancını güçlendirecek bir çevrenin sağlanmasına ihtiyacı vardır. Günümüzde bebek doğarken babalar daha çok onların yanında olabilmektedir. Baba, anne dinlenmeye geçmeden önce ilk anlarda bebeğini görmesinin önemini kavramalıdır. Bu, emzirmenin sağlanmasına benzer. Bazen bu durum anne emzirmek için çok çaba harcadığı halde başarılamayınca zorlayıcı bir hal alır. Anne kendi tepkilerini beklemelidir veya tepkileri bebeğini bekleyemeyecek kadar güçlü olabilir ve frenlenen süt akışını düzenlemek için yardım edilmelidir.
Doğumdan hemen sonra doktorlar ve hemşireler bebeğin ve annenin sağlığıyla meşgul olurken annenin, babanın ve bebeğin arasındaki ilişkinin önemini unutabilirler. Ama ilk dakikalar çok önemlidir ve sağlıklı bir şekilde geçirilebilmeleri için aile içindeki etkileşime önem verilmelidir.
Kendi iç çatışmalarıyla ve kendi çocukluk deneyimleriyle ilişkili kişisel zorlukları olan anneler de vardır. Bunlar bazen ayırt edilebilir. Emzirme konusunda zorlukları olan anneyi zorlamak, bunun sürdürülemeyeceği ve felakete dönüşeceği biliniyorsa doğru değildir. Anne sürdüremeyecekse ısrar etmemeli, başka bir besleme yöntemine geçmelidir. Belki bu anne ikinci veya üçüncü çocuğunda daha rahat emzirebilecektir. Bunun doğal olarak gelişmesi anneyi daha mutlu eder. Emzirilemeyen bir bebek için bile annenin fiziksel yakınlık kurma adına kullanabileceği birçok değişik yöntem vardır.
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
SÜTÜNÜ İÇERKEN KUCAK İSTEMEYEN BEBEK
Bu konuların çok erken dönemlerde dahi önemli olabileceğini gösteren bir örnek verilebilir. 6 haftalık bir bebek evlat edinen bir kadın vardı. Bebeğin, insanların temasına, kucaklanmaya, sahiplenilmeye ve bakıma çok iyi cevap verdiğini fark etti. Anne, bebeğin daha altı haftalıkken önceki yaşantısından çıkarttığı bazı kalıplar olduğunu anladı. Bu davranış kalıbı sadece beslenme anına özgüydü. Bebeğin sütünü emmeye başlaması için yere veya masaya koyup annenin hiçbir fiziksel kontak kurmadan biberonunu tutması gerekiyordu. Bu garip beslenme davranışı devam etti ve bebeğin kişiliğinde bir yer aldı. Çocuğun gelişimini izleyen herkes, bebeğin ilk günlerinde bir insan tarafından yapılmayan beslemenin onu ne kadar kötü etkilediğini görüyordu.
Ama şunu akıldan çıkarmamak gerekir ki başlarda anne bebek arasında geçen çok küçük şeyler bile önemlidir. Bunların çok doğal bir şekilde gelişiyor olması önemlerini azaltmaz ve bunlar Allah’ın bir lütfü olarak kabul edilmelidir.
Bu yüzden emzirmenin çok faydalı bir şey olduğu sonucunu çıkartıyorum. Ama anne zorlanıyorsa ısrar edilmemeli ve böyle durumlarda vazgeçilmez olarak kabul edilmemelidir. Besleme davranışında müthiş bir zenginlik olduğu barizdir; bebek uyanık ve canlıdır, oluşmakta olan kişiliğin tüm öğeleri etkindir. Başlarda bebeğin uyanık geçen zamanlarının çoğu beslenmeyle ilişkilidir. Bebek bir şekilde rüyasında görmek için malzeme toplar. Aslında daha sonra bebek uyurken ve rüya görürken onun iç gerçekliğiyle bütünleşecek başka şeyler de olacaktır. Bir çocuğun yaşadıkları sönük, renksiz ve hatta sıkıcı olabilirken bir diğerinin yaşadıkları o kadar heyecan verici, renkli ve uyarıcı olabilir ki bunlara zor dayanıyordur. Bazı bebekler için beslenme o kadar sıkıcıdır ki öfkeyle ve hüsranla ağlamak onu rahatlatır, böylelikle kendini gerçek hisseder ve tüm kişiliğini işin içine sokar. Bu yüzden bebeğin emzirilmesini değerlendirirken ilk önce bu deneyimin zenginliğini ve kişiliğinin tümünün işin içinde olup olmadığını değerlendirmek gerekir. Biberon kullanıldığında da emzirme sırasında önemli olan özellikler gözlenebilir. Mesela erken dönemin bir özelliği olan annenin ve bebeğinin birbirinin gözünün içine bakması sadece emzirmeye özgü değildir. Ama biberonun plastik memesi kullanıldığında emzirmenin kendine has kokusunun, tadının ve yaşattığı hislerin olmayacağı da tahmin edilebilir. Ama kuşkusuz bebeklerin bu sorunu aşacak yolları vardır. Bazı durumlarda plastiğin duyusal açıdan aşırı kullanılışının temellerinde biberonla beslenirken kullanılan plastik memenin rolü izlenebilir. Duysal deneyim için bebeğin kapasitesi, geçiş nesnesi dediğim şeyleri kullanabilmesinde de fark edilir. İpek, naylon, yün, pamuk, keten, kolalı bir önlük, lastik ve ıslak bir bez gibi şeyler olan geçiş nesneleri bebeğin dünyasında farklı anlamlara sahiptir. Bu konu bebeğin küçük dünyasında büyük olaylar yaşandığını çok iyi gösterir.
Bebek emzirilirken annenin kendisinin yaşadıkları ve hissettikleri de önemlidir. Bu konuya, annenin başarma duygusunu tarif edebilmek için değinme zorunluluğu vardır. Anneye sıkıntı veren fizyolojik ve anatomik öğeler bir anda anlam kazandığında ve anne bebeğin kendisini yemesinden korktuğu bir anda bebeğe verebileceği süt denen bir şeye sahip olduğunu hissettiğinde, başarı duygusunu yaşar. Nasıl yapılırsa yapılsın bebeği beslemek anneye tatmin duygusunu yaşatsa da eğer bir kadın kendinden bir parçayı bu iş kullanırsa yaşayacağı tatmin duygusunun çok farklı olacaktır. Böyle bir tatmin, anneyi kendi bebeklik deneyimlerine götürür. Bu olay insanı diğer memelilerden de ayırmaktadır.