ŞİZOFRENİNİN SINIFLANDIRILMASINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

Geniş uygulama alanı bulan sınıflamaların yanında araştırmacılar şizofreninin tanımlanmasında ve sınıflanmasında daha işlevsel ve açıklayıcı olabilecek modeller tanımlamaya çalışmaktadırlar. Crow, negatif belirtilerin bulunup bulunmamasını klinik yaklaşımdaki en önemli ayraç olarak kabul etmiştir. Şizofreni sınıflamasında iki tip sendrom önermiş, bunun da fizyopatoloji ve etyoloji çalışmalarında yararlı olacağını ileri sürmüştür. “Tip I sendromu”; varsanı ve sanrı gibi pozitif belirtilerin bulunması, sendromun hastalığın akut döneminde ortaya çıkması, antipsikotik ilaç tedavisine iyi yanıt vermesi ve bilişsel yozlaşmanın görülmemesini gibi özelliklere sahiptir. “Tip II sendromu”; özellikle duygulanımsal düzleşme, konuşma yoksulluğu, gayret/istenç/irade eksikliği gibi negatif belirtilerden oluşmaktadır. Bu belirtiler sinsi başlar, prognozu kötüdür ve ilaç tedavisine yeterli yanıt vermez.

Carpenter, şizofreninin “ fizyopatolojik olarak heterojen bir bozukluk” olduğu savından yola çıkıp her psikopatoloji alanının ayrı bir fizyopatolojik sürecin göstergesi olduğunu varsaymıştır. Şizofrenide negatif belirtilerin birincil ve ikincil, geçici ve kalıcı şeklinde ayrılması gerektiğini ve şizofrenideki heterojenliğin bu şekilde azaltılabileceğini belirtmiştir. Carpenter, birincil ve sürekli negatif belirtileri defisit/eksiklik belirtileri olarak adlandırmayı önermiştir.

Liddle’da belirtilerin üç farklı sendromda toplandığını saptamıştır.

1- Psikomotor yoksulluk: Konuşma yoksulluğu, duygulanımın düzleşmesi, hareketlerdeki kendiliğindenliğin azalması

2- Dağılmışlık: düşüncenin yapısındaki bozukluklar, uygunsuz duygulanım

3- Gerçeğin çarpıtılması/ Gerçeği değerlendirme yetisinde bozulma: çeşitli sanrı ve varsanılar.

Bu sendromların tek bir hastalıkta ortaya çıkan farklı patolojik süreçleri temsil ettikleri öne sürülmüştür. Şizofrenideki heterojenliği, birbirinden ayrılabilen birkaç patolojik sürecin varlığıyla açıklamıştır.

Son yıllarda faktör çözümleyici yöntemleri kullanmış bazı çalışmalardan elde edilen veriler, dikotomik sendrom yaklaşımından ziyade çoklu/en az üçlü sendrom yaklaşımını destekler niteliktedir. Çünkü Negatif Belirti Değerlendirme Ölçeği’ndeki negatif belirtiler ve benzerleri kendi içlerinde daha tutarlı bir grup oluştururken, aynı şeyleri pozitif belirtiler için söylemek güçtür. Pozitif belirtilerin iki veya üç gruba ayrılması önerilmektedir. Bu yapılanma içinde ilk boyutu varsanı ve sanrı grubu oluşturmaktadır. Garip davranış ve yapısal düşünce bozukluğu (uygunsuz duygulanım, konuşma içeriğinin fakirliği) gibi maddeler birbirinden bağımsız iki ayrı boyutu meydana getirebilmektedir.

Görüldüğü gibi şizofreninin tanımlanması ve sınıflanmasındaki yaklaşım farklılıkları devam etmektedir. Ama ilk tanımlandığı yıllardan günümüze kadar çok büyük ilerlemeler olmuştur. DSM ve ICD ile gelen yenilikler ve bazı alanlardaki fikir birlikleri hastalık üzerinde yapılan araştırmaları ve sonuçları daha netleştirmiştir. Önümüzdeki yıllarda yeni görüntüleme tekniklerinin, biyokimya ve moleküler biyoloji alanlarındaki gelişmelerin hastalığın fizyopatolojisinin açıklanmasına yapacağı katkılarla tanımına da yenilikler getireceği kesindir.