BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

KÜÇÜK BEBEĞİN SALDIRGANLIĞI

Şimdi bu konudaki gözlemlerin en önemli kısmına geldim; canlı bebekte var olan saldırganlık gerçeği. Zamanla bebek tekmelemeye, çığlık atmaya ve tırmalamaya başlar. Başlarda annenin meme ucunda çatlaklar yaratacak kadar güçlü olan bir emme etkinliği vardır. Bazı bebekler damaklarıyla öyle sıkıştırırlar ki annenin canı yanar. Bu durumda bebeklerin annenin canını yakmak istediği söylenemez çünkü daha bir şey anlatacak düzeyde değillerdir. Ama zamanla bebeklerde bir ısırma dürtüsü gelişir. Bu çok önemli bir dönemin başlangıcıdır. Bu, acımasızlıkla, korumasız nesneleri kullanmayla ve bununla ilgili dürtülerle ilişkilidir. Bebekler hemen memeyi korurlar ve aslında dişleri çıktıktan sonra çok seyrek olarak ısırdıklarında bile zarar vermezler.

Bunun sebebi zarar verme dürtüleri olmadığından değil de vahşi bir kurdun köpeğe, bir aslanın kediye ehlileştirmesi gibi bu dürtülerin ehlileştirilmesi sebebiyledir. Ama insan yavrularının çok zor ve kaçınılmaz olan bir evresi vardır. Anne, bebeğin anneye zarar verdiği bu evreyi kolaylıkla izleyebilir. Anne eğer bu durumu bilirse bebeğinden öç almaz ve ona karşı kin gütmez.

Diğer bir değişle bebek anneyi ısırdığında, tırmaladığında, saçını çektiğinde ve tekmelediğinde annenin yapacağı tek şey ayakta kalmak ve bununla baş etmektir. Bebek, işin geri kalan kısmını yapar. Anne bu yapılanlara karşı ayakta kalmayı sürdürürse bebek sevginin yeni bir anlamını keşfeder ve bebeğin hayatında düşlem (fantezi veya hayal) denen yeni bir şey oluşur. Bebek sanki anneye “Seni seviyorum çünkü seni yok etmeye çalışsam da sen ayakta kalmayı başardın. Rüyalarımda ve düşlemimde seni her düşündüğümde yok ediyorum çünkü seni seviyorum.” demektedir. Anneyi bir amaç haline getiren budur. Bu anneyi bebeğin bir parçası olmayan bir dünyaya koyar ve anneyi faydalı kılar.

6 aydan büyük bir bebeği ve iki yaşına gelmiş bir çocuğu anlattığımı fark etmişsinizdir. Bu gelişim, annenin bebeğin ihtiyaçlarına müthiş bir uyum sağlama yetisiyle oluşturduğu sübjektif veya korunmuş bir dünyada yaşamaktan çocuğun gerçek dünyanın bir parçası haline gelmesindedir. Ama bu bizim, kökleri yeni doğan bebeğe kadar gelen şeyleri inkar etmemize izin vermez.

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

ANNE VE BEBEK

BİR İLETİŞİM OLARAK EMZİRME

Emzirme övülmediğinde bile doğal bir yol olduğu için ve bu yüzden de çok iyi nitelikleri olduğundan annelerin bebeklerini emzirmek yönünde bir eğilimleri vardır. Fakat çok farklı sebepler yüzünden annelerin bebeklerini emziremedikleri ama sağlıklı bir şekilde büyütebildikleri de görülmüştür. Bu, bebeğin başka yollarla da annenin fiziksel yakınlığı hissedebildiğini gösterir. Bunların yanında bir anne bebeğini emzirmeyi sürdüremediğinde insan üzülür çünkü bebek veya annesi veya her ikisi de bu deneyimden mahrum kaldıklarında bir şeyleri kaybetmektedirler.

Bu sadece hastalıklarla veya psikiyatrik bozukluklarla ilgili değildir. Bu konu daha çok kişiliğin zenginliğiyle, karakterin gücüyle ve mutlu olma kapasitesiyle ilgilidir. Aynı zamanda baş kaldırabilmeyle ve yenilikler yapabilmeyle ilişkilidir. Gerçek gücün bireyin doğal yollarla ilerleyen gelişim sürecine bağlı olduğu doğrudur. Ama bu güç pratik hayatta korkunun, kızgınlığın ve çökkünlüğün gücünün arkasında kalabilir.

Önceleri çok farklı görüşler olmasına rağmen artık emzirmenin önemi daha iyi anlaşılmıştır. Artık mamayla beslemenin emzirmeden daha iyi olduğunu düşünen doktorların sayısı çok azdır. Beslenmenin fiziksel öneminin yanında, bebeğin sadece kemikten ve etten oluşmadığı unutulmamalıdır. Bireyin akıl sağlığı, annenin sağladığı kolaylaştırıcı ortam sayesinde daha en başından beri gelişimini sürdürür. Bu ortam bebeğin kalıtımla gelen kalıplara göre doğal büyüme süreçlerinin ve çevreyle etkileşimlerinin geliştiği yerdir. Anne böylelikle, farkında olmadan, sağlıklı bir zihnin dayanaklarını ve temellerini oturtur.

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

TANIMLANMAMIŞ CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU

Klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olan, cinsel iş­lev bozukluğunun belirti özelliklerinin baskın olduğu, ancak bunların cinsel işlev bozuklukları tanı kümesindeki herhangi birinin tanısı için tanı ölçütlerini tam karşılamadığı durumlarda bu kategori kullanılır. Tanımlanmamış diğer cinsel iş­lev bozukluğu kategorisi, cinsel işlev bozukluklarından herhangi özgül biri için tanı ölçütlerini karşılamamanın özel nedeni klinisyenlerce belirlenmek istenme­diğinde ve daha özgül bir tanı koymak için yeterli bilgi olmadığı durumlarda kullanılır.

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

TANIMLANMIŞ DİĞER BİR CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU

                                                                                                      Klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olan, cinsel iş­lev bozukluğunun belirti özelliklerinin baskın olduğu, ancak bunların cinsel işlev bozuklukları tanı kümesindeki herhangi birinin tanısı için tanı ölçütlerini tam  karşılamadığı durumlarda bu kategori kullanılır. Tanımlanmış diğer bir cinsel işlev bozukluğu kategorisi, cinsel işlev bozukluklarından herhangi özgül biri için tanı ölçütlerini karşılamamanın özel nedeni klinisyenlerce tartışılmak istendi­ğinde kullanılır. Yazarken, “tanımlanmış diğer bir cinsel işlev bozukluğu” diye yazmanın ardından özel neden yazılır (örn. “cinsellikten tiksinme”).

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

KADINDA CİNSEL İSTEK BOZUKLUĞU

KADINDA CİNSEL İLGİ / UYARILMA BOZUKLUĞU

KADINDA CİNSEL İLGİ/UYARILMA BOZUKLUĞU DSM-V  ÖLÇÜTLERİ

A. Aşağıdakilerden en az üçü ile kendini gösteren, cinsel ilgi/uyarılmanın yokluğu ya da belirgin olarak az olması:

  1. Cinsel etkinliğe karşı ilgisizlik ya da çok az ilgi gösterme.
  2. Cinsel içerikli düşüncelerin ya da düşlemlerin olmaması ya da çok az olması.
  3. Cinsel etkinliği başlatmama ya da çok az başlatma, eşinin başlatma girişimlerine karşılık vermeme.
  4. Her cinsel karşılaşmada ya da neredeyse her cinsel karşılaşmada (yaklaşık % 75-100’ünde) (belirli durumlarda ya da yaygın ise her du­rumda), cinsel etkinlik sırasında, cinsel coşku/hoşlanma olmaması ya da çok az olması.
  5. 5. İçten ya da dıştan gelen hiçbir cinsel simgeye (örn. yazılı, sözel ya da görsel) karşı cinsel ilgi/uyarılmanın olmaması ya da çok az olması.
  6. Her cinsel karşılaşmada ya-da neredeyse her cinsel karşılaşmada (yaklaşık % 75-100’ünde) (belirli durumlarda ya da yaygın ise her du­rumda), cinsel etkinlik sırasında, cinsel organlarda ya da cinsel organ­ların dışında bir duyum olmaması ya da çok az olması.

B. A tanı ölçütündeki belirtiler, en az, yaklaşık altı aydır sürmektedir.

C. A tanı ölçütündeki belirtiler, kişide, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.

D. Bu cinsel işlev bozukluğu, cinsel kökenli olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz ya da ağır bir ilişki bozukluğundan (örn. eşin kaba güç kullanması) ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkenlerden kay­naklanmamaktadır ve bir maddeye/ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaz.

Olup olmadığını belirtiniz:

  • Yaşam boyu: Bu bozukluk, kişi cinsel açıdan etkin olduğundan beri vardır.
  • Edinsel: Bu bozukluk, oldukça olağan bir cinsel işlevsellik evresinden sonra başlamıştır.

Olup olmadığını belirtiniz:

  • Yaygın: Belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle sınırlı değildir.
  • Durumsal: Yalnızca belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle ortaya çıkar.

O sıradaki ağırlığını belirtiniz:

  • Ağır olmayan: A tanı ölçütündeki belirtiler az sıkıntı doğurur.
  • Orta derecede: A tanı ölçütündeki belirtiler orta düzeyde bir sıkıntı doğurur.
  • Ağır: A tanı ölçütündeki belirtiler çok sıkıntı doğurur.

                          SIKLIK

            Cinsel istek bozukluğu, uyarılma bozukluğuyla birlikte kadınlarda en sık görülen cinsel işlev bozukluklarındandır. Araştırmalar, tedavi için başvuran her 3 hastadan 1’inde cinsel istek bozukluğu olduğunu göstermektedir.

            Bir diğer araştırmaya göre cinsel istek azlığı terapiye gelenlerin %40’ında bulunmaktadır. Mercer’in 2003 yılında, yaşları 16-44 arasında değişen 6399 kadın üzerinde yapmış olduğu bir çalışmada 1 sene boyunca en az 1 ay cinsel istek bozukluğu gösteren kadınlar %40.6; en az 6 ay boyunca cinsel istek bozukluğu gösteren kadınlar %10.2 bulunmuştur.

            2003 yılında Richters tarafından yapılan, yaşları 16-59 arasında olan 9134 kadının katıldığı bir diğer araştırmada, cinsel istek bozukluğu yaşayan kadınlar; cinsel işlev bozukluğu gösteren kadınların %54.8’ini oluşturmuş ve bu bozukluğu en çok yaşayan yaş grubu 30-39 ve 50-59 (%60.9) bulunmuştur.

                               NEDENLERİ

                A.BİYOLOJİKNEDENLER:

            Cinsel isteksizlik çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Nedenleri biyolojik ve psikolojik olarak ikiye ayırabiliriz.

            1) Koroner yetmezlik, enfarktüs, böbrek üstü bezlerinin fazla ya da az çalışması, cinsellik hormonlarının azlığı, tiroid hormonlarının azlığı ya da artışı, epilepsi, beyin kanamaları gibi rahatsızlıklar cinsel ilgiyi azaltabilirler. Ancak cinsel hormonların az olması cinsel isteği azaltabilirken, fazla olması isteği artırmaz.

            2) Depresyon ilaçları, lityum, bazı tansiyon ilaçları, psikoz tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar cinsel isteği azaltabilmektedir. Cinsel isteğin azalmasına ya da ortadan kalkmasına neden olan etken bir hastalık ya da ilaç ise bu durumda cinsel istek bozukluğu tanısı konmaz. Tedavide de cinsel istek bozukluğuna neden olan hastalığın tedavi edilmesi ya da ilacın kesilmesi ya da değiştirilmesi temel yaklaşımı oluşturur.

        B.PSİKOLOJİKNEDENLER:

1) Kişilik sorunları,

2) Cinsel kimlik veya yönelim sorunları,

3) Cinsel fobiler veya kaçınmalar,

4) Maskelenmiş parafililer,

5) Gebelik korkusu,

6) Psikiyatrik rahatsızlıklar,

7) Stres ve üzüntü kaynağı olan yaşamolayları,

8) Yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler,

9) Eşe ilgi kaybı,

10) Yakınlık sorunları,

11) Evlilik çatışmaları,

12) Eşin cinsel beceri eksikliği,

13) Eş rollerindeki dengesizlikler ve edilgenlik,

14) Katı dini ve ahlaki inançlar,

            CİNSEL İSTEĞİ ARTIRAN VE AZALTAN ETKENLER

            Artırıcı Etkiler

  • Eş çekicidir.
  • Eş cinsel fanteziye denk düşer.
  • Eş baştan çıkarıcıdır.
  • Eş yanıt vericidir.
  • Ortam yardımcıdır.
  • Cinsel fanteziler.
  • Aşk.
  • Yenilik, yeni teknikler
  • Yeterli cinsel uyarı.
  • Huzur, gerginliklerin olmaması.
  • Güven

         Azaltıcı Etkiler

  • Eş çekici değildir.
  • Eş cinsel fanteziye denk düşmez.
  • Eş yanıtsızdır.
  • Eş kızgın ve düşmancadır.
  • Ortam yardımcı değildir.
  • Olumsuz fanteziler.
  • Başkasına yönelik aşk.
  • Monotonluk.
  • Yetersiz cinsel uyarı.
  • Depresyon, anksiyete, öfke

        TEDAVİ İLKELERİ

            Cinsel isteksizlik tedavisinde temel yaklaşım, kişide cinsel isteği azaltan etkenlerin bulunup ortadan kaldırılması ve kişinin cinsel arzuları ile uyumlu bir cinsel yaşam biçiminin sağlanmasıdır. Eğer neden herhangi bir hastalık, depresyon gibi psikiyatrik sorunlar ya da bir ilaç kullanımından kaynaklanıyorsa nedene yönelik bir tedavi stratejisi izlenir.

            Cinsel İstek bozukluğu tedavisinde cinsel terapiye yanıt oranıdiğer cinsel sorunlara göre daha düşüktür. Güncel ve nispeten daha yüzeyde olan bir etkene karşı gelişmiş cinsel istek veya tiksinme bozukluğunda cinsel terapi yöntemleri işe yarayabilir ve denenmelidir. Daha erken dönemlere ait, kronik, yaşam boyu özellik gösteren ve derin dinamik nedenlerden kaynaklanan etkenler söz konusu ise sorunun ağırlığına göre dinamik yönelimli cinsel terapi ya da uzun süreli psikanalitik terapiler tercih edilmelidir.

                        CİNSEL TERAPİ

            Evlilik çatışmaları, gebelik korkusu, cinsel fobiler veya kaçınmalar, katı dini inançlar, yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler, eşe ilgi kaybı, yakınlık sorunları, eşin cinsel beceri eksikliği, güç dengesizliği, pasif agresif eş ve eşteki cinsel sorunlardan kaynaklanan istek bozuklukları için öncelikli olarak cinsel terapi düşünülmelidir.

            Tedavide çiftin cinsel iletişimlerinin arttırılması, cinsel isteklerini daha rahat ifade edebilmelerinin sağlanması cinsel yaşamlarındaki kısıtlılıkların kaldırılması amaçlanır. Ancak tedavide en önemli unsur cinsel isteği engelleyen unsurların bulunup ortadan kaldırılması ile kişinin gizli kalmış arzu ve fantezilerinin uyandırılmasıdır.

                DİNAMİK YÖNELİMLİ CİNSEL TERAPİ

            Cinsel istek bozukluğu, maskelenmiş “parafililer”, kişilik sorunları, cinsel kimlik veya yönelim sorunları, dirençli cinsel fobiler veya kaçınmalar, cinsel dürtüler üzerinde kontrolünü kaybetme korkusuna bağlı ise dinamik yönelimli cinsel terapi daha uygun olabilir.

                UZUN SÜRELİ BİREYSEL TERAPİLER

            Cinsel terapi ile sonuç alınamayan ve dirençli ciddi kişilik bozuklukları, cinsel kimlik ve yönelim sorunları söz konusu ise uzun süreli psikanalitik veya diğer terapiler yararlı olabilir.

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.

1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 (242) 316 98 99

facebook.com/antalyaterapipsikiyatri

[email protected]

twitter/ Dr.SevilayZorlu

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

KADINDA ORGAZM BOZUKLUĞU

KADINDA ORGAZM BOZUKLUĞU DSM-V Ö LÇ Ü TLERİ

  1. Her cinsel etkinlikte ya da neredeyse her cinsel etkinlikte (yaklaşık % 75- 100’ünde) (belirli durumlarda ya da yaygın ise her durumda) aşağıdaki belirtilerden birinin varlığı:
  2. Orgazmda belirgin gecikme, belirgin orgazm seyrekliği ya da yokluğu.
  3. Orgazm duyumlarının çok düşük yoğunlukta olması.
  4. A tanı ölçütündeki belirtiler, en az, yaklaşık altı aydır sürmektedir.
  5. A tanı ölçütündeki belirtiler, kişide, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.
  6. Bu cinsel işlev bozukluğu, cinsel kökenli olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz ya da ağır bir ilişki bozukluğundan (örn. eşin kaba güç kullanması) ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkenlerden kaynaklanmamaktadır ve bir maddeye/ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaz.

                                       TANIM

            Kadında orgazm bozukluğu tanısı, sürekli ve tekrarlayan bir biçimde cinsel birleşme ile orgazm olamaması ya da çok nadiren olmasıdır. Bazı kadınlar hayatları boyunca hiç orgazm olmamışlarken, bazısı da çok nadiren olabilmiştir. Bazı kadınlar mastürbasyonla orgazm olabilir ama cinsel birleşme sırasında orgazm olamazlar, bazı kadınlar ise hiç mastürbasyon yapmamışlardır. Mastürbasyonla orgazm olabilen kadınların tedavisi daha kolaydır. Mastürbasyon yaptığı halde orgazm olamayan kadınların tedavisi daha uzun sürebilir.

        KLİTORAL ORGAZM / VAJİNAL ORGAZM

            Orgazmın vajinal ve klitoral biçimindeki ayırımı yapaydır. Orgazmın hem vajinal hem de klitoral bileşenleri vardır. Hatta ne klitoral ne de vajinal uyarı olmaksızın, fanteziler, düşler gibi psikolojik uyaranlarla ya da başka erojen bölgelerin fiziksel uyarısıyla da orgazm gerçekleşebilir.

        ORGAZMLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLER

1-Yakın çalışmalar göstermiştir ki, kadın orgazmında klitoral uyarı önemlidir. Vajinal uyarılma yüksek derecede haz verdiği halde, belki de çoğu kadında orgazmı başlatmada katkısı daha azdır.

2- Klitoral uyarılma yoğunluğu cinsel eylemin şekline göre değişir.En yoğunu doğrudan klitorisin uyarılması veya üzerine baskı uygulanmasıdır. Cinsel birleşme hafif bir klitoral uyarı sağlar, bu da orgazmı başlatmaya yetmeyebilir. Klitoris üzerine en yoğun baskı, kadının üstte olduğu pozisyonda gerçekleşir.

3- Kadın orgazmının ortaya çıkmasını gerektiren uyarılma derecesi kadından kadına değişir, sadece bireyler arasındaki değişiklik söz konusu değildir, aynı kadın farklı zamanlarda farklı düzeylerde uyarılma gereksinimi hissedebilir.

4- Kadınlar orgazm eşikleri konusunda farklılıklar gösterirler. Bazı kadınlar herhangi bir cinsel uyarı ile orgazm olurken, diğerleri yoğun ve uzun klitoral uyarılma gerektirir. Bazı kadınlar bir kere orgazm ile kendilerini doyumlu hissederken diğerleri üstüste orgazm gereksinimi duyabilir.

5- Orgazm olabilme yaşla birlikte artar. 20’li yaşlarında fazla cinsel deneyimi olmayan kadınlarda cinsel birleşme ile orgazm olamamak çok yaygındır. Ancak ilerleyen ya ve menopoz, hastal klar ve ilaç kullan mlar n n devreye girmesiyle birlikte özellikle 50’li ya lardan itibaren ya faktörü bir dezavantaja dönüşmeye başlar.

                                       SIKLIK

            Cinsel birleşme ile orgazm olamama kadınlar arasında çok yaygın görülür. Birçok araştırmada cinsel sorun nedeniyle başvurmamış kadınların %40-60 kadarının orgazm olamadıkları saptanmıştır. Orgazm olamamak bu kadar yaygın olmasına karşılık bu nedenle tedaviye başvuru oranı yüksek değildir.

            Ülkemizde kadınlar cinsel haz alma ve doyuma ulaşmayı kendileri açısından çok önemsemezler. Eğer cinsel birleşme olabiliyorsa ve erkek açısından bir memnuniyetsizlik yoksa kadınlar da bir sorun yokmuş gibi davranmayı, hatta orgazm olabiliyormuş gibi taklit etmeyi tercih edebilmektedirler.

            2003 yılında Richters tarafından yapılan bir araştırmada, cinsel işlev bozukluğu gösteren, yaşları 16-59 arasında değişen 9134 kadının %28.6’sında orgazm bozukluğu olduğu görülmüştü.

            En çok orgazm bozukluğu yaşayan kadınların yaş aralığı 50-59 iken (%41.9) bunu 16-29 yaş aralığı izlemektedir (%29).

                               NEDENLER

A.ORGANİK NEDENLER

            Orgazm olabilme vajinanın boyutu, pelvis kaslarının gücü ile bağlantılı değildir.

            Omurilik hasarı bulunan, vajinal girişin ve vajinal ameliyatlar dolayısıyla yapısının bozulduğu kadınlarda orgazm bozukluğu gelişebilir.

            Şeker hastalığı ya da pelvis kanseri gibi kronik hastalıklar ya da menopoz daha çok cinsel uyarılmayı etkilemekte, ikinci derecede orgazmı olumsuz etkilemektedirler.

B. PSİKOLOJİK NEDENLER

1. Negatif beden imajı vedüşük benlik saygısı,

2. Baba-kız ilişkisindeki olumsuzluklar,

3. Geleneksel kadın cinsel rolünün dışına çıkamamak,

4. Edilgenlik, çekingenlik,

5. Kadının çift ilişkisindeki ikilemi,

6. Kendini bırakma, kontrolünü yitirme korkusu,

7. Bağımsızlığını ortaya koyma korkusu,

8. Cinsellik konusundaki korkular,

9. Eşe veya erkeğe yönelik olumsuz duygular,

                               TEDAVİ

            Orgazm sorunlarında tedavinin başlıca iki basamağı vardır. Önce kadının yalnız başına sonra da eşiyle birlikte orgazm olması planlanır. Tedavide önce çiftin sevgi ve yakınlık konusunda iletişim ve deneyimlerini arttıracak ödevler verilir. Çiftin sevgi ve yakınlık konusunda ilerlemelerinin ardından cinsel iletişimlerini ve cinsel davranış çeşitlerini zenginleştirecek ödevler verilir. Ardından, önce kadının kendi başına daha sonra da eşinin yanında ve uyarısıyla cinsel birleşme olmaksızın orgazma ulaşması sağlanır.

            Cinsel birleşme olmaksızın orgazm olunduktan sonra cinsel birleşmeyle orgazm olma aşamasına geçilir. Bu aşamada başlangıçta cinsel birleşme ile mastürbasyon aynı anda yapılarak orgazm sağlanır. Cinsel birleşme sırasında klitorisin kadın veya eşi tarafından uyarılması giderek azaltılarak klitorisin elle uyarılması olmaksızın orgazm sağlanır.

            Orgazm tedavisinde önemli faktörlerden biri cinsel birleşme pozisyonlarıdır. Bazı pozisyonlarda klitoris daha çok uyarılırken bazı pozisyonlarda klitoris uyarısı azdır.

            Cinsel terapiden sonuç alınamayan ya da ciddi kişilik sorunları, psikoseksüel gelişimin erken dönemlerine ait sorunların olduğu vakalarda daha başlangıçta dinamik yönelimli cinsel terapi ya da uzun süreli terapi gerekeceği düşünülebilir.

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.

1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 (242) 316 98 99

facebook.com/antalyaterapipsikiyatri

[email protected]

twitter/ Dr.SevilayZorlu

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

MADDENİN/İLACIN YOL AÇTIĞI CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

  1. Klinik görünüme, klinik açıdan belirgin bir cinsel işlev bozukluğu egemendir.
  2. Öykü, fizik muayene ya da laboratuvar bulgularından elde edilen kanıtlar (1) ve (2)’nin varlığını gösterir:
    1. A tanı ölçütündeki belirtiler, madde esrikliği (entoksikasyonu) ya da yoksunluğu sırasında ya da az bir zaman sonrasında ya da bir ilaç aldıktan sonra gelişmiştir.
    1. Söz konusu madde/ilaç, A tanı ölçütündeki belirtileri ortaya çıkara­bilir.
  3. Bu bozukluk, maddenin/ilacın yol açmadığı bir cinsel işlev bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz. Ayrı bir cinsel işlev bozukluğu olduğunun kanıtları şunlar olabilir:

Belirtiler, madde/ilaç kullanımından önce de vardır; belirtiler, akut yoksunluğun ya da ağır esrikliğin bitmesinden sonra önemli bir süre (örn. yaklaşık bir ay) kalıcı olmuştur ya da ayrı bir maddenin/ilacın yol açmadığı cinsel işlev bozukluğunun başka kanıtları vardır (örn. mad­denin/ilacın yol açmadığı yineleyici dönemlerin olduğuna ilişkin bir öykü).

  • Bu bozukluk yalnızca deliryumun gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır.
  • Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.

Not: Madde esrikliği ya da madde yoksunluğu yerine bu tanının konabilmesi için klinik görünümde Atanı ölçütündeki belirtilerin daha baskın olması ve bun­ların klinik açıdan ele almayı gerektirecek denli ağır olması gerekir.

Kodlama notu: [Özgül maddenin/ilacın] yol açtığı cinsel işlev bozuklukları için ICD-9-CM ve ICD-10-CM kodları aşağıdaki çizelgede gösterilmektedir. ICD- 10-CM kodları, aynı madde kümesinden bir madde kullanım bozukluğu eştanı- sının olup olmadığına göre değişir. Maddenin yol açtığı cinsel işlev bozukluğu ile birlikte ağır olmayan bir madde kullanım bozukluğu eştanısı varsa, 4’üncü konumdaki simge “1” olacaktır ve klinisyen maddenin yol açtığı depresyon bo­zukluğundan önce “ağır olmayan

[madde]

kullanım bozukluğu”nu yazacaktır (örn. “ağır olmayan kokain kullanım bozukluğu ile birlikte kokainin yol açtığı cinsel işlev bozukluğu”). Maddenin yol açtığı cinsel işlev bozukluğu ile birlikte   orta derecede ya da ağır bir madde kullanım bozukluğu eştanısı varsa, 4’üncü konumdaki simge “2” olacaktır ve klinisyen maddenin yol açtığı cinsel işlev bozukluğundan önce, madde kullanım bozukluğu eştanısının ağırlığına bağl olarak “orta derecede [madde] kullanım bozukluğu”nu ya da “ağır [madde] kul­lanım bozukluğu”nu yazacaktır. Madde kullanım bozukluğu eştanısı yoksa (örn. bir kez ağır madde kullanımından sonra), 4’üncü konumdaki simge “9” olacak ve klinisyen yalnızca maddenin yol açtığı cinsel işlev bozukluğu yazacaktır.Varsa belirtiniz (madde kümesine eşlik eden tanı için DSM-5’te “Madde ile İliş­kili Bozukluklar ve Bağımlılık Bozuklukları” bölümündeki Çizelge 1’e bakın):

Esriklik (entoksikasyon) sırasında başlayan: Maddeyle esriklik için tanı ölçütleri karşılanıyorsa ve belirtiler esriklik sırasında gelişmişse bu belirle­yici kullanılır.

Yoksunluk sırasında başlayan: Maddeden yoksunluk için tanı ölçütleri karşılanıyorsa ve belirtiler yoksunluk sırasında ya da kısa bir zaman sonra gelişmişse bu belirleyici kullanılır.

İlaç kullanımından sonra başlayan: Belirtiler, ya ilaca başlanmasıyla ya da ilaç kullanımında bir değişikliğe gidilmesinden .

O sıradaki ağırlığını belirtiniz:

  • Ağır olmayan: Cinsel etkinliklerin % 25-50’sinde ortaya çıkar.
  • Orta derecede: Cinsel etkinliklerin % 50-75’inde ortaya çıkar.
  • Ağır: Cinsel etkinliklerin % 75’inde ya da daha çoğunda ortaya çıkar.

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

ERKEN BOŞALMA

ERKEN BOŞALMA DSM-V TANI ÖLÇÜTLERİ

  1. A Eşli cinsel etkinlik sırasında, sürekli ya da yineleyici olarak, vajinaya gir­dikten sonra yaklaşık bir dakika içinde ve kişinin isteğinden önce boşalma örüntüsü:

Not: Erken boşalma tanısı, vajinayı kapsamayan cinsel etkinliklerde bu­lunan kişilere de konabilirse de, bu tür etkinlikler için özgül süre ölçütü belirlenmemiştir.

  • A tanı ölçütündeki belirtiler, en az, yaklaşık altı aydır sürmektedir ve her cinsel etkinlikte ya da neredeyse her cinsel etkinlikte (yaklaşık % 75- 100’ünde) (belirli durumlarda ya da yaygın ise her durumda) olmalıdır.
  • A tanı ölçütündeki belirtiler, kişide, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.
  • Bu cinsel işlev bozukluğu, cinsel kökenli olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz ya da ağır bir ilişki bozukluğundan ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkenlerden kaynaklanmamaktadır ve bir maddeye/ ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaz.

Olup olmadığını belirtiniz:

  • Yaşam boyu: Bu bozukluk, kişi cinsel açıdan etkin olduğundan beri vardır.
  • Edinsel: Bu bozukluk, oldukça olağan bir cinsel işlevsellik evresinden sonra başlamıştır.

Olup olmadığını belirtiniz:

  • Yaygın: Belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle sınırlı değildir.
  • Durumsal: Yalnızca belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle ortaya çıkar.

O sıradaki ağırlığını belirtiniz:

  • Ağır olmayan: Vajinaya girdikten sonra 30 saniye-bir dakika içinde boşalma olur.
  • Orta derecede: Vajinaya girdikten sonra 15-30 saniye içinde boşalma olur.

Ağır: Cinsel etkinlikten önce, cinsel etkinliğin başında ya da vajinaya girdikten sonra 15 saniye içinde boşalma olur

TANIM

Erken boşalma erkeğin boşalma refleksi üzerine kontrolünün olmaması demektir. Bazı yazarlar erken boşalma için uyarılma ya da cinsel birleşmeden sonra geçen süreyi dikkate alarak girişten sonra 2 dakika içinde boşalan erkeklere erken boşalma tanısı konması gerektiğini söylerler. Bizim kanaatimiz ise erkeğin boşalmasını kontrol edip edemediğine göre belirlenir.

Erken boşalma farklı derecelerde olabilir

1) Girişten önce boşalanlar,

2) Girer girmez boşalanlar,

3) Girişten birkaç dakika içinde kontrolsüz olarak boşalanlar,

4) Girişten sonra süreye bakmaksızın kendi iradesi dışında boşalanlar,

En hafif tarzı girişten sonra yeteri süre olmasına karşın (3 dakikadan uzun) kendi iradesi dışında boşalanlardır ki bunlarda tedavi gerekmeyebilir. Ancak daha ağır şekillerinin kişinin ve eşinin cinsel hazzı ve mutluluğu için tedavi olmaları kesinlikle önerilmektedir.

SIKLIK

Erkekler arasında en sık rastlanan cinsel problem erken boşalmadır. Dünya üzerinde görülme sıklığının %20 ile %30 arasında değiştiğini belirten çok sayıda araştırma vardır. Sonuç olarak, her 3 ya da 4 erkekten birinin bu sorun ile karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz. Erken boşalmaya neden olan çeşitli faktörler olsa da en önemli faktör kişinin boşalmasını kontrol etmeyi öğrenememiş olmasıdır. Nasıl ki çocuk idrarını kontrol etmeyi ve uygun olduğu zamanda boşaltmayı zamanla ve tecrübeyle öğrenirse genç bir erkek de cinsel yaşamının başında boşalmayı kontrol etmeyi bilmez, kişi deneyim kazandıkça ve rahatladıkça boşalma kontrolünü öğrenebilir. Ancak çeşitli nedenlerden erkeklerin azımsanmayacak bir bölümü boşalmalarını kontrol etmeyi öğrenemezler ya da çaba göstermemişlerdir. Aşırı heyecan, telaş gibi faktörler yanında, acelecilik, yakalanma endişesi, uygunsuz ortamlar (asansör, park, bahçe yahut genelev gibi) boşalma kontrolünün öğrenilmesini

zorlaştırır.

Erken boşalmada cinsel terapinin esasını kişinin boşalma refleksini kontrol edebilmeyi öğrenmesi oluşturur

NEDENLER

1. Cinsel deneyimsizlik,

2. Anksiyeteli/Telaşlı kişilik,

3. Kadına yönelik agresyon/saldırganlık/öfke,

4. Edilgenlik,

TEDAVİDE UYGUN OLMAYAN YAKLAŞIMLAR

Erken boşalması olan erkekler, boşalmalarını kontrol edebilmek amacıyla akıllarına çeşitli düşünceler getirirler. Zihinlerini cinsel hazdan uzaklaştırmaya çalışırlar. Bazen de dişlerini sıkar, tırnaklarını ellerine batırarak boşalmayı geciktirmeye çalışırlar. Ancak tüm bu yöntemler işe yaramadığı gibi cinsel hazzı da azaltır ve haz almadan ve boşalmayı fark etmeden zayıf bir şekilde boşalmaya yol açar.

Erken boşalmayı geciktirmek amacıyla kullanılan spreyler ve kremler peniste anesteziye yol açarak, duyarlılığı ve alınan zevki azalttığı için boşalmayı geciktirirler. Sonuçta boşalma süresi uzamış olabilir ancak alınan haz azalmış olur.

Erken boşalma tedavisinde kullanılan antidepresanlar cinsel isteği ve uyarılmayı azalttıkları için boşalma süresini uzatırlar.Ancak kişide isteksizlik ve cinsellikten alınan hazda azalmaya yol açarlar. Üstelik kişi ilacı bıraktığı zaman problem yeniden ortaya çıkar. Gene de terapi olanakları olmayan ya da çok nadiren terapiden yararlanmayan hastalarda bir son seçenek olarak kullanılabilir.

UYGUN YÖNTEM

Cinsel terapide hastanın cinsel hazza odaklanması ve aldığı zevki bastırmaması amaçlanır. Cinsel terapiyle kazanılan şey, boşalmayı kişinin denetimi altına almasıdır.Çünkü her erkek uygun yöntem ve tekniklerin kullanılmasıyla boşalma kontrolünü öğrenebilir. Erken boşalmanın tedavisi haftada-iki haftada bir yapılan 6-10 seansla ortalama 3 ayda tamamlanır. Ancak bazı vakalarda tedavi daha kısa sürebilir. Tedavinin esasını boşalma refleksi üzerinde denetim kazandırma egzersizleri oluşturur. Ayrıca kişinin erken boşalmasına neden olan özel bir etken varsa bunun çözümlenmesi sağlanır.

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.

1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 (242) 316 98 99

facebook.com/antalyaterapipsikiyatri

psikiyatristsevilay.zorluiiHYPERLINK “mailto:[email protected]@facebook.com

twitter/ Dr.SevilayZorlu

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

ERKEKTE AZALMIŞ CİNSEL İSTEK BOZUKLUĞU

AZALMIŞ CİNSEL İSTEK BOZUKLUĞU DSM-V TANI ÖLÇÜTLERİ:

  1. Cinsel içerikli düşüncelerin ya da düşlemlerin ve cinsel etkinlik için iste­ğin, sürekli ya da yineleyici olarak az olması (ya da olmaması). Klinisyen, kişinin yaşı ve yaşamındaki genel ve toplumsal-kültürel durum gibi cinsel işlevselliğini etkileyebilecek etkenleri göz önünde bulundurarak böyle bir yargıya varır.
  2. A tanı ölçütündeki belirtiler, en az, yaklaşık altı aydır sürmektedir.
  3. A tanı ölçütündeki belirtiler, kişide, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.
  4. Bu cinsel işlev bozukluğu, cinsel kökenli olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz ya da ağır bir ilişki bozukluğundan ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkenlerden kaynaklanmamaktadır ve bir maddeye/ ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaz.

                                       TANIM

            Cinsel istek bozukluğu, süreğen ve tekrarlayan bir biçimde cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin azalmış olması ya da hiç olmaması durumudur. Azalmış cinsel istek bozukluğu cinsel yaşamın tümüne yayılmış olabilir ya da bazı durumlarla ilgili olabilir. Mesela hasta eşiyle cinsel yakınlık isteği duymamasına karşın mastürbasyon yapabilir ya da erotik filmler izleyebilir. Çoğunlukla cinsel etkinliği başlatmaz ya da eşi tarafından başlatıldığı zaman görev gibi kabul edip gönülsüzce eşine katılabilir. Cinsel yaşantı sıklığı çoğu zaman düşük olsa bile, eşten gelen talepler ya da fiziksel yakınlık veya samimiyet için cinsel ilişki sıklığı azalmamış olabilir.

            Cinsel isteğin azalmış olması uyarılma ve boşalma zorluklarına neden olabilir. Bazı hastalar istekleri azalmış olduğundan sevişme sırasında konsantrasyonlarını kaybedip sertleşmeleri bozulabilir ya da boşalmaya ulaşmadan cinsel ilişkiyi bitirebilirler. Bazen cinsel ilgi ve istek azlığı dolayısıyla ortaya çıkan sertleşme zorlukları yanlışlıkla sertleşme bozukluğu olarak değerlendirilip tedavi edilmeye çalışılabilir.

            Cinsel isteksizlik erişkinliğin başından beri olabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabilir. Başlangıçta normal bir cinsel isteğin bulunduğu uzun bir dönemin olması tedaviye daha iyi yanıt olabileceği anlamına gelebilir. Ergenliğin başından beri olan cinsel isteksizlikte ise çoğunlukla daha ciddi etkenler söz konusudur.

                                        SIKLIK

            Cinsel istek azlığı erkeklerin %20’sinde görülür. Laumann ve arkadaşlarının 1999’da Amerika’da yaptıkları bir çalışmada; hiç evlenmemiş erkeklerde, halen evli olan erkeklere göre 3 kat daha sık cinsel istek bozukluğu saptanmıştır.

                                       NEDENLER

            Erkekte cinsel isteksizlik çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Nedenleri biyolojik ve psikolojik olarak ikiye ayırabiliriz.

                        BİYOLOJİK NEDENLER:

a) HASTALIKLAR:

            Tüm kronik hastalıklar, böbrek üstü bezlerinin fazla ya da az çalışması, cinsellik hormonlarının azlığı, tiroid hormonlarının azlığı ya da artışı, epilepsi, beyin kanamaları gibi rahatsızlıklar cinsel ilgiyi azaltabilirler. Ancak cinsel hormonların az olması cinsel isteği azaltabilirken, fazla olması isteği arttırmaz.

b) İLAÇLAR:

            Başta DEPRESYON İLAÇLARI, LİTYUM, BAZI TANSİYON İLAÇLARI, PSİKOZ TEDAVİSİNDE KULLANILAN BAZI İLAÇLAR

                   PSİKOLOJİK NEDENLER

1) Kişilik sorunları,

2) Eşcinsellik,

3) Cinsel Kaçınmalar,

4) Maskelenmiş Parafililer (cinsel sapkınlıklar),

5) Çocuk sahibi olmak istememek,

6) Psikiyatrik rahatsızlıklar,

7) Stres ve üzüntü kaynağı olan yaşam olayları,

8) Yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler,

9) Eşe ilgi kaybı,

10) Yakınlık sorunları,

11) Evlilik çatışmaları,

12) Eşin cinsel beceri eksikliği,

                YARARSIZ TEDAVİ YAKLAŞIMLARI

            Hormonları normal düzeylerde olan kişilere seks hormonları verilmesi yararsız olduğu gibi uzun vadede hormonal dengeyi bozduklarından zararlıdır. Cinsel gücü artırdığı söylenen koç yumurtası, kuvvet macunu, bal, pekmez, fındık, fıstık, istiridye gibi çeşitli gıdaların bir yararı yoktur. Ancak kişi bunların yararlı olacağına inanırsa psikolojik olarak güven duyusu vererek kişiyi rahatlatabilir.

                               DEPRESYON İLAÇLARI

            Depresyonu olmayan birine verilen depresyon ilaçlarının birçoğu cinsel isteği arttırmak bir yana daha da azaltırlar.

                               SAKİNLEŞTİRİCİLER

            Hiçbir yararı olmadığı gibi, özellikle barbitüratlar cinsel isteği azaltırlar.

                                               TEDAVİ İLKELERİ

            Cinsel isteksizli e neden olan herhangi bir bedensel ve kronik hastalık, ilaç kullanım vb nedenler dikkatle araştırılmalı ve saptanırsa önce bu etkenlere yönelik bir tedavi plan yapılmalıdır. Kimi zaman bir ilacın değiştirilmesi, kimi zaman altta yatan önemli bir hastalığın saptanarak ortadan kaldırılması sorunu kolayca ortadan kaldırılabilir.

            İstek ve tiksinme bozukluğunda nedeni çözmeyi hedefleyen, dinamik yönelimli cinsel terapiler daha iyi sonuç verirken klasik cinsel terapiye yanıt oranı nispeten düşüktür.

            Tedavide nedenlere yönelik çözümler daha çok önem kazanır. Tedavide çiftin cinsel iletişimlerinin arttırılması, cinsel isteklerini daha rahat ifade edebilmelerinin sağlanması cinsel yaşamlarındaki kısıtlılıkların kaldırılması amaçlanır. Ancak tedavide en önemli unsur cinsel isteği engelleyen unsurların

bulunup ortadan kaldırılması ile kişinin gizli kalmış arzu ve fantezilerinin uyandırılmasıdır.

            Güncel ve nispeten daha yüzeyde olan bir etkene karşı gelişmiş cinsel istek veya tiksinme bozukluğunda uyarlanmış seks terapisi yöntemleri işe yarayabilir ve denenmelidir.

            Daha erken dönemlere ait, kronik, yaşam boyu özellik gösteren ve derin dinamik nedenlerden kaynaklanan etkenler söz konusu ise sorunun ağırlığına göre dinamik yönelimli cinsel terapi ya da uzun süreli psikanalitik terapiler tercih edilmelidir.

                                       CİNSEL TERAPİ

            Evlilik çatışmaları, gebelik korkusu, cinsel fobiler veya kaçınmalar, katı dini inançlar, yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler, eşe ilgi kaybı, yakınlık sorunları, eşin cinsel beceri eksikliği, güç dengesizliği, pasif agresif eş ve eşte cinsel işlev bozukluğuna sekonder gelişen istek bozuklukları için öncelikli olarak cinsel terapi düşünülmelidir.

                DİNAMİK YÖNELİMLİ CİNSEL TERAPİ

            Cinsel istek bozukluğu, maskelenmiş “sapkınlıklar”, kişilik sorunları, cinsel kimlik veya yönelim sorunları, dirençli cinsel fobiler veya kaçınmalar, cinsel dürtüler üzerinde kontrolünü kaybetme korkusuna bağlı ise dinamik yönelimli cinsel terapi daha uygun olabilir.

                BİREYSEL, UZUN SÜRELİ TERAPİLER

            Cinsel terapi ile sonuç alınamayan ve dirençli ciddi kişilik bozuklukları, cinsel kimlik ve yönelim sorunları, dinamik seks terapisine yanıt vermeyen maskelenmiş sapkınlıklar söz konusu ise uzun süreli psikanalitik terapiler yararlı olabilir.

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.

1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 (242) 316 98 99

facebook.com/antalyaterapipsikiyatri

[email protected]

twitter/ Dr.SevilayZorlu

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

CİNSEL MİTLER

CİNSELLİKLE İLGİLİ İNANIŞLAR:

ÇOĞU ABARTILI, YANLI VE YANLIŞ…

? Çocuklar, doğdukları günden itibaren kadın ve erkek oluşlarına göre ayrı biçimlerde yetiştiriliyor. Büyüme sürecinde de içinde büyüdükleri kültüre göre bir kadının ve bir erkeğin ne yapıp ne yapmaması gerektiğini öğreniyorlar. Ancak, bu süreçte cinsellikle ilgili öğrenilenlerin ve benimsenenlerin çoğu abartılı, yanlı ve yanlış.

? Günlük yaşamda fıkralara, günlük basına ve pornografik yayınlara yansıyan bu yanlış  cinsel inanışların (mitler) çoğu kadını küçümseyen, değersizleştiren bir yan içeriyor.

? Bu inanışlara göre, cinsel yaşam ve cinsel haz adeta sadece erkekler için. Kadınlar ise cinsel yaşamın tüketim malı konumunda.

? Ancak, bu durum sadece kadınlara zarar vermiyor. Erkeği her zaman, her yerde, herkesle seks yapmakla görevlendiren, duygularını ortaya koymayan bir “seks makinesi” olarak konumlayan bu inanışlar sonuçta, erkeklerin de cinsel yaşamı olumsuz etkiliyor, cinsel işlev bozukluklarına yol açıyor.

 İşte belli başlı cinsel mitler:

  •  KADIN-ERKEK ROLLERİ İLE İLGİLİ EN YAYGIN YANLIŞ CİNSEL İNANIŞLAR;

o Erkekler duygularını belli etmemelidir.

o Cinsellikte başarıya ulaşmak son derece önemlidir.

o Cinsel ilişki isteğini erkek belirtmelidir.

o Erkekler cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman hazırdır.

o Tüm fiziksel yakınlaşmalar sevişmeyle sonuçlanmalıdır.

o Cinsel ilişki arzusunu belli eden kadın hafif birisidir.

  • CİNSEL İSTEK İLE İLGİLİ EN YAYGIN YANLIŞ CİNSEL İNANIŞLAR;

o Erkekler her zaman cinsel istek duyarlar.

o Yaşlanma cinsel isteği tamamen ortadan kaldırır.

o Menopoz cinsel isteği ortadan kaldırır.

o Kadınların cinsel isteği azdır.

  • CİNSEL İLİŞKİ SIRASINDAKİ DAVRANIŞLARLA İLGİLİ EN YAYGIN CİNSEL İNANIŞLAR;

o Sevişmek cinsel birleşme demektir.

o Sevişmek cinsel organda sertleşmeyi gerektirir.

o İyi bir sevişme cinsel heyecanın sürekli tırmanması ve orgazmla sonuçlanması

demektir.

o Cinsel ilişkiyi erkek başlatmalı ve sürdürmelidir.Uyarılmış erkek boşalmazsa zararlı olur.

o Dikkat başka yere çekilirse erken boşalma önlenebilir.

o İlk boşalmadan sonraki boşalmalarda erken boşalma sorunu olmaz.

o Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır; sevişmek hakkında

konuşmak, düşünmek veya hayal kurmak onu bozar.

o Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.

o Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilmelidir.

o Sevişme ancak her iki tarafın birlikte orgazm olmasıyla güzeldir.

o Eşler birbirlerini sevdikleri takdirde sevişmekten nasıl zevk alabileceklerini de

bilirler.

o Cinsel ilişki içinde olan eşler içgüdüsel olarak diğer eşin ne düşündüğünü ve

istediğini bilirler.

o Cinsel ilişki sırasında mastürbasyon yanlıştır.

o Erkek cinsel organında sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına

gelir.

o Erkek ya da kadın sevişmeye hayır diyemez.

o Sevişmede neyin normal olduğuna ilişkin belirli ve kesin kurallar vardır.

o Olgun kadın birleşmeyle orgazm olmalıdır.

  • CİNSEL İŞLEVLER İLE İLGİLİ EN YAYGIN YANLIŞ CİNSEL İNANIŞLAR;

o Güçlü erkekler üst üste birkaç kez sevişebilirler.

o Bir erkek ne kadar sık ve üst üste sevişebiliyorsa o kadar güçlüdür.

o Bir kez cinsel sorun yaşanırsa bu tekrarlayacak demektir.

  • CİNSEL ANATOMİ İLE İLGİLİ EN YAYGIN YANLIŞ CİNSEL İNANIŞLAR;

o Erkek cinsel organının büyüklüğü oranında zevk verir.

o Penisin vajinaya girişi zordur.

o İlk cinsel ilişki kadın için çok ızdırap vericidir. Kadın için tehlikeli olabilir.

o İlk cinsel ilişkide kan gelmezse kadın bakire değildir.

o İlk cinsel ilişkide “başarısız” olan erkek, erkek değildir.

o Sürtünme ile kızlık zarı bozulabilir.

o Evlenmeden önce kızlık zarının bozulmaması için çok tedbirli olunmalıdır.

  • HAMİLE KALMA İLE İLGİLİ EN YAYGIN YANLIŞ CİNSEL İNANIŞLAR;

o Öpüşme, dokunma gibi yakınlaşmalarla hamile kalınabilir.

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.

1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5

Tel: 0 (242) 316 98 99

facebook.com/antalyaterapipsikiyatri

psikiyatristsevilay.zorluiiHYPERLINK “mailto:[email protected]”@facebook.com

twitter/ Dr.SevilayZorlu