Yaygın şekilde mükemmelliyetçilik, duygusal katılık, esnek olamama, düzensizlik, ısrarcılık ve kararsızlıkla karakterizebir bozukluktur.
NE SIKLIKTA GÖRÜLÜR?
Toplumda %1, psikiyatrik bozukluklarda %3-10, erkeklerde kadınlara oranla 2 kat daha fazla görülmektedir.
Genetik çalışmalarda 1.derece akrabalarda daha sık görülmektedir.
BELİRTİLERİ NELERDİR?
- Mükemmelliyetcilik, düzenlilik ve esnek olmayan bir tutum önde gelen özelliklerdir.
- Kurallar, düzenlemeler, temizlik ve düzgünlük gibi konularla aşırı ilgilidirler.
- İnatçılık boyutlarına varan bir ısrarcılık sık görülen bir özellikleridir.
- Sezgilerle karar verilmesi gereken durumlarda büyük bir kararsızlık gösterirler. Duygusal kısıtlanmaları vardır.
- Kendilerini ve içinde bulundukları koşulları kendi denetimleri altında tutma arayışı içindedirler.
- Ayrıntılara gömülürler, olaylar karşısında çevresel kalırlar; yeniliklerin yerine sıradan uğraşları yeğlerler.
- Kişilerarası ilişki kurma, olaylara gülüp geçebilme, sıcaklık duyma gibi becerilerden yoksundurlar.
- Kendilerinden ödün vererek uzlaşmaya gelemezler. Otoriter bir tutum içindedirler, kendilerini işlerine ve üretkenliğe adamışlardır. Nesneleri biriktirirler ve bir türlü elden çıkaramazlar. Çok eli sıkıdırlar, cimridirler.
- Obsesif-kompulsiflerin suratsız ve iç karartıcı tavırları oldukça çarpıcıdır. Duruş biçimleri ve hareketleri altta yatan katılıklarını yansıtıyor gibidir.
- Obsesif-kompulsifler, başkaları tarafından, esneklik ve kendiliğinden davranmaktan yoksun, ancak çalışkan, gayretli ve becerikli kişiler olarak görülürler.
- Birçoğu, onların, inatçı, cimri, tahakküm edici, yaratıcı olmayan ve hayal dünyaları dar insanlar olduğunu düşünür.
- Yapılacakları sürüncemede bırakma, kararsız kalma ve alışageldiklerinden değişik durumlarla karşılaştıklarında kolaylıkla sinirlenme eğilimi gösterirler.
- Durmaksızın çalışıp didiniyor olmaktan büyük bir doyum sağladıkları için düzenli ve çok titiz olunması gereken işlerde gayretle ve sabırla çalışırlar.
- Kimisi bu davranışları sistemli olmanın birer belirtisi olarak görürken; kimileri de, bunların, dar görüşlülüğün, önemsiz ve değersiz olmanın bir sonucu olarak ortaya çıktığını düşünür.
- Obsesif-kompulsif kişiler, özellikle organizasyon ve yeterlilik gibi konularla ilgilidirler, kurallar ve yapılan işlemler konusunda katı ve esneklik tanımaz bir tutum içinde olma eğilimi gösterirler. Bu davranışları yüzünden başkalarınca mükemmelci, işgüzar ve aşırı kuralcı kişiler olarak görülürler.
- Obsesif-kompulsifler, toplumsal davranışlarında kibar ve resmidirler. Başkalarıyla, düzeylerine ve içinde bulundukları konuma göre ilişki kurarlar.
- Eşitlikçi olmaktan çok ast-üst olma ile ilgilidirler. Bu yüzden “üstün” gördükleri kişilere karşı çok farklı, “daha aşağıda” gördükleri kişilere karşı yine çok farklı davranırlar.
- Obsesif-kompulsif kişiler, kendilerinden daha yukarıda olanlara karşı hürmetkar, onların sevgisini kazanmaya çalışan, hatta “dalkavukluk” eden bir tutum içinde olurlar; beceriklilikleri ve ağırbaşlılıkları ile onları etkilemek için olmadık yollara başvurabilirler.
- Birçoğu, otoriteyi temsil eden kişilerin güvenini kazanma ve onların onayını görme arayışı içindedir; içinde bulundukları konumdan emin değillerse, yoğun bir kaygı yaşarlar.
- Bu davranışları astlarına karşı olan tutumlarına büyük ölçüde ters düşer. O zaman oldukça otokratik, kınayıcı ve kendilerini üstün gören bir tutum içinde olurlar.
- Bu kendini beğenmiş ve küçümseyici tavır, genellikle kurallar, yasal düzenlemeler perdesi arkasına gizlenir.
- Bu kişiler, kurallara ya da kendilerinden daha üstün otoritelere sık sık başvurarak kendi agresif yönelimlerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
- Obsesif-kompulsifler, bilinçdışı dürtüleriyle, açığa vuran davranışları arasındaki çelişkiyi görmezden gelmek için çok çabalarlar. Bunu, kendilerini incelemekten kaçınarak yaparlar. Dolayısıyla obsesif-kompulsifler, kendi dürtüleri ve duygularıyla ilgili olarak iç görüden yoksundurlar.
- Obsesif-kompulsifler iyi birer “organizasyon adamıdırlar”, bu yüzden “bürokratik kişilik” iyi bir örneği olarak kabul edilebilirler.
- Kendilerini vicdanlı, dürüst, diğerkâm (özgecil), sadık, vefalı, basiretli, sağgörülü ve sorumluluk duygusu taşıyan kişiler olarak görürler.
- Bu kişiler, kurumsal otoritelerin ilkelerini isteyerek kabullenmekle kalmazlar, aynı zamanda bu otoritelerin isteklerinin ve beklentilerinin de hep “doğru” olduğunu düşünürler.
- Obsesif-kompulsifler, getirilen kısıtlamalarla özdeşim kurarlar ve kendi baskılanmış dürtülerini denetim altında tutmak üzere bunları içselleştirirler ve yine bu kısıtlamaları başkalarının davranışlarını düzenlemek üzere birer ölçü olarak kullanırlar.
- Kurumsal otoriteleri büyük bir çaba ile savunmaları çoğu kez övülmelerini sağlar ve destek görürler. Böyle ödüllendirilmeleri ise toplumsal kurallara körü körüne boyun eğme tutumlarını sürdürmelerine yol açar ve ahlâki yönden kendilerini başkalarından üstün görme eğilimlerini güçlendirir.
- Başkalarıyla birlikte oldukları zaman kendi kendilerini yargılamalarında acımasızdırlar. Ayrıca, başkalarına karşı sorumluluklarının olduğunu da söylerler.
- Başkalarını düş kırıklığına uğratmamaları ve daha da önemlisi başkalarını gücendirecek davranışlarda bulunmamaları gerektiğiyle ilgili duygularını dile getirirler.
- Öte yandan obsesif- kompulsifler, belirli bir ideal doğrultusunda yaşayamadıkları için, kendileriyle ilgili bir güvensizlik ve suçluluk duygusu yaşarlar ve bunun da çoğu kez kendi ambivalanslarından kaynaklandığının farkında değildirler.
- Çünkü, kendi, bilinçdışı otoriteye karşı gelme istekleri, onları toplumsal ülkülerine ulaşmaktan alıkoymaktadır.
- Kararsızlıklarını, öne çıkmadan önce bekliyor olma akıllılığı ile; yapılacakları sürüncemede bırakmalarını ise, yapacaklarının doğruluğundan emin olmadan önce bekliyor olma ya da yüksek standartları amaçlıyor olma ile mantığa büründürüyor olabilirler.
- Bu tür basmakalıp görüşlerin, obsesif-kompulsif kişilerin katı kurallara bilinçdışı olarak uymak istememe isteklerini gizlemekten öte bir anlamı yoktur.
- Obsesif-kompulsifler “düşünmeksizin ve dürtüsel” davranan kişileri aşağı görürler; duygusal davranışı çiğlik ve sorumsuzluk olarak nitelendirirler.
- Onlara göre insanlar birtakım “nesnel” ölçülere göre değerlendirilmelidirler. Başkalarına gösterilen tepkiler “yerleşik” değerlere ve geleneklere uygun olmalıdır, “kişisel” yargılardan yola çıkılmamalıdır.
- Ancak obsesif-kompulsiflerin hemen her zaman görmezden geldikleri gerçek, kendilerinin bilinçdışı olarak nefret ettikleri kurallara başkalarının uyup uymadığına göre onları değerlendiriyor olmalarıdır.
- Oysa ki, bu kurallara gerçekten uyulması gerektiğine kendilerini inandırmak için başkalarına katı düzenlemeler getirirler.
- Belki de ancak başkalarının isyankâr dürtülerine bir sınır getirmeyi başarabilirlerse, kendi isyankâr dürtülerine bir sınır getirebilmiş olmanın güvenini yaşayabileceklerdir.
- Obsesif-kompulsifler, aklı başında ve dengeli insanlar gibi görünüyorlarsa da, yaşadıkları derin ambivalans ve yoğun iç çatışmaları dengelerini sürekli zorlamaktadır.
- Bu kişiler, dengelerini korumak zorunda oldukları gibi, yaşadıkları aykırı dürtülerin ve duyguların bilince çıkmasına ve davranış olarak açığa vurmasına karşı da kendilerini korumak zorundadırlar. Bunun için söz konusu bu bilinçdışı güçlerin açığa çıkmasına neden olabilecek olaylardan kaçınmak zorundadırlar.
- Dengelerini bozabilecek dış olaylardan kaçınmaları yeterince zordur, ancak daha da zor olanı, kendi duygularını denetim altında tutmaları, yani kendi içlerinden gelen ve kaçamayacak oldukları dürtülere bir sınır koymalarıdır. Bunlarla başa çıkabilmeleri için bunlar ya biçim değiştirmeli ya da tümüyle silinip gitmelidir.
- Bilinç düzeyinde dayanılamayan bilinçdışı düşmanca duygular, çoğu kez yargıçlık, subaylık ya da cerrahlık gibi meslekler yoluyla toplumsal olarak kabul edilebilir yollara dökülerek ifade edilir. Katı bir biçimde ahlâka düşkünlük gösteren babalar ve “sevgi dolu” ancak çocuklarını çok fazla denetim altında tutmaya çalışıp çabalayan anneler, aslında düşmanlıklarını örtme çabası içindedirler.
- Birçok obsesif-kompulsif in, özellikle başkalarını kızdırabilecek durumlarda ortaya çıkan kendilerini sevdiren, “yağcı”, “dalkavukça” ve aşırı boyun eğici tutumları, gizli isyankâr dürtülerinin bir reaksiyon formasyonu (karşıt tepkisi) olabilir.
- Obsesif-kompulsifler, herhangi bir duruma gösterecekleri duygusal tepkilerinden de kendilerini yalıtırlar.
- Stres doğurucu olaylara ilişkin duygularını ya frenlerler ya da bunları yüksüzleştirirler, böylece başkalarınca kabul görmeyecek tepkiler gösterme olasılığına karşı önlem almış olurlar.
- Obsesif-kompulsifler otoriteyi temsil eden kişilerin “buyurduklarına” karşı gelmiş olurlarsa ya da onların beklentilerini gerçekleştiremezlerse, yapmış olduklarını düşündükleri yanlışı “bozmak” için belirli birtakım törensel eylemler (ritüeller) yapmaya kalkışırlar. Böylece günahlarının kefaretini ödeme arayışı içine girerler.
- Obsesif-kompulsiflerin davranışlarının gerisindeki başlıca itici güç, kabul görmeyeceklerine ilişkin korku duymaları ve yaptıklarının uygun görülmeyeceğine ve bunlar için cezalandırılacaklarına ilişkin endişeler taşımalarıdır.
- Verdikleri, beklentileri yüksek, mükemmelci ve kınayıcı ana baba öyküsünden yola çıkıldığında, korkularının nedeni daha da iyi anlaşılabilir.
- İsyankâr ve öfke dolu duygularını açığa vuracaklarına ilişkin yaşadıkları endişeleri de, başkalarınca kabul görmeyeceklerine ilişkin korkularını daha da artırır.
- Toplum önünde gösterdikleri davranışlarının gösterişçi ve içtenliksiz olduğunu belirli bir düzeyde algılarlar.
- Dolayısıyla yaşadıkları kuruntular, başkalarına kendileriyle ilgili ne sundukları ile, bunların altında yatan düşman duygular arasındaki tutarsızlığı sürekli çağrıştırıyor olabilir.
- Davranışları ne denli yetkin olursa olsun, kendilerini kanıtlamak için ne denli çaba harcıyor olurlarsa olsunlar, içlerindeki ambians değişmeden kalır.
- Gerçek yüzlerinin anlaşılacağı olasılığına karşı her an tetikte olmaları gerekir. “Gerçek” duyguları kolaylıkla açığa çıkabileceği için, kınanacak olma korkusunu da sürekli yaşarlar.
- Davranışları kınanabilirliğin ötesindedir; çünkü yapmaları istenen görevleri ve kendilerinden beklenen yükümlülükleri yerine getirmede kılı kırk yaran bir tutum içindedirler.
- Obsesif-kompulsifler, astlarıyla olan ilişkilerinde genellikle onlara karşı uzlaşmaz bir tutum izlerler ve onlardan beklentileri yüksek olur. Bunları, derinlerde yatan yetersizlik duygularından ötürü yaparlar. Ayrıca başkaları üzerinde sağladıkları güç düşmanca dürtülerini ifade etmek için iyi bir çıkış yolu sağlar. Başkaları onların ölçülerini tutturamazsa onları paylar ve kınarlar.
- Obsesif-kompulsif kişilerle ilgili diğer önemli bir konu bu kişilerin mülkiyet ve sahiplikle ilgili tutumlarıdır.
- “Benim olan benimdir, senin olan senindir; sen benim sahip olduklarıma karışmadığın sürece, ben de senin sahip olduklarına karışmam” tutumu içindedirler.
- Çocuklukları sırasında birçok özlemleri ve istekleri karşılanmamış olduğu için, o sırada sahip olduklarına sıkı sıkıya yapışıp, onları korumaya çalışırlar. Genelde cimri ve verici olmayan kişilerdir.
- Obsesif-kompulsiflerin, sahip olduklarının güvenlik içinde olmasını ve kişisel mahremiyetlerinin olmasını istemelerinin daha derin ve çapraşık başka nedenleri de vardır.
- Başkaları kendilerine karışacak olursa, saygınlık ve mülkiyet paravanasının arkasında pusuda bekleyen isyankâr dürtülerinin, hınç dolu ve cüretkâr duygularının açığa çıkarılabilecek olduğundan korkarlar.
- Saygı görme ve saygı gösterme, bir çeşit mesafeyi tutma biçimidir, böylece kendilerinden ve başkalarından gizlemek istediklerini gizleyebilirler.
- Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğunun yerleşik düşünceleri şunlardır: BEN, HEM KENDİMDEN, HEM DE BAŞKALARINDAN SORUMLUYUM.
- İşlerin yapıldığını görmek için kendime güvenmeliyim. Başkaları çok savsak, işlerine gereken önemi vermiyorlar, işlerini boşluyorlar, çoğu zaman sorumsuzluk gösteriyorlar, yetersiz kalıyorlar ve kendi isteklerine öncelik tanıyorlar.
- Her şeyin en iyisini yapmak önemlidir.
- İşin doğru yapılabilmesi için bir düzene, yol, yönteme ve kurallara gerek duyarım.
- Yol, yöntemim olmasa her şey darmadağın olur. Gereği gibi yapılmayan bir iş felâketle sonuçlanabilir.
- Her zaman en yüksek standartların tutturulması gerekir, yoksa her şey birbirine girer.
- Duygularımı tam anlamıyla denetim altında tutmam gerekir. İnsanlar benim yol ve yöntemlerime göre işlerinin gereğini yerine getirmelidirler.
TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Sıklıkla sıkıntılarının farkındadırlar ve tedavi arayışına girerler. Aşırı entellektüalizasyon eğilimleri ve duygularını ifade etmedeki güçlükleri yüzünden tedavi edilmesi güç hastalar olarak görülebilirlerse de psikoterapiye iyi yanıt verirler. Belirgin takıntı ve sıkıntılı dönemlerinde ilaç tedavileri önerilebilir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
twitter/ Dr.SevilayZorlu