TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ 25 KASIM DÜNYA KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEME GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI
EVDE BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ!
Kadına Yönelik Şiddeti Sonlandırma Ve Militarizme Karşı Mücadele İçin Harekete Geçme Zamanı
Dünya üzerinde yaşayan tüm kadınların ve kız çocuklarının giderek artan ve hayatın her alanında maruz kaldıkları cinsiyete dayalı şiddet;kadınları ve toplumu saran sosyoekonomik koşullar, politik gelişmeler ve kültürel etkenlerle birlikte değerlendirilmelidir. Bu yıl BM 25 Kasım’dan başlayıp 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününe kadar olan 16 günlük eylem programının temasını ‘kadına yönelik şiddeti sonlandırma ve militarizme karşı mücadele için harekete geçme’ olarak belirlemiştir. Evde savaş hüküm sürerken dünyada barıştan nasıl söz edebiliriz? Bir çok kadın kendilerini rahat, huzurlu, güvende olmaları gereken yuvalarında tehlike içinde hissetmekte, zarar görmekte, incitilmekte, yaralanmakta ve hatta öldürülmektedir. Son yıllardaki savaşlarda dikkati çeken durum; savaşan güçlerin kadınları direkt olarak hedef alması, cinsel saldırı ve tecavüzlerin düşman tarafa ve düşman tarafın erkeklerine zarar verecek bir savaş yöntemi olarak kullanılmasıdır. Tecavüz bir savaş silahı haline gelmiştir ve askeri bir strateji niteliği kazanmıştır. Militarizmin kadınlar üzerine tek etkisi savaş sırasındaki cinsel şiddet değildir, aslında bundan çok daha büyük çok daha yaygın bir kötü sonucu vardır: Askeri zihniyet korku ve utancın hakim olduğu bir kültür yaratmakta ve toplumsal olduğu kadar bireysel sorunların çözümünde de şiddetin kullanılmasını meşru kılmaktadır. Böylelikle savaşın olduğu her coğrafyada aile içi şiddet de artmaktadır.
Savaşın, şiddetin bir çözüm aracı olarak yaşama geçmesinin yanı sıra pek çok üzücü yanı daha vardır. Savaş bölgelerinden kaçan milyonlarca insanın evlerini, yuvalarını, sevdiklerini, komşularını, en temel eşyalarını geride bırakarak yeni bir toprağa sığınmaları, göç etmeleri ve burada düşmanlıkla, ayrımcılıkla, aşağılanmayla karşılaşmaları ruh sağlıklarını ciddi olarak etkileyen bir sorundur. Ülkemizin hemen yanıbaşında, büyük bir şiddetle devam eden savaş nedeniyle son yıllarda ülkemize neredeyse 2 milyona yakın insanın göç ettiği bilinmektedir. Savaştan kaçan bu insanların büyük çoğunluğunu ise kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır. AFAD’ın 2014 yılında yayınladığı raporda; bu göçmen kadınların çoğunluğunun bugün neredeyse savaştan dolayı yaşanmaz hale gelen İdlip ve Halep kentlerinden geldiği, dolayısıyla savaş bitse bile dönecek yerlerinin kalmadığı, %80’inin ilköğretim ve altı düzeyde eğitim aldığı, çoğunluğunun herhangi bir mesleği olmadığı ve kamp dışında yaşayanların da son bir aydır hiçbir gelir getirici işte çalışmadıklarının tespit edildiği bildirilmektedir. Savaştan ağır şekilde etkilenmiş, evlerini yerlerini yurtlarını yitirmiş, üstelik eğitim düzeyleri düşük olan ve mesleki donanımları olmayan bu kadınların gerek kamplar içinde gerekse kamp dışında ağır bir yoksulluk içinde yaşamlarını sürdürdükleri bilinmektedir. AFAD raporunda da söz edildiği gibi bu kadınlar aile içi şiddete maruz bırakılmakta, erken yaşta evlendirilmekte ya da çok eşli evliliklere zorlanmaktadırlar. Gerek kamplarda gerek kamp dışında yaşayan kadınların %50’sinden fazlasının 18 yaş altında olması nedeniyle acilen korunması, eğitim yaşamlarına devam etmelerinin sağlanması, meslek kazandırılması ve erken yaşta evliliklerin kesin olarak önlenmesi sağlanamazsa, bu çocukların yaşamları boyunca çok daha fazla şiddete maruz kalacakları ve çok daha fazla ruhsal hastalıklara yakalanacakları, bu hastalıkların daha uzun ve şiddetli seyredeceği, hatta süreğenlik kazanacağı açıktır. Son dönemde gerçekleşen bu büyük göçün onlarca yıl boyunca ülkemizin önemli sorunlarından birisi olacağı beklenmektedir. İncinebilirliği çok yüksek olan bu gruptaki kadınların ruhsal rahatsızlıklara yakalanma oranlarının da çok yüksek olacağını gözden kaçırmamak gerekmektedir.
Bir kez daha hatırlatmak istiyoruz ki kadın ruh sağlığını etkileyen en temel iki sosyal faktör şiddete maruz kalma ve yoksulluktur. Günümüzde bütün kadınlar geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, nasıl giyineceği hatta kimle evleneceği gibi temel seçimleri kural koyucu, yasa koyucu erkekler tarafından belirlenmektedir. Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları ve erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almaları şiddete maruz kalmalarını arttırmaktadır. Ülkemizde kadınlar, işyerinde, evinde, cezaevlerinde, hastanede, okulda kısacası yaşamın her alanında şiddete maruz kalmaktadır. Kadınları çalışma ve sosyal hayatın dışına itecek ve güçsüzleştirecek girişimler kadın ruh sağlığı üzerinde yıkıcı etkilere yol açmaktadır. Kadınlarla erkeklerin eşit olmadığına inanan, bunu kışkırtan bir ortamın kadınları ikincil konuma hapsettiği, ülkemizde kadınların bedenlerini denetleme gücünü elinde bulundurmak isteyen, onları her şekilde araçsallaştıran politik müdahalelerin, kadınlara yönelik her tür şiddeti tırmandırdığını kaygıyla izlemekteyiz.
Türkiye Psikiyatri Derneği olarak, her yıl 25 Kasım’da yaptığımız gibi ülkemizde kadına yönelik şiddetin artışını ve süreğenleşmesini önleyecek en önemli sosyal politikanın cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanması olduğunun da bir kez daha altını çizmek istiyoruz. Biliyoruz ki kadına yönelik şiddetin temel nedeni, kadınları şiddet uygulayarak hizaya sokmak isteyen erkek egemen zihniyettir ve toplumsal cinsiye eşitliği her alanda sağlanamadıkça kadına yönelik şiddet türlü çeşitli şekillerde devam edecektir. Kadın örgütleri verilerine göre her gün bir çok kadının öldürüldüğü bu ülkede toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmek için eğitim, sağlık, ekonomiye katılım ve politikaya katılım konusunda kadınlar pozitif ayrımcılık içeren politikalarla güçlendirilmelidir. Dünya Ekonomik Forumu 2014 Toplumsal Cinsiyet Eşitsizlikleri Göstergesi Raporu’nda Türkiye ne yazık ki 142 ülke içinde 125. sırada yer almaktadır. Ekonomik katılım, sağlık, eğitim ve politik güçlenme alanlarındaki parametreler dikkate alınarak hazırlanan bu raporda ülkemiz sağlık ve eğitim parametrelerinde daha iyiyken, ekonomiye katılım alanında 142 ülke arasında 132. sıradadır. Kadının işgücüne katılımı açısından 2006 yılından daha geride olmamız da üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Bu nedenle bu yıl basın açıklamamızda 2 temel soruna dikkat çekmek istiyoruz.
-Kadına yönelik şiddeti azaltmanın tek yolu toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır. Muhafazakar politikalar aracılığıyla evlere kapatılan, aile içinde yer almaları beklenen, ‘evlerinin kadını’ , ‘çocuklarının annesi’ olan kadınların çok daha fazla şiddete maruz kaldığı akılda tutularak kadınların eğitim almalarının önü açılmalı, iş güç sahibi olmaları desteklenmeli, işyerlerinden, yerel yönetimlerden başlanarak kadınların söz sahibi olmalarını destekleyen politikalar geliştirilmelidir.
– Bu yıl ‘Evde Barış, Dünyada Barış!’ sloganı ülkemiz için özel önem taşımaktadır. Suriye’den gelen ve çoğunluğu her türlü şiddete maruz kalma riski yüksek bir grup olan 18 yaşın altındaki kız çocukları, kadınlar ruhsal açıdan desteklenmeli, göçmenlerin sorunları toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısıyla ele alınmalı, kadınların güçlendirilmeleri için erken yaşta yapılan evlilikleri, çok eşli evlilikleri önlemek başta olmak üzere etkin sosyal politikalar hızla yaşama sokulmalıdır.
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu adına
Prof.Dr. Ayşe Gül Yılmaz Özpolat Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın Ruh Sağlığı Çalışma Birimi