KÜÇÜK BEBEĞİN SALDIRGANLIĞI

BY: admin

Psikiyatri Yazıları

Yorumlar:Yorum yapılmamış

Şimdi bu konudaki gözlemlerin en önemli kısmına geldim; canlı bebekte var olan saldırganlık gerçeği. Zamanla bebek tekmelemeye, çığlık atmaya ve tırmalamaya başlar. Başlarda annenin meme ucunda çatlaklar yaratacak kadar güçlü olan bir emme etkinliği vardır. Bazı bebekler damaklarıyla öyle sıkıştırırlar ki annenin canı yanar. Bu durumda bebeklerin annenin canını yakmak istediği söylenemez çünkü daha bir şey anlatacak düzeyde değillerdir. Ama zamanla bebeklerde bir ısırma dürtüsü gelişir. Bu çok önemli bir dönemin başlangıcıdır. Bu, acımasızlıkla, korumasız nesneleri kullanmayla ve bununla ilgili dürtülerle ilişkilidir. Bebekler hemen memeyi korurlar ve aslında dişleri çıktıktan sonra çok seyrek olarak ısırdıklarında bile zarar vermezler.

Bunun sebebi zarar verme dürtüleri olmadığından değil de vahşi bir kurdun köpeğe, bir aslanın kediye ehlileştirmesi gibi bu dürtülerin ehlileştirilmesi sebebiyledir. Ama insan yavrularının çok zor ve kaçınılmaz olan bir evresi vardır. Anne, bebeğin anneye zarar verdiği bu evreyi kolaylıkla izleyebilir. Anne eğer bu durumu bilirse bebeğinden öç almaz ve ona karşı kin gütmez.

Diğer bir değişle bebek anneyi ısırdığında, tırmaladığında, saçını çektiğinde ve tekmelediğinde annenin yapacağı tek şey ayakta kalmak ve bununla baş etmektir. Bebek, işin geri kalan kısmını yapar. Anne bu yapılanlara karşı ayakta kalmayı sürdürürse bebek sevginin yeni bir anlamını keşfeder ve bebeğin hayatında düşlem (fantezi veya hayal) denen yeni bir şey oluşur. Bebek sanki anneye “Seni seviyorum çünkü seni yok etmeye çalışsam da sen ayakta kalmayı başardın. Rüyalarımda ve düşlemimde seni her düşündüğümde yok ediyorum çünkü seni seviyorum.” demektedir. Anneyi bir amaç haline getiren budur. Bu anneyi bebeğin bir parçası olmayan bir dünyaya koyar ve anneyi faydalı kılar.

6 aydan büyük bir bebeği ve iki yaşına gelmiş bir çocuğu anlattığımı fark etmişsinizdir. Bu gelişim, annenin bebeğin ihtiyaçlarına müthiş bir uyum sağlama yetisiyle oluşturduğu sübjektif veya korunmuş bir dünyada yaşamaktan çocuğun gerçek dünyanın bir parçası haline gelmesindedir. Ama bu bizim, kökleri yeni doğan bebeğe kadar gelen şeyleri inkar etmemize izin vermez.