BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
İLİŞKİNİZDE SESSİZ KALAN TARAF OLMAK İŞE YARIYOR MU ?
İnsanoğlunun kalbinde samimi olmak ve birbirlerini sevmek için duyulan arzular yatar. Evlilik bu yakınlık ve sevgiye duyulan gereksinimi karşılamak için tasarlanmıştır….
Sessiz kalma, çoğu zaman, çiftler birbirleriyle konuşurken ortaya çıkar. Taraflardan biri sanki bir taş duvara dönüşmüş gibi kendini geri çeker. Genellikle karşısındakini dinleyen kişi, karşısında konuşanın söylediklerine tepki verir, ona doğru bakar, konuşanın söylediklerini izlediğini göstermek için “Evet…” ya da “Hı hı…” gibi birtakım şeyler söyler. Ancak taş duvarlaşan kişi böyle bir geri bildirim vermez ve taş gibi sessiz kalır.
Kendini açma bazılarımıza zor gelir. Birçok yetişkin, düşünce ve duygularını ifade etmenin teşvik edilmediği, aksine kınandığı evlerde büyümüştür. Bir oyuncak istemek ailenin acıklı maddi durumu üzerine bir konferans dinlemektir.
Nitelikli sohbet yalnızca anlayarak dinlemeyi değil aynı zamanda kendini açıklamayı da gerektir. Eşlerden biri “eşim keşke konuşsaydı, ne düşündüğünü ne hissettiğini hiç bilmiyorum” dediğindeaslında yakınlık kurma çabasındadır.
Hiçbirimiz duygularımızdan kopmuş değiliz. Fakat iletişime geçerken kişiliklerimizden etkilenerek bloke olabiliriz.
“Bir sorun mu var neden bu gece konuşmuyorsun?” dediğinizde, yanıtı “Hiçbir sorun yok. Bir sorun olduğunu düşünmene neden olan nedir?” olacaktır. Bu son derece dürüst bir yanıttır. Bu kişiler, genelde “yansız” davranmaya çalıştıklarını ve işlerin daha da kötüye gitmesini engellemeye çalıştıklarını söylerler. Ancak böyle davranmanın, karşısındakini onaylamadığını gösterdiğini, araya bir soğukluk girmesine yol açtığını ve bu davranışın, kendini beğenmişliğin bir dışavurumu şeklinde algılandığını fark etmezler.
Tepkisiz birine karşı konuşmak insanı son derece kızdırır. Çoğu sessiz kalan kişi, eşi kendisine kızdığında hiç tepki göstermez; kendi kendine homurdanır ya da hemen konuyu değiştirirler.
Ancak her nasıl olursa olsun, verilen ileti benzerdir: “Kendimi geriye çekiyorum, seninle anlamlı herhangi bir etkileşime girmek istemiyorum.” Bir çatışma doğduğunda, eşlerden biri iletişime girmekten kaçarsa, evliliği yoluna koymak zorlaşır. Sizin ya da eşinizin taş duvarlaşmaya eğilim gösterdiğinizi düşünüyorsanız, bir anlaşmazlık ya da uzlaşmazlılıktan sonra aşağıdaki ölçeği uygulamalısınız. Hem siz bu ölçeği uygulamalısınız, hem de eşiniz. Eşiniz uygulamak istemezse ikinci bir kez uygulamanızda o olsaydı nasıl yanıt verirdi, bunu göz önünde bulundurarak bütün soruları yeniden yanıtlayın.
“TAŞDUVARLAŞMA” ÖLÇEĞİ (Gottman)
Bu ölçek, evlilik içi çatışmalarda taş duvarlaşmaya eğilim gösterip göstermediğinizi ölçmek içindir. Her bir yargı için genelde katılıp katılmadığınıza bağlı olarak “evet” ya da “hayır” yanıtı verin.
- Eşim yakınınca zırvalamalarından kaçıp kurtulma isteği duydum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Gerçekten ne hissettiğimi söylememek için kendimi tutmak zorundayım diye hissettim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- “Büyük bir kavgadan kaçmak için en doğru olanı geri çekilmek” diye düşündüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Sakinleşmeye çalışmak için geri çekildim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Ne zaman büyük bir kavga olsa, çekip gitmek isterim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin çok olumsuz olduğu zamanlarda, en iyisinin hiç tepki göstermemek olduğunu düşünürüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Duygularım incineceğine, kendimi geri çekmeyi yeğlerim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Kimi zaman, geri çekilmenin en iyi çözüm olduğunu düşünürüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Küçük konuların nasıl olup da birden büyüdüğüne şaşırdım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin duyguları denetimi dışına çıkmış gibi görünmeye başlayınca kendimi geri çektim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- “Böyle davranılmasını kaldırmak zorunda değilim” diye düşündüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yaşanan çatışma sırasında yangına körükle gidecek değildim, yalnızca oturdum ve bekledim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Tartışmalarımızın akılcı bir çizginin dışına çıkmasından tiksiniyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
Değerlendirme: Dört maddeye ya da daha çoğuna “evet” yanıtı vermişseniz, büyük bir olasılıkla taş duvarlaşan biri olmaya adaysınız demektir.
İhtiyacımız olan sevgi, özgüven, değerli hissetmektir. Eğer eşiniz tarafından sevildiğinizi hissederseniz, sevdiğinizin size bir zarar vermeyeceğini bilerek rahatlayabilirsiniz. Onun yanında kendinizi güvende hissedebilirsiniz.
Yaşamın başka alanlarında hasetle karşılaşabilirsiniz. İşinizde birçok belirsizlikle yüzyüze gelebilirsiniz. Özgüven duygunuz eşinizin sizi sevdiği gerçeğiyle beslenir. “Eğer o beni seviyorsa, ben sevilmeye değer olmalıyım. Annem ve babam bana, kendi değerim konusunda olumsuz ve karışık mesajlar vermiş olabilirler.”
Olgun aşk ilişkisi, iyi bir iletişim, geçmiş travmalarımızın onarılmasında en etkili terapi olabilir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
facebook.com/antalyaterapipsikiyatri
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
İLİŞKİNİZDE AŞIRI SAVUNMACI OLABİLİR MİSİNİZ?
Bugüne kadar kimsenin ölüm döşeğindeyken, “Keşke işime biraz daha fazla zaman ayırabilseydim…” dediği görülmemiştir.
Rob Parsons
İlişkilerdeki çatışmalar hem tehlike hem de fırsattır. Bir çatışma yaşayan çiftler kendilerine” Bu bana ne öğretti? Ben nasıl bir hata yaptım da böyle bir çatışma oldu? Çatışmanın tekrarlamaması için ne yapmalıyım?” gibi sorular sorarak olayı analiz ederlerse krizi fırsata dönüştürebilirler. Çatışmalardan ders almaya yönelik yaklaşımlar evlilikler için faydalıdır.
İnsanların genellikle kullandıkları evrensel iletişim kalıpları vardır. Bir tehdit hisseden kişi, zayıflıklarını açığa çıkarmamak için bazı yöntemlere başvurabilir:
Farkında olalım ya da olmayalım, beden dilimiz özdeğer duygularımızı yansıtır. Özdeğerimiz sorgulanıyorsa, bedenlerimiz bunu fiziksel olarak dışa vurur. Bunu düşünerek, insanların iletişim anlarında karşı tarafın rahatlıkla gözlemlediği ama kendisinin farkına varamadığı bazı belli bedensel duruşları vardır.
Suçlayıcı davranışların karşısında genellikle savunucu davranışlar yer alır. Kendini aşırı savunmanın belirtilerinden biri özürler bulmaktır. Elinizde olmayan nedenlerden ötürü öyle davrandığınızı söyleyerek işin içinden çıkmak istiyorsanız, sorunu kendi dışınızda arıyorsunuz demektir. Sözgelimi, akşam yemeğine hep geç kaldığı anımsatılınca, trafiğin yoğunluğu bir özür olarak getirilebilir. Oysa vurgulanmak istenen “HEP” geç kalınması olduğu gibi, başka bir yoldan gelme ya da daha erken yola çıkma seçeneklerini de söz konusu olabilir.
Kendini aşırı savunma belirtilerinden bir diğeri, eşinin duygu ve düşüncelerini öngörmeye kalkıp, bunlara olumsuz birtakım yüklemlerde bulunarak savunucu tepki göstermektir. Oysa sağlıklı bir iletişim, yanlış anlamaya yol açabilecek birçok konuyu açıklığa kavuşturabilir.
Kendini aşırı savunmanın bir diğer belirtisi, yakınmaya, hemen karşı yakınmayla karşılık vermektir. Oysa, karşısındaki kişinin ne söylemeye çalıştığını anlayarak yaklaşmak, daha çözüm odaklı bir yaklaşım olacaktır. Bunun daha ileri bir biçimi, getirilen yakınmaya karşılık, konuyla hiç ilgisi olmayan herhangi başka bir konuyu yakınarak gündeme getirmektir. Böyle bir yaklaşım, iletişimi iyiden iyiye çıkmaza sokar.
Kendini aşırı savunmanın bir diğer belirtisi “evet-ama’cılıktır. “Evet-ama” deyişleri karşısındakine katılmayla başlar, katılmamakla sonlanır. Sözgelimi, kişi eşine “Söz vermiştin, geçen hafta evin bütün faturalarını yatıracaktın” der, “Evet, söz vermiştim ama başka işlerim çıktı” diye yanıt alır.
Diğer bir aşırı savunma belirtisi, kendini yineleyip durmaktır. Kişinin kendi bakış açısını başka yollarla yeniden ortaya koyması ya da karşısındakinin sorularını göz önünde bulundurarak doğru karşılıklar vermek yerine, kendisini yineleyip durmasıdır. Benzer söylemle yeterince bastırırsa, bir de sesini yükseltirse baskı kurabileceğini düşünür.
Kendini aşırı savunmanın son bir belirtisi söylenip sızlanmaktır. Burada, ne söylendiği değil, nasıl söylendiği önem kazanır. Burada, çocukça, yüksek perdeden, daha çok burundan gelen bir ses tonuyla, cümlenin sonuna doğru bir sesleme (heceye) vurgu yaparak konuşulur. Sözgelimi, “Ben hiç dışarı çıkarmıyorsuuun!”, “Hiç beni dinlemiyorsuuun!”, “Benim bunda ne suçum var?!..” denir.
Kendini aşırı savunma, vücut dilinde yalancı bir gülümsemeyle (ağız kenarları yükselir, ancak gözlerde bir değişiklik olmaz), sanki bir yumruktan kaçıyormuş gibi, bir yandan, diğer bir yana dönmeyle, kollarını göğsünde kavuşturma gibi yollarla gösterilir.
Kendini aşırı savunmanın getirdiği başlıca sorun, iletişimin engellenmesidir. Eşler birbirlerinin gerçek bakış açılarını anlamak yerine kendilerini savunmaya odaklanırlar ve bunun için çaba ve zaman harcarlar. Böylece bir çözüm bulunamaz, çatışma daha da büyür ve etkileşim, saldırı ve karşı saldırı ile sürer gider.
Kendinizin ya da eşinizin aşırı savunucu olup olmadığını belirlemek için, özellikle bir anlaşmazlık ya da uzlaşmazlıktan sonra aşağıdaki ölçeri uygulayabilirsiniz. Hem siz bu ölçeri uygulamalısınız, hem de eşiniz. Eşiniz uygulamak istemezse, ikinci bir kez uygulamanızda, o olsaydı nasıl yanıt verirdi, bunu göz önünde bulundurarak bütün soruları yeniden yanıtlayın.
“KENDİNİ AŞIRI SAVUNMA” ÖLÇEĞİ (Gottman)
Bu ölçek, eşiniz bir konuyu gündeme getirdiğinde, aşırı savunucu bir tutum takınıp takınmadığınızı ölçmek içindir. Bir anlaşmazlık ya da uzlaşmazlığınızdan sonraki gerçek duygu, düşünce ve davranışlarınızı anımsamaya çalışın. Kendinize karşı dürüst olmanız çok önemlidir. Her bir yargı için, genelde katılıp katılmadığınıza bağlı olarak “evet” ya da “hayır” yanıtı verin.
- Eşim yakınınca, haksız yere dırdır ettiği düşüncesine kapıldım
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yanlış anlaşıldığım hissine kapıldım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yaptığım olumlu şeylerin değerinin bilinmediği duygusu içindeyim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yolunda gitmeyen şeylerden büyük ölçüde ben sorumlu değildim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Suçlanmaktan kurtulmak için, sorunun neden ve nasıl ortaya çıktığını açıklamak zorundaydım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim olumsuzlaşınca, bana karşı haksız yere saldırıda bulunduğu duygusuna kapıldım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim yakınınca, benim de ona söyleyecek bir sürü yakınmam olduğunu anladım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin olumsuzlukları çok fazla, çok yoğun ve çok mantıksızdı.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim çok alıngandı, duyguları çok kolay incindi.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin yakınmalarında gerçeklik payı var, ancak bütün gerçek bu değil.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim yakındığında, “Bu suçlamalar karşısında ben suçsuzum” diye düşündüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim yakındığında, saldırılarını savuşturmak zorundayım düşüncesine kapıldım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Benimle ilgili gerçek olmayan yakınmaları yadsımak (inkâr etmek) zorunda olduğum düşüncesine kapıldım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin yakınmalarını dinlerken, benim yakınmalarıma hiç ilgi göstermediği düşüncesine kapıldım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin sorunlara bakış açısı çok benmerkezciydi. SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- “Ne söylersen söyle, gereken karşılığı alırsın” (“İstediğini söyleyen, istemediğini duyar”) diye düşündüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim yakınırken, kendimi koruyacak yollar bulmaya çalıştım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim yakınırken, benim kendi durumumu yeniden açıklayacak bir yol bulmaya çalıştım
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim yakınırken, benim kendi durumum gerçekten anlaşılabilmiş olsaydı, bütün bu konuşmalar olmazdı, diye düşündüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin tek yapabildiği, benim yanlışımı bulmak gibi görünüyor. SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Kimi zaman, eşim, elinde sopayla üzerime yürüyor gibi gelir. SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Sert bir tartışma sırasında nasıl dengiyle karşılık veririm (misilleme yapanım) diye düşünüp dururum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
Değerlendirme: Yedi maddeye ya da daha çoğuna “evet” yanıtı vermişseniz, büyük bir olasılıkla kendini aşırı savunan birisiniz ya da böyle biri olmaya adaysınız demektir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
facebook.com/antalyaterapipsikiyatri
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
İLİŞKİDE AŞAĞILAMA VE SAYGI DUYMAMA
Eşlerin ilişkisi, iki kişinin ilişkilerini sürdürme anlaşması yapmış olduğu bir zeminde ele alınabilir. Eşler sıklıkla bir arada yaşar ve cinsel ilişkide bulunurlar. Pek çok eş ilişkisi, evlilikle sosyal açıdan onay almıştır. Batı toplumlarında ayrılık ve boşanma oranları hızla artmıştır. Eşlerden birinin beklenmeyen ani boşanma kararı akut bir ilişki krizine yol açarak profesyonel yardım arama davranışını doğurur. Sosyologlar, kadın ekonomik ve ruhsal bağımlılığının boşanma oranıyla ilişkili olduğunu göstermişlerdir. Bu durumun açıklanması ise ekonomik sebeplerle zorlanmadıkça kadınların mutsuz bir evliliği sürdürme isteklerinin daha az olduğu şeklindedir. Ancak hala pek çok kadın için boşanma ciddi ekonomik bedeller içermektedir.
Gözlemsel yöntemlerin kullanıldığı bir araştırmada boşanma ya da ayrılmanın ipuçları, ELEŞTİRİCİ OLMAK, KÜÇÜMSEYİCİ SAYGISIZ DAVRANIŞ, SAVUNMACI BİR TUTUM TAKINMAK VE İLETİŞİMSİZLİK olarak belirlenmiştir.
Bu tutumlar içinde tek başına değerlendirildiğinde en belirleyici olan tutum özellikle de kadının küçümseyici-saygısız davranışlardır. Genellikle cinsiyetle ilgili farklılıklar gözlenmektedir, kadınlar daha eleştirici olurken erkekler daha çok iletişimsizlik sergilerler. Etkileşimin bir dizi birbirini izleyen davranış örüntücüsünden oluştuğu, yakınma ve eleştirinin küçümseyici saygısız tutuma yol açtığı, bunun da daha sonra savunmacı tutuma, en sonunda da iletişimsizliğe dönüştüğü düşünülmektedir. Karşılaştıracak kadar veri olmasa da benzer tutumların eşcinsel ilişkilerinde de olduğu düşünülebilir.
Farklılıkların abartılması ve duyguların karmaşıklığı gibi doğal etkileşim örüntüleri de göreceli ufak sorunlara yol açıp işlevselliği bozabilir. Eşler arası küçük farlılıklar örneğin cinsel arzu farklılıkları kendiliğinden alevlenebilir. Daha çok cinsel istek duyan eş, seksi başlatan tek taraf halini alabilir ve diğerinin cinselliğe hazır olup olmadığına odaklanabilirken, bu arada diğeri de seksten kaçma tutumu geliştirip diğerinin cinsel saldırgan davranışlarına odaklanabilir. Bir diğerinin cinsel arzu durumunu anlayamaması, kişinin kendi gerçek istek durumunu fark edememesine yol açar, bir kişi sürekli istiyor, diğeri hiçbir zaman istemiyor gibi görünüyor. Zıtlaşmada ise bir konudaki duyguları karışık olan eşler birbirinin tersi kutuplarda yer alırlar. İçsel bir çatışma ilişkiye yansıtılır. Çocuk sahibi olma konusunda eşlerin karmaşık düşüncelerinin kutuplaşması kronik duygusal çatışmalara yol açabilir.
Pek çok eş bir diğerinden düzenli olarak sözlerini kanıtlamasını ister. Bu durum kişilerin endişelerinden ya da ilişkideki güç dengesinin durumundan kaynaklanabilir. İlişkisine daha çok bağlılık duyan kişi boşanma tehditleri karşısında kendisini daha güçsüz hissedebilir. Saldırgan tutumlar, bağımlılığını inkar etme ve güç kullanma çabası sonucunda ortaya çıkabilir. Yakın eş tarafından reddedilmek, geçmişte yaşanan travmatik deneyimleri anımsatarak dürtüsel özkıyım girişimlerine veya eşe karşı saldırgan tutumlara yol açabilir. İlişkisine daha çok bağımlılık duyan kişi boşanma tehditleri karşısında kendisini daha güçsüz hissedebilir.
Eşle ilişkili sorunlarında özel önem arz eden bir konu tutkulu aşktır; bu durum, kişinin aşık olduğu kişiye karşı duygusal bağımlılığının olduğu bir durum olarak tanımlanır semptomları o kişiyle sürekli meşguliyet, duygularına karşılık vermesi için yoğun istek duyma, o kişiyi idealize etme ve hiçbir umut olmadığı zaman bile nedensizce ümit beslemedir. Aşık olma her yaşta olabilir ve tüm kültürlerde tanımlanmıştır. Karşılıksız aşk; depresyon ve özkıyım davranışlarına yol açabilir. Bir kişinin esas ilişkideki sorunlar, kişinin başka birisine aşık olma riskini doğurur.
Şiddet ilişki sorunlarıyla ilişkili olabilir. Eşe şiddet uygulama kişinin bireysel dürtü kontrol sorunlarını, toplumsal ilişkilerinin bozukluğunu ve sıklıkla alkol veya başka madde bağımlılığını gösterir. Eşe şiddet uygulama tüm toplumsal sınıflarda ve sosyoekonomik düzeylerde gözlenmektedir. Kadına uygulanan şiddet açısından gebelik riskli bir dönemdir. Şiddette maruz kalma sıklıkla depresyon ve öğrenilmiş çaresizlikle sonuçlanır. Hasta şiddete maruz kaldığını saklayabilir ancak klinisyenler eşin kötüye kullanımı olasılığı açısından tetikte olmalıdır.
Eşle ilişkili sorunlarını gözlemleyen psikiyaristler, hastanın durumunun, ilişkiden mi, yoksa mental hastalıktan mı kaynaklandığını değerlendirmelidir. Mental bozukluklar, bekarlarda, hiç evlenmemiş, dul, ayrı yaşayan ya da boşanmış kişilerde, evlilere göre daha sıktır. Klinisyenler tanı koyarken gelişimsel, cinsel, iş ve ilişki öykülerini, iyice incelemelidirler. Evlilik, eşlerin belirli bir düzeyde uyumunu gerektirir. Sorunlu bir evlilikte terapist eşlerin sorunlarını çözme ve çocuk bakımı konusundaki tutumları, birbirlerinin akrabalarıyla olan ilişkileri, sosyal yaşamları ekonomik durumları ele alış biçimi ve cinsel tutumları, konusunda iletişimlerini arttırmak yönünde cesaretlendirici olmalıdır. Bir çocuğun doğumu, düşük ya da kürtaj,ekonomik stresler, taşınma, hastalıklar büyük iş değişiklikleri ve evlilik içindeki rollerde belirgin bir değişikliğe yol açabilecek herhangi bir sorun ilişkilerde stresli bir döneme yol açabilir. Çocukların hastalanması evliliklerdeki en büyük sorunları doğurur ve bir çocuğun hastalık ya da kazayla kaybı sıklıkla boşanmayla sonuçlanır. Cinsel tatminsizlikler pek çok evlilikte söz konusu olsa da yaşam boyu süren anorgazmi ya da sertleşme sorunu sıklıkla sorun olarak karşımıza çıkar.
Eşler, farklar kültürlerden geliyorlarsa ve farklı değerler sisteminde yetiştirilmişlerse, evlilikteki rolleriyle ilgili beklentileri konusunda sorunlar yaşarlar. Örneğin düşük sosyoekonomik sınıftan kişiler, çocukları disipline sokma aracı olarak dayağı kabul edebilirler. Orta sınıftaki insanlar aile hakkındaki kararları ortaklaşa vermek isterler ancak son sözü kocanın söylemesi beklenir ve çocuklarının disiplinini konuşarak sağlamayı tercih ederler.
Evlilik terapisinde olduğu gibi, terapist, eşlerle birlikte, çiftin ilişkisini iyice incelediğinde değerler çatışması, yeni rollere uyum, kötü iletişim gibi sorunlara en iyi çözümler bulunur.
Evlilikleri zora sokan etkenlerden birisi AŞAĞILAMAdır. Kişi, eşine küçültücü sözler söyler ya da aşağılayıcı, küçük düşürücü davranışlarda bulunur, eşinin onurunu kırar.
- EŞİNE AD TAKMA; kişinin eşine ‘’aptal, ayı, kazma, şişman, tombul, şişko, aptal, salak, çirkin’’ gibi birtakım adlar taktığı olur.
- DÜŞMANCA TAKILMALAR; Kişi herkesin önünde küçük düşürecek bir biçimde eşine takılır ya da ona şaka yapar.
- İNCEDEN İNCEYE ALAY ETME; Kişi, eşinin sözlerini ya da davranışlarını küçümseyerek eğlence konusu yapar, dolayısıyla ona bir saygısının olmadığını gösterir.
Sözgelimi eşine ‘’Sen benim için önemlisin’’ dediğinde, diğer eş alaycı biçimde ‘’Ne demezsin! Ben senin için çoook önemliyim!…” diye yanıt verir.
Kişi vücut dili ile de eşini aşağıladığını gösterebilir. Dudak bükmek, gözlerini yuvarlamak, gözlerini sağa sola oynatmak, kaşlarını çatmak, alaycı bir bakış, kişinin eşini aşağıladığının belirtileridir.
Eşinizin ya da kendinizin aşağılamada bulunup bulunmadığını saptamak için, bir konuda ters düştükten, bir anlaşmazlıktan ya da bir uyuşmazlıktan sonra aşağıdaki ölçerleri kullanabilirsiniz.
“AŞAĞILAMA VE SAYGI DUYMAMA?” ÖLÇEĞİ (Gottman)
Her bir yargı için genelde katılıp katılmadığınıza bağlı olarak ‘’evet’’ yada ‘’hayır’’ yanıtı verin.
1. Bir konuyu tartışırken, eşimin beğendiğim bir yönü aklıma bile gelmez.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Kızdığımda, eşimin kişiliğinde çok çarpıcı birtakım bozukluklar olduğunu görürüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
3. Eşimin yaptığı birtakım şeylere hiç saygı duymam.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
4. Özel bir durumda eşimin yetersiz kaldığı alanları göstermeye çalıştım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
5. Eşimin nitelikleriyle övünmekte zorlandığımı gördüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
6. Tartışmamız sırasında kendimi, eşimi küçük düşürmeye çalışırken buldum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
7. Eşimin olayları ele alış biçiminde çok saygı duyulacak bir şey yok.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
8. Eşim zaman zaman oldukça küstah olabiliyor.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
9. Eşim olumsuzlaşınca, ona karşılık, içimden onun onurunu kıracak birtakım şeyler söylemek geçiyor.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
10. Eşim, zaman zaman çok kendini beğenmiş olabiliyor.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
11. Eşim, uzlaşmama konusunda çok direngen davrandı, çok ayak diredi (inatlaştı)
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
12. Eşim bana kızınca, olayı tersine çevirip, karşı saldırıda bulunmak geldi içimden.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
13. Eşimin davranışlarının çok aptalca olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
14. Eşime katılmadığımda onun bakış açısını yakalamak benim için çok zor olur. SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
15. Herhangi bir konuyu tartışırken eşime saygı duyduğum pek görülmez.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Bütün bu olumsuzluklardan artık bıktım usandım.
SİZ: Evet EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin, tutumlarından iğrendim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim, zaman zaman oldukça aptal olabiliyor.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin davranışlarını onaylamıyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim, zaman zaman beceriksiz ve yersiz davranabiliyor.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Öyle yetersiz olunca, eşime saygı göstermek benim için zor oldu.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim bana kızınca, bu evlilikte düş kırıklığına uğradım şeyler geliyor aklıma.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim çok bencil olabiliyor.
SİZ:Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim olumsuz bir şey söyleyince, gücenip darılmayı çoğu zaman kendime bir hak olarak görüyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Bana karşı haksız davranıldığında, karşılığını verecek yollar aramaya başlıyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin belirgin bir yanlışını görünce, olumlu niteliklerini artık görmez oluyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
Değerlendirme; Yedi maddeden çoğuna evet yanıtı vermişseniz, büyük bir olasılıkla aşağılıyor ya da aşağılamalarda bulunmaya adaysınız demektir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
facebook.com/antalyaterapipsikiyatri
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
İLİŞKİNİZDE AŞIRI ELEŞTİREL MİSİNİZ?
“Hiç bir şey yaşamın fırtınalarını yok eden sevgiden daha güzel değildir”
Jerome Klalpka Jerome
Eşler, kaçınılmaz olan çatışmaları çözebildikleri için evlilikleri ayakta kalabilir. Aranızda bir anlaşmazlık çıkıp da, sinirler gerilince ilişkiyi düzeltmek için atılan her adım işleri iyice bozabilir. Anlaşmazlıklar eşleri seçim yapmak zorunda bırakır. Kimin daha güçlü olduğunu belirleyen bir tür savaş olduğu için eşlerin her biri diğeri üzerinde güç kullanmaya iter.
Aşağıdaki tartışma stratejilerini siz de kulanıyor musunuz?
- SUÇLAMAK ;hatanın kime ait olduğunu anlamaya çalışmak
- KARŞILIK VERMEK; berabere gelmeye çalışmak
- CEZALANDIRMAK; duygularınızı inciten eşinizi cazalandırmaya çalışmak
- AŞAĞILAMAK;ne kadar incindiğinizi belirtirken eşinizin utanması ya da suçluluk duymasını sağlamak
Evlilikleri zora sokan birtakım etkenler vardır: Bunlardan birincisi eleştirmedir. Eleştirmede, özgül bir davranıştan çok, karşıdaki kişinin kişiliğine, suçlayarak saldırıda bulunur:
‘’Beni umursadığın yok’’,
‘’Hep kendi istediklerin olsun istiyorsun’’,
‘’İşin gücün başkalarının yanlışlarını bulmak’’ gibi söylemlerde aşırı genelleme eğilimi vardır.
Misilleme yapmak, aslında eşinizin incinmesine ve onun da sizden intikam almaya çalışmasına yol açar. İnsanlar kendilerini kötü hissettikleri zaman daha olumlu değil, daha olumsuz davranırlar; eşiniz de bu kuralın dışında değildir…
Ancak, kim kimi yenerse, birbirinize karşı olduğunuz zaman ortak gücünüzü yitirmeye başlarsınız. Biz olmaktan uzaklaşırsınız. Birbirinizin yaşamını zenginleştirmek yerine birbirinizi yaralar ve geçici olarak biriniz kendisini diğerinizden daha güçlü hissetse de, hem ortak gücünüz, hem de aranızdaki sevgi zamanla azalır. Oysa, kazanmakta bir seçimdir… Tartışmaya başlar başlamaz bazen ara verebilir, bazen de uzlaşmadan biten tartışmalar yaşayabilirsiniz. Sakinleştikten sonra, dönüp sorunu tekrar konuştuğunuzda birbirinizi işitmeniz daha olasıdır. Tartışmanızın bu ikinci kopyasında hem daha dikkatle dinlemeye hem de eşinizin söylediklerini anladığınızdan emin olduğunuza dikkat etmeniz gerekir. Birbirinizi gerçekten işittiğiniz zaman , her ikiniz de kendinizi çok daha iyi hissedebilirsiniz.
‘’AŞIRI ELEŞTİRİCİ MİSİNİZ?’’ÖLÇERİ(Gottman)
Bu ölçer, sizi rahatsız eden şeylere nasıl konuştuğunuza odaklanmıştır. Olanaklı olursa, bu ölçeri, eşinizle tartıştıktan ya da bir konuda ters düştükten sonra uygulayın ya da yaptığınız son tartışmayı gözünüzün önüne getirin. O tartışmayı bütün ayrıntılarıyla anımsamaya çalışın. Tartışmayı başlatan neydi? Her biriniz ne söyledi? Tartışma sonlandıktan sonra ne hissettiniz? Daha sonra, tartışmayı yeni sonlandırmış gibi aşağıdaki soruları yanıtlayın. Hem siz bu ölçeri uygulamalısınız, hem de eşiniz. Eşiniz uygulamak istemezse, ikinci bir kez uygulamanızda, o olsaydı nasıl yanıt verirdi, bunu göz önünde bulundurarak bütün soruları yeniden yanıtlayın.
Bu Tartışmanızda;
- Kimin yanlışı (hatalı) olduğunun belirlenmesinin çok önemli olduğunu
Düşündüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Bütün yakınmalarımı dile getirmemin sanki bir görevimmiş gibi olduğunu
gördüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınmamın bir bölümünde, eşimin kişiliğini çözümlemeye ve tutumlarını
görmeye çalıştım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Çok kırıldığımı ve incindiğimi hissedene dek hiç yakınmadım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Tek bir durum ya da davranışla sınırlı kalacağıma, genel birtakım çıkarımlarda bulunmaya çalıştım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Beni rahatsız eden özgül birtakım davranışlarını tartışmanın yanı sıra eşimin kişiliğini de çözümledim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınmaya başlamadan önce sorunların çoğalmasına izin verdim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınmalarımı hiç süzgeçten geçirmedim. Tüm gücümle bunları bilmesini sağladım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınırken yaşadığım duygular çok yoğun ve güçlüydü.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- İçimi boşaltana dek yakındım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınmalarımı yüksüz (tarafsız) biçimde anlatamadım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yanlış olduğunu düşündüklerimi söylerken çok aklı başında olmaya çalışmadım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınırken patlayacakmışım gibi hissediyordum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınırken, eşimin bütün yanlışlarını ortaya döktüm.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Bir kez konuşmaya başlayınca, kimse beni durduramazdı.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Öncelikle bu konuları gönderme getirme zorunda olmaktan ötürü içerledim.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınırken, kullandığım özensiz sözcüklerden ötürü üzülüyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Ne zaman bir sorunu gündeme getirsem, temelde haklı olduğumu bilirim.
- SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Ne zaman bir sorunu gündeme getirsem, amacım, eşimin, benim ne denli haklı olduğumu görmesidir.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Yakınırken ‘’Sen her zaman ‘’ ya da ‘’Sen hiçbir zaman’’ gibi deyişler kullandım.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
DEĞERLENDİRME; Yedi maddeden daha çoğuna ‘’evet’’ yanıtı vermişseniz, büyük bir olasılıkla aşırı eleştiricisiniz ya da aşırı eleştirici olmaya adaysınız demektir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
facebook.com/antalyaterapipsikiyatri
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
İLİŞKİMDE ÇATIŞMALI MIYIM YADA SUSMALIMIYIM?
Anlaşmazlık yaşamayan tek bir evli çift bile yoktur. Bunun da aşikar sebebi hepimizin tek başına bir birey olmasıdır. Ben olarak hepimizin farklı istekleri vardır, sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyler farklıdır, bizi sinir eden ve memnun edenler de benzemeyebilir.
Çiftlerden biri televizyon izlerken rahatladığını ve çok fazla öğrenebilecekleri olduğunu ifade edebilir. Diğeri: “ İnsan neden kitap okuyup bir şeyler öğrenmek varken televizyon izler? Televizyondan kim bir şeyler öğrenebilmiş bu hayatta?” diyebilir. Böylece flört ederken sorun olabileceğini düşünmediğiniz konular evliliğinizde zaman zaman şiddetli bir tartışma olarak patlak veren “hassas bir konu” haline gelmiştir. Evlilikte yıllar geçtikçe daha da fazla hassas konu keşfedebilirsiniz.
Evlilikte anlaşmazlıklar yaşayabileceğimiz gerçeğini kabul ederek başlamalıyız… Anlaşmazlıklar yanlış insanla evlendiğinize dair birer işaret değildir. Size insan olduğunuzu hatırlatır. Kimi zaman karşınızdakinin mantığı sizin mantığınıza sığmaz, duyguları ise size ayna tutmaz. Hayat hakkında düşüncelerimiz ve algılarımız; aile yapımız, geçmişimiz, değerlerimiz ve kişiliğimizden etkilenir.
Küçük de olsa büyük de; anlaşmazlıklar bir akşamı, haftayı, ayı ya da bir ömrü mahvetme potansiyeline sahiptir. Öte yandan anlaşmazlıklar birbirimizi nasıl seveceğimizi, destekleyeceğimizi ve yüreklendireceğimizi de öğretebiliyorlar bize.
Eşler, kaçınılmaz olan çatışmaları çözebildikleri zaman evlilikleri ayakta kalır. Birçok çift, hiç kavga etmemeyi uyumlu evliliğin bir göstergesi olarak görür. Oysa ancak uyuşmazlık ortaya çıkıp, ardından bir uzlaşma sağlanınca, insanlar ilişkileri içinde kendi kendilerini geliştirebilirler.
Yapılan çalışmalarda, sağlam temellere oturmuş evliliklerde, birlikte geçirilen olumlu zamanların ya da olumlu yaşantıların, olumsuz zamanlardan ya da olumsuz yaşantılardan en az beş kat daha çok olduğu bulunmuştur. Diğer bir deyişle, eşler arasında yaşanan olumlu duygular ve olumlu etkileşim, olumsuz olanlardan en az beş kat daha çoksa, söz konusu evliliğin oturmuş olduğu söylenebilir.
Evliliğin olumlu yönlerini artırabilmek için öncelikle yapılması gerekenler şunlardır:
İlgi Gösterin; Eşinizin ne söylediğiyle gerçekten ilgilenin. Gerçekten dinlediğinizi ve etkileşime katıldığınızı gösterin.
Sevgi Gösterin; Dokunarak, elini tutarak, geçmişte yaşanan güzel bir anı anımsatarak, dayanışmanızı vurgulayarak (sözgelimi, ‘’Bu senin sorunun değil, her ikimizin ortak sorunu’’ diyerek) ya da düşünceli bir davranışta bulunarak sevginizi gösterebileceğiniz gibi çok sevdiğinizi açıkça da söyleyebilirsiniz.
Umrunuzda Olduğunu Gösterin: Küçük küçük düşünceli davranışlar evliliğinize olumlu bir hava getirir.
Beğendiğinizi Gösterin(Takdir Edin); Birlikte geçirdiğiniz güzel bir zamanı anımsatarak, ona olan düşkünlüğünüzü göstererek, olumlu bir hava yaratabilirsiniz. Onun görüş, öneri ya da çözüm yollarına katılmak da beğendiğinizi göstermenin bir yoludur. Birbirinizde güzel bir yön bulduğunuz her an, ilişkinizi güçlendiriyorsunuz demektir.
Kaygılandığınızı Gösterin; Eşiniz, bir sıkıntısından ya da bir zorluğundan söz ederken kaygılandığınızı gösterin. Çaresiz ya da çökkün olduğunu hissettirdiğinde ona destek olun. Sizin söylediğiniz ya da yaptığınız bir şeyden ötürü kırılmışsa, savunucu bir tutum takınmaktansa, ‘’Seni incittiğim için üzgünüm’’ demek daha yapıcı olur.
Eşduyum Sağlamaya(Empati Yapmaya)Çalışın; Ne hissettiğini gerçekten anladığınızı gösterin. Ancak, yalnızca, ‘’Ne hissettiğini gerçekten anlıyorum’’ demeniz yetmez, bunu hissederek göstermeniz gerekir. Bunu yüz ifadenizle gösterebileceğiniz gibi, uygun bir geri bildirimde bulunarak da gösterebilirsiniz. Sözgelimi, ‘’Öyle söylemesi seni çok üzmüş olmalı’’ diyerek yaşadığı duyguyu anladığınızı dışa vurabilirsiniz.
Kabullenin; Eşiniz, sizin katılmadığınız bir şey söylüyor bile olsa, söylediklerinin önemli olduğunu, bir anlamının olduğunu ve bunlara saygı gösterdiğinizi bilmesini sağlayın. O konuşurken dinlediğinizi göstermek, söylediklerinin sizin için bir anlamının oluğunu ve dinlemeyi sürdürmeye istekli olduğunuzu gösterir. Ayrıca sergilediği duyguları da kabullendiğinizi gösterir. Katılmasanız bile, onun bakış açısını anladığınızı gösteren özetleyici bir cümleden kabul gösterdiğiniz anlaşılacaktır.
Eğlendirici Olun; Yalnızca sizin paylaştığınız, size özel birtakım şakalarınızın olması birlikteliğinizi besler. Yalnızca eğlenmek ya da gülmekle kalmaz, birbirinize yakınlaşmış olursunuz.
Sevincinizi Paylaşın; İyi duygular içinde olduğunuz zaman, sevinç ya da çoşku duyduğunuz zaman, bunu eşinizle paylaşın. Belki bunlardan birçoğunu kendiliğinden yapıyorsunuzdur. Ancak yukarıda sayılanların evliliğe olumlu bir hava getireceğini hiç unutmamak gerekir. Her şey yolunda giderken bunları yapmak iyidir, ancak özellikle çalkantılı dönemlerde bunları özellikle yapmaya özen göstermek gerekir.
‘’EVLİLİĞİNİZDE YETERLİ SEVGİ VE SAYGI VAR MI?’’ ÖLÇEĞİ
Aşağıdaki yargılardan her birine katılıp katılmadığınıza bağlı olarak ‘’evet’’ ya da ‘’hayır’’ yanıtı verin. Bu ölçeri, yanıtlaması için eşinize de verebilir ya da onun adına kendiniz yeniden yanıtlayabilirsiniz.
- Eşim benim düşüncelerimi de sorar, benim görüşlerime de başvurur.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim benim duygularımı umursar.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Çok sık göz ardı edilmem, bana karşı çok sık aldırmaz davranılmaz.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Birbirimize çok dokunuruz.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Birbirimizi dinleriz.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Birbirimizin görüşlerine saygı duyarız.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Birimize sevgi gösteririz.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin bana özen gösterdiğini düşünüyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Söylediklerimi göz önünde bulundurur.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Kararlarımızda benim de bir önemim vardır.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Evliliğimiz büyük bir sevgiyi içinde barındırıyor.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Gerçekten birbirimizle ilgileniriz.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimle birlikte zaman geçirmek çok hoşuma gider.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Çok iyi bir arkadaşız.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Zor zamanlarımızda bile birbirimizin duygularını anlayabiliyoruz.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim, benim bakış açımı da göz önünde bulundurur.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim, dış görünüşümle beni çekici bulur.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim bana yakınlığını gösterir.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşimin yaşamında bir yerim olduğunu biliyorum.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
- Eşim beni beğenir.
SİZ: Evet Hayır EŞİNİZ: Evet Hayır
Değerlendirme; Yedi madden daha azına ‘’evet ‘ yanıtı vermişseniz, evliliğinizde yeterince sevildiğinizi ve saygı duyulduğunuzu düşünmüyorsunuz demektir. İlişkinize yeni bir boyut kazandırmak için daha etkin ve yaratıcı olmanız gerekiyor gibi görünmektedir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
YAKIN İLİŞKİ KURARAKEN EŞİMİZİ NASIL SEÇMELİYİZ?
AŞK:”Seni seviyorum; çünkü SANA İHTİYACIM VAR…”
SEVGİ:”Sana ihtiyacım var; çünkü SENİ SEVİYORUM…”
Yakın ilişki, ‘’anlayış ve ilgi görme ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli yakınlığı ve bireysel gelişimi sağlamaya yeterli uzaklığı’’ sağlayabilmelidir. Yetişkin dönem ilişkilerini tanımlarken sıklıkla kullanılan ‘’biriyle özel olma, mahrem, yakın ilişkide olma(=intimacy)’’ kavramı, birliktelik ya da evlilik kalitesi ve doyumunu değerlendirirken karşımıza çıkan önemli kavramlardan biridir. BEN ‘leri kaybetmeden BİZ olabilmek…
İnsanoğlunun kalbinde samimi olmak ve birbirlerini sevmek için duyulan arzular yatar. Evlilik bu yakınlık ve sevgiye duyulan gereksinimi karşılamak için tasarlanmıştır…
Önleyici ve iyileştirici tüm girişimler, YAKIN İLİŞKİ kavramına odaklanarak geliştirilmiştir. Aile ilişkilerinden, isteğe bağlı olarak oluşturulması, mahrem olmaya ya da biriyle özel yakınlık içinde olma durumuyla ayrılmaktadır. Karşılıklı yoğun bir duygu paylaşımı vardır ve kırılgandır. Aile ilişkileri ise genelde tek yönlü olur ve daha çok bakımı içerir.
Çift olma ya da birlikteliğin başlamasında eş seçimi, temel aşamalardan biridir. Eş seçimi dört faz içeren karmaşık bir süreçtir:
1-FİZİKSEL ÇEKİCİLİK: Etkileşime uygun kişiler arasından fiziksel olarak çekici gelen, ilgi, zeka, kişilik, önem verilen davranışlar ve değerler arasından benzer olan eşler seçilir.
2-KENDİNİ AÇMA: Kişinin kendini açarak, karşısındakiyle değerlerini karşılaştırdığı dönem gelir. Bu aşamada uyum sağlanırsa;
3-UYUM SAĞLAMA: Rol uyumu ve ortak empatinin oluşumu değerlendirilir. Birliktelikle baş gösteren gerilimler ve güçlükler, ayrılmanın bedeliyle karşılaştırılır. Çekim yeterince derinse ve ayrılmaya karşı engeller yeteri kadar güçlüyse ilişkinin yoğunluğu artar.
4-UZUN SÜRELİ BİRLİKTELİĞE KARAR VERME: Bu aşamadan sonra çift, evlilik ya da uzun süreli birlikteliğe karar verir. Aşık oldukları dönemin başlangıcından ilişkilerinin temelini oluşturan idealize görüşler ( ya da ortak projeksiyonlar) yerine, diğerinin güçleri, zayıflıkları ve kişisel özelliklerinin iletişim becerilerine yansıyan güçlüklerle baş edebilme yöntemleri geliştirilmelidir. Bu dönem, birçok çift için sıkıntılıdır ve bir çift terapisine ihtiyaç duyulabilir.
Yapılan araştırmalarda da evlilikte uyumun en zor dönemi ilk yıl olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde uyum sağlanamadığında ortama 7-8 yılda boşanma ya da ayrılık olmaktadır.
Evlilik, dinamik bakış açısıyla, kişinin ebeveynlerinle olan bağımlılık ilişkisinden, eşle yapılan akran ilişkisine geçiş olarak tanımlanmıştır. Evlilik ya da yakın ilişkilerde bağımlılık kavramı önemlidir ve bağlanmadan farklıdır. Evlilik ilişkisini sürdürme niyeti bağlılık olarak tanımlanırken; bağlanma iki kişi arasındaki paylaşılan inançlar, değerler, anlam ve kimliklerin paylaşımından doğan sembolik bağları ifade etmektedir. Bu bağlamda bağlılığın evlilik doyumundan farklı olduğunu, daha çok istikrarı belirlediği, farklı ölçülerle değerlendirilmesi gerektiği vurgulamaktadır.
ÇİFTLERDE EVLİLİK YAŞAM DÖNGÜSÜ
Evlilik ilişkileri, zaman içerisinde, hem devamlılık, hem de esnek değişim gösterir. Bunların zamanlanması ve içeriği her çift içinde olduğu belli kültür ya da kültürlerce tanımlanır. Dünyadaki çoğu toplumda çiftler, evliliğe, arkadaşlıktan veya uzun süreli bir ilişki evresinden geçerek gelirler. Evlilikleri süresinde küçük çocuklara sahip olup, onları yetiştirme, ergen büyütme, çocukları daha bağımsız yaşamaya hazırlama ve ardından tekrar çift yaşamına uyum sağlama evrelerinden geçerek gelirler.
Etnik köken, ırk, sosyal eğilimler, eğitim düzeyi, bireysel istekler ( çocuk yapıp yapmama kararı ya da kısırlık…) veya sosyal kısıtlılıklar gibi bir çok etken bu evreleri etkiler. Çoğu çift, ayrıca uyumu zorlaştıran stresli yaşam olayları yaşarlar ( iş kaybı, ebeveynlerden biri ya da her ikisinin birden hastalanması, beklenmedik ölüm, zorla ya da isteğe bağlı göç gibi …) Bu olaylara ve değişikliklere uyum gösterebilen, kaynaklarını paylaşabilen çiftler daha iyi işlevsellik gösterirler.
BOŞANMA, en çok evliliğin ilk birkaç yılında görünüyor olsa da, herhangi bir zamanda olabilir ve çiftler istikrarlı evlilik mutluluğundan asla emin olamazlar. İstikrarlı ilişkileri olan çiftler için bile ilişkilerinin içeriği ve yapısında önemli değişiklikler olabilir. Eşler kendileri gelişir, aile rolleri değişir, çocukların gelişimi ve ayrılması, iş rollerinde değişiklikler, ekonomik gelişme veya düşme gibi değişimler yaşayabilirler. Bu gibi değişiklikler, ilişkilerin işlevselliğinde, eşlerin hedeflerinde ve her ikisi için beklentilerde kaymalara neden olabilir. Bu nedenle çiftlerin değerlendirilmesinde evlilik ilişkisinin gelişimsel özelliği de dikkate alınmalıdır. Çiftlerin iletişim sorunlarının iyi bir nedensel modeli, uzun dönem değişikliklerle birlikte kısa dönem dalgalanmaları kapsamalıdır.
Her evlilik ‘’biricik’’ olmasına rağmen, ilişkilerin birçok özelliği öngörülebilir ortak değişikliklere girmektedir. Flört ve erken evlilikten, ebeveynlik orta yaşam ve geç yaşama kadar olan çift süreçleri gibi. Bu nedenle, evlilik değerlendirmesi, bir çiftin şimdiki işlevselliğini bir değişim sürecindeki yeriyle göz önüne almalıdır. Ayrıca, çiftin gelişimsel hedeflerini anlamak, özellikle önemlidir, çünkü bu hedefler değişebilir veya yönünü değiştirebilir. Örneğin, gelecek için beklentiler ve hedefler değişim için bir uyarı oluşturuyor olabilir, aynı zamanda katı standartlar ve hatalı varsayımlar bu hedeflere ilerlemeyi engelliyor olabilir.
Evlilik yaşam döngüsü modeli klinisyenleri, evlilik ilişkisinin alanları ve evliliklerinin farklı dönemlerinde çiftlerlerle ilişkili olabilecek potansiyel stresörler konusunda uyarır.
EVLİLİK ÖNCESİ VE ERKEN EVLİLİK İLİŞKİLERİ
Bu dönemde evliliğe olan uyum değerlendirilir. Evlilik öncesi çiftin tanışma süreci, evlilikten bir birinden olan beklentileri, köken ailenin kültürel yapısı, yeni çiftin evlilik uyumunda etkili olacaktır. Uzun süreli ilişkinin evliliğe dönüşmesi ve batı kültüründe evlilik öncesi birlikteliğin denenmesinin evlilik üzerine olan etkileriyle ilgili farklı bulgular vardır.
Başlangıç görüşmelerinde bu dönem değerlendirirken aşağıdaki konulara dikkat edilir.
- İlişkideki sorunlar bağlılığın gelişmesiyle ilişkili mi? Her bir eş için ilişkideki bağlılığı etkileyebilecek ödüller, harcamalar, yatırımlar ilişki için doyumlu mu? Aynı zamanda alternatiflerle ilgili algılama nasıl?
- Güçlükler ilişkideki yakınlık-uzaklık veya bağımlılık-özgürlüğü düzenlemeyle ilişkili mi? Bu alanlarda eşlerin beklentileri ve standartları neler?
- Eşlerin kendi ailelerinde evlilik tipi ve eş rolleri nasıl? Boşanma var mı? Evlilikle ilgili katastrofik beklentilere veya başka korkulara neden olmuş mu?
- İlişkiyle ilgili genel olarak olumlu hisler var mı? Şimdi veya gelecekte, ilişkide gerginliğe yol açabilecek etkisiz sorun çözme veya olumsuz etkileşimler var mı?
- Eşlerin iletişim ve sorun çözme yöntemleri etkili mi?
- Fiziksel şiddet veya fiziksel şiddet için kışkırtıcı sözler var mı?
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
facebook.com/antalyaterapipsikiyatri
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
YA SONRA? NE YAPARIM SENDEN SONRA?
BİTEN İLİŞKİNİN ARDINDAN TOPARLANMA SÜRECİ
Acı mı çekiyorsunuz? Bir aşk ilişkisinin henüz sonuna gelmiş biriyseniz, yaralısınızdır. İlişkileri sona erdiği halde yaralanmamış gibi görünenler, ya daha önceleri daha büyük acılar yaşamış ya da acıyı henüz hissetmeye başlamışlardır. Bu doğaldır, beklenen bir şeydir, sağlıklıdır, hatta iyidir bile. Doğanın bize, içimizde iyileştirilmesi gereken bir şeyler olduğunu bildirmesinin bir yoludur; bu nedenle, yaralarımızı sarmaya başlamalıyız. Geliştirebildiğimiz en önemli kişisel becerilerden biri de bunalımlara uyum sağlamamızdır. Büyük olasılıkla yaşamımız boyunca başka bunalımlar da patlak verecektir ve acı çekme süresini kısıtlamayı öğrenmek, çok değerli bir deneyim olacaktır.
Acı, yaşamın kaçınılmazlarından biridir. Ancak acı çekmekten daha da önemli olan acı çekmeye değer bir yaşam öyküsüne sahip olabilmektir. İnsanın yaşamında ağlayacak kadar değer verdiği hiç bir şeyin olmaması üzücü.
İNKAR : ‘’Bunların Benim Başıma Geldiğine İnanamıyorum’’
Bilmeniz gereken en güzel şey, biz insanların, boğulmadan üstesinden gelebileceğimiz ölçüde acıya katlanabilecek bir mekanizmaya sahip olduğumuzdur. Gereğinden fazla olan acı, ‘’ İNKAR ÇANTAMIZ’’a doldurulur ve bunlardan bir ders çıkarabileceğimiz ve deneyiminden yararlanabileceğimiz psikolojik güce ulaşıncaya dek orada tutulurlar. YARALANAN DUYGULARIMIZI SARABİLECEĞİMİZİ öğrenmeleri gerekir. Kimileri, kendilerine duydukları güveni öylesine yitirmişlerdir ki, yola devam edebileceklerine inanmazlar ya da endişeler içinde, devam etmekten korkarlar. Peki ya siz? İnkar ettiğiniz şeylerin ardında hangi duyguları gizliyorsunuz?
ENDİŞE :’’Fazlasıyla duyuyorum’’
Kışın kar fırtınasına hiç yakalandınız mı? Rüzgar öyle şiddetli eser ki, ulumaya benzer bir ses çıkarır. Kar o kadar yoğundur ki, görüş mesafeniz ancak bir kaç metredir. Bir yerlere sığınmadığınız takdirde, yaşamınızın tehdit edildiği izlenimi edinirsiniz gerçekten de böyle olabilir. Bu son derece endişe verici bir durumdur. Ayrılığınızın başlarında duyduğunuz endişeler de aynen bir kar fırtınasında duyduklarınız gibidir. Nereye saklansanız? Yolunuzu nasıl bulsanız? Aşağılarda bile bu denli bunaldığınız için, dağa tırmanmaktan vazgeçersiniz. Yolunuzun giderek daha kapanacağı, daha tehdit edici olacağı ve daha endişe verici olacağını düşünerek nasıl tırmanabilirsiniz ki? Saklanmak isterseniz, kıvrılıp üzerinde oturacağınız bir kucak ararsınız ve bu endişe verici tipiden kaçmaya çalışırsınız.
UYUM “Ama çocukken hep işe yarardı”
Çocukken başkaları için aşırı sorumluluk almayı, mükemmelliyetçi olmayı, yardımda bulunma dürtümüzü geliştirmeyi öğreniriz.Ayrılık yaşadığımızda da sevgi konusunda duygusal ve psikolojik ihtiyaçlardan yoksun kaldığımızda uyum geliştirmeyi başarabiliriz.
DOSTLUK ‘’ Herkes nereye kayboldu’’
Sosyal ilişkilerin, bizleri reddetmeden, çekmekte olduğumuz duygusal acıyı anlayabilen dostlar arasında yeniden kurulması gerekebilir. Elbetteki, eski dostlukların bazılarını korumak için çaba göstermek yerinde olabilir, ama aynı zamanda sizi destekleyecek ve dinleyecek yeni dostluklar da kurmalısınız.
SUÇLULUK/ REDDEDİLME: EKENLER 1, EKİLENLER 0
Genellikle, bir ilişkiyi sona erdirme konusunda çiftlerde biri diğerinden daha fazla sorumludur, bu kişi EKEN olur. Daha çekimser kalan diğer eş ise EKİLEN. Ekenlerin çoğu, eskiden sevgi duydukları eşlerini, yaralamış olmanın suçluluğunu duyarlar. Ekilenlere , reddedilmiş olmayı kabullenmek zor gelir. Ekenin davranışları çoğunlukla suçluluğun, ekilenin ise reddedilmenin egemenliği altında olduğundan, her iki tarafın da durumlarına uyum gösterme süreçleri farklı olacaktır.
KEDER : ‘’içimde korkunç bir kayıp duygusu var’’
Kederlenmek, iyileşme sürecinin önemli bir bölümüdür. Sevgiden yoksun kaldığımızda, bir yakınımızın ölümünde ya da bir durum kaybı yaşadığımızda; kederlenmeli, acı çekmeliyiz. Gerçekten de ayrılma, boşanma süreci kimileri tarafından bir keder süreci olarak tanımlanmıştır. Acı, boğucu bir üzüntünün çaresizlik duygusuyla karışımını simgeler. Bizleri, çaresiz olduğumuz ve yaşamımızı değiştirme gücüne sahip olmadığımız inancına sürükleyerek, içimizdeki enerjinin tükenmesine neden olur. Acı çekmenin belirgin semptomlarından biri kilo kaybıdır, az sayıda kişi de bu süreç içersinde kilo alır.
ÖFKE: ‘’Kahretsin…’’
Bu tür hiddet belirgin bir şekilde eski eşinize yönlendirilmiştir ve bu kişiyle aranızda bulunması gereken duygusal mesafeyi koymanızı sağlar.
VAZGEÇMEK :’’kopmak zordur’’
Kopan bir ilişkiden arda kalan güçlü duygusal bağlardan vazgeçmek oldukça zor gelir. Bununla birlikte, sona ermiş olan bir ilişkiye duygusal yatırım yapmaktan vazgeçmek de önemlidir. Sona ermiş bir ilişkiye, duygusal bir cesete yatırım yapmak batık yatırımdır. Oysa, yapmanız gereken, verimli kişisel gelişmenize yatırım yapmaya başlamaktır, bu da sizin boşanma sürecinden daha rahat geçmenizi sağlayacaktır.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
YA SONRA? NE YAPARIM SENDEN SONRA?
BİTEN İLİŞKİNİN ARDINDAN TOPARLANMA SÜRECİ (II.BÖLÜM)
Acı mı çekiyorsunuz? Bir aşk ilişkisinin henüz sonuna gelmiş biriyseniz, yaralısınızdır. İlişkileri sona erdiği halde yaralanmamış gibi görünenler, ya daha önceleri daha büyük acılar yaşamış ya da acıyı henüz hissetmeye başlamışlardır. Bu doğaldır, beklenen bir şeydir, sağlıklıdır, hatta iyidir bile. Doğanın bize, içimizde iyileştirilmesi gereken bir şeyler olduğunu bildirmesinin bir yoludur; bu nedenle, yaralarımızı sarmaya başlamalıyız. Geliştirebildiğimiz en önemli kişisel becerilerden biri de bunalımlara uyum sağlamamızdır. Büyük olasılıkla yaşamımız boyunca başka bunalımlar da patlak verecektir ve acı çekme süresini kısıtlamayı öğrenmek, çok değerli bir deneyim olacaktır.
Acı, yaşamın kaçınılmazlarından biridir. Ancak acı çekmekten daha da önemli olan acı çekmeye değer bir yaşam öyküsüne sahip olabilmektir. İnsanın yaşamında ağlayacak kadar değer verdiği hiç bir şeyin olmaması üzücü.
İNKAR : ‘’Bunların Benim Başıma Geldiğine İnanamıyorum’’, ENDİŞE :’’Fazlasıyla duyuyorum’’ UYUM “Ama çocukken hep işe yarardı” DOSTLUK ‘’ Herkes nereye kayboldu’’ SUÇLULUK/ REDDEDİLME: EKENLER 1, EKİLENLER 0 KEDER : ‘’içimde korkunç bir kayıp duygusu var’’ ÖFKE: ‘’Kahretsin…’’ ,VAZGEÇMEK :’’kopmak zordur’’ süreçlerinden sonra:
BENLİK DEĞERİ :’’ belki o kadar da kötü biri değilimdir!’’
Kişinin benliğine verdiği değer ve özgüven, davranışını büyük ölçüde etkiler. Benlik saygısının düşük olması ve daha güçlü bir kimlik arayışı, boşanmanın başlıca nedenlerini oluşturur. Boşanma ise benlik saygısının daha da sarsılması ve kimliğin yitirilmesine neden olur. Pek çok kişinin benlik kavramı, ilişkisi sona erdiğinde en düşük düzeye iner. İçinde bulundukları ilişkiye kendilerinden o kadar çok yatırım yapmışlardır ki, bu ilişki sona erdiğinde, benlik değerleri ve benlik saygısı duyguları paramparça olur. Benliğinize duyduğunuz değeri geliştirdiğinizde, boşanmanın karanlık boşluklarından kurtulup, kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Geliştirilmiş benlik değeri size, kendi benliğinize yapacağınız yolculuk için gerek duyduğunuz cesareti verecektir.
GEÇİŞ:’’ uyanıp kalıntılardan kurtuluyorum’’
İlişkimin neden sona erdiğini anlamak istiyorum. Ölmüş ilişkim üzerinde bir otopsi yapmalıyım. Neden sona erdiğini çözebilirsem, gelecekte farklı ilişkiler yaratmak ve kurmak için gerekli değişiklikler üzerinde çalışabilirim. Artık kalıntılardan kurtulma zamanı gelmiştir. Bunları geride bıraktığınızı düşünüyordunuz ama, yeni bir ilişkiye girdiğinizde, bunları hala beraberinizde taşıdığınızı fark edersiniz. Kendinizle yüzleşmeniz, gerçekten kim olduğunuzu öğrenmeniz ve yeni ilişkiler için temelinizi yeniden inşa etmeniz açısından son derece tatmin edicidir. Açıklık, sevgi ve güven sizi kendi benliğinizde bir yolculuğa çıkaracaktır. Bağlantı kurabilmek ise, sizi başkalarıyla mahremiyet kurma konusunda rahatlatacaktır.
AÇIKLIK:’’bir maskenin ardında saklanmışım’’
Maske, başkalarını gerçek kimliğinizin o olduğuna inandırmaya çalıştığınız bir duygu ya da imge yansıtmasıdır. Ama, kişilerin sizin gerçek kimliğinizi anlamalarını engellediği gibi, bazen sizi bile, kendinizi iyi tanımaktan alıkoyar. Gülümseme, kişinin içinde bir dağ gibi biriken öfkesinin gizleyicisi olabilir. Aşırılık gösteren davranışların altında tam tersi duyguları bulabiliriz. Pek çoğumuz, karşımızdaki kişilerin gerçek kimliğimizi beğenmeyeceği korkusuyla, maskemizi çıkarmaktan korkarız. Ancak, maskeyi indirdiğimizde, dostlarımız ve sevdiklerimizle, sandığımızdan çok daha fazla yakınlık ve mahremiyet yaşarız.
SEVGİ: ‘’ Biri gerçekten benimle ilgilenir mi?”
“Sadece şu anda değil, sanki bundan sonra hiçbir zaman sevilmeyeceğim duygusuna kapılıyorum.’’ Bu endişe kişi için boğucu olabilir. Bir ilişkiyi sona erdirmek, kişiye sevginin ne olduğunu yeniden inceleme cesareti vermelidir. Bu aşamada sevilmiyor olma duygusu hakim olabilir.Kendinizi sevmezseniz ne olur? Bir çoğumuz, sevgimizi kendimiz yerine bir başka kişi üzerinde odaklarız. Boşandığımızda ise, sevgimizin merkezi kayar ve bu da, kaybımız nedeniyle yaşadığımız travmaya bir yenisini ekler toparlanma sürecinin önemli bir unsuru da, kendinizi sevmesini öğrenmenizdir. Siz, kendinizi sevmezseniz, bunu başkalarından nasıl bekleyebilirsiniz?
GÜVEN ‘’ aşk yaram kapanmaya başlıyor’’
Temel güven duygumuz uyum süreci için bir merkez oluşturur. Boşanmış kişiler genellikle, karşı cinsten kimseye güvenemeyeceklerini söylerken, boşanmış olan bu kişiler, karşı cinsten çok kendi kimliklerini ortaya koymuş olurlar. Henüz sona ermiş olan ilişkisinin yaraları nedeniyle aşk acısı çekmektedir ve bu yara da onun bir başkasını sevmesine engel olur. Yeniden yaralanmayı göze almak ve duygusal bir yakınlık duymak epeyce uzun bir zaman alır. Sağlıklı ilişki kurabilmek için altı ay yeni bir ilişkiye başlanmaması önerilir.
BAĞLANTI KURABİLMEK ‘’sağlıklı ilişkiler toparlanmamı sağlıyor’’
Genelde, bir aşk ilişkisi sona erdiğinde, kişi bir başka ilişkiye girer bir öncekinde olmayan tüm özelliklere sahip olduğu sanılan bir ilişki. Yaşamımın bundan sonraki kısmını birlikte geçireceğin tek ve yegane kişiyi bulduğumu sanıyorum. Bu yeni ilişki, sorunlarımın tümüne bir çözüm getirecek gibi göründüğünden, buna sıkı sıkı sarılırım. Ayrıca, yeni eşimin beni mutlu ettiğini de düşünürüm. Farkına varılması gereken şey ise, güzel olanın, benim artık istediğim gibi biri olmaya başlıyor olmamdır. Gücümü toparlayıp, duymakta olduğum güzel şeylerin sorumluluğunu üstlenmeliyim. Bozulan ilişkinin yerini alan yeni ilişkiye, genelde ‘’TEPKİ İLİŞKİSİ “denir ki, bu da kısmen doğru bir tanımdır. Bu ilişkinin bozulması daha fazla acı verir. CİNSELLİK :’’İLGİ DUYUYORUM, AMA KORKUYORUM’’
Boşanmış olan kişiler, yeniden birileriyle birlikte olma düşüncesi karşısında korkuya kapılırlar. Kendilerini yeniden ergenlik çağında gibi hissederler. Bu duygu özellikle de kuralların artık kendi gençliklerinden daha farklı olduğunu duyumsadıklarında daha da yoğun olur. Kendilerini yaşlı, çekici olmaktan uzak, güvensiz, ürkek ve garip hissederler. Bütün bunların üstüne, bir de anne/baba olmalarından kaynaklanan ‘’ ahlaki değerler’’ eklenir. Sürekli olarak ‘’ İYİ ÇOCUK’’ olmaları gerektiğini düşünürler. Artık, onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen ana-babanın yanı sıra, bir de ergenlik çağındaki çocuklarının ‘’ana babalığı’’ile karışırlar. ‘’Sakın çok geç kalma anne.’’ bu yüzden de pek çok boşanmış kişi için, bir başkasıyla birlikte olmak karmaşa ve belirsizliktir. Seks konusunda çekilen sancıların neden bu denli yaygın olduğu böylelikle daha iyi anlaşılmış oluyor!
TEK BAŞINA OLMAK:’’sakıncası yok mu diyorsunuz?’’
Anne baba evinden, tek başına yaşanan bir dönemden geçmeksizin ‘’evliliğe’’ geçenler, çoğu zaman önemli olan bu gelişme döneminden yoksun kalmış olurlar. Üniversite dönemi bile,’’ ana-baba’’ figürleri ve kurallarının denetimi altında geçmiş olabilir.Daha önce deneyiminizi hesaba katmadan, şimdi tek başına kalabileceğiniz bir dönem, bağımsız bir kişi olarak gelişmeniz acısından değerli olabilir. Bir aşk ilişkisinin sonunda böyle bir dönem geçirmeniz, geçmişten tamamen arınmanızı, kendi benliğinizle bir bütün olabilmenizi ve benliğinize yatırım yapmanızı sağlayacaktır. Tek başınıza olmak sadece iyi değil, aynı zamanda gereklidir de!
AMAÇ : ‘’artık gelecek için hedeflerim var’’
Ne kadar yaşayacağınıza dair bir bilginiz var mı? Önümüzde yaşanacak daha uzun zaman varsa, hedeflerimiz de vardır, nedir bunlar? Aşk ilişkinizin sona ermiş olması fikrine uyum sağladıktan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz? Kendinize hayat çizgisi çizip, yaşamınızdaki kalıpları ve önünüzdeki yıllarda bir şeyleri elde etme potansiyelinizi gözden geçirmeniz yararlı olabilir. Plan yapmak, geleceği bugüne taşımanıza yardımcı olacaktır.
ÖZGÜRLÜK:’’ krizalitten kelebeğe”
Ve toparlanma sürecinizin sonu! Bu son aşamanın iki boyutu vardır. Birincisi seçim özgürlüğüdür. Daha önceleri önünüze çıkan engelleri aşıp, tüm toparlayıcı bloklardan geçtikten sonra, yeni bir ilişkiye girmekte özgür olursunuz. Bu yeni ilişkiyi, geçmiştekilere oranla daha yapıcı ve anlamlı kılabilirsiniz. Mutluluğu, tek başınıza bir insan ya da başka bir ilişki içine giren biri olarak yaşamak arasında bir seçim yapma özgürlüğüne sahip olursunuz. Özgürlüğün diğer boyutu ise, kendiniz olma özgürlüğünüzdür. Pek çoğumuz beraberimizde karşılanmamış gereksinimlerden oluşan bir yük taşırız. Bunlar bizi kontrol altında tutan ve istediğimiz gibi biri olma özgürlüğümüzü engelleyen gereksinimlerdir. Bu yükten kurtulmaya ve daha önceden karşılanmamış olan bu gereksinimlerimizi yerine getirmeye başladıkça, kendimiz olmakta ve “gerçek benlerimizin” isteklerini yapmakta özgür oluruz. Başkalarını mutlu etmek adına kullandığımız “SAHTE BENLERİMİZ” den uzaklaşıp “GERÇEK BENLERİMİZ” in isteklerini yapabilmek… Bu özgürlüklerin en önemlisidir….
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
KISKANÇ MIYIM ? YOK CANIM ! AMA BELKİ DE KISKANMAM GEREK…
Kıskançlık ! Sık sık düşündüğümüz ama çoğu kez anlam veremediğimiz duygu. Kıskançlık daha çok ikili ilişkilerimizde yaşadığımız ve kullandığımız bir duygu aslında.Bu duyguyu hiç yaşamayanımız var mı ? Sanmıyorum.Sadece şiddeti ve tepkilerimiz farklılık gösterebilir.
Peki kıskançlık,olması gereken bir duygu mu ?Yoksa bir hastalık mı ?Bazen her ikisi de olabilir. Ruh sağlığını ve ilişkileri etkilemeye başladığı zamanı bilebilmek önemli.
“Seven kıskanır, kıskanmak sevginin göstergesi değil midir?” .Ve sonra bir kaç derin soluk alma, arkasından da şu klasik soru “Bu kıskançlığa karşı ne yapabilirim, sizce normal mi?”
İki kişi arasındaki bir ilişki üçüncü bir şahıs tarafından tehdit edildiğinde kıskançlık ortaya çıkar. Hatta bazen bu üçüncü kişiler hayali olsa bile. Ancak bu risk algısı hemen bir davranışa dönüşmez.
Birey öncelikle bu tehdidin kendisi ve ilişkisi için önemi ve onunla nasıl başa çıkabileceği üzerine düşünmeye başlar. Daha sonra duruma ilişkin bir tepkide bulunur.
Kıskanan partnerin tepkileri,
- canlılık,eşinin ilgisini çekmeye çalışma gibi olumlu
- sıkıntı, stres, ilişkiye yönelik kaygı, eşe yönelik düşmanlık gibi olumsuz olabilir
- sevgilisinin bütün zamanını tekeline almaya,onun sosyal yaşantısını kısıtlamaya çalışabilir
- partnerinin konuştuğu her kişiyi potansiyel bir tehdit gibi algılayabilir
- partnerlerine yaklaşan üçüncü şahıslardan daha üstün, daha güzel/yakışıklı, daha önemli, daha zeki, daha zengin, daha…olduklarını kanıtlama çabalarına girebilir
- ilgiyi, sevgi sözcükleri ve abartılı hediyelerle kendi üzerlerinde tutmaya çalışabilir
- sevgilisini kıskandırmaya çalışarak kaybetmekten korktuğu ilgiyi kendi üzerinde tutmaya çaba gösterebilir
- yaşadıkları çaresizlik sonucu ilgiyi koruyabilmek adına intihar tehditleri, hatta intihar girişiminde bulunabilirler.
Aşk ateşinin uzun sürmesi ancak bu romantik ateşin ara sıra körüklenmesi ile sağlanır. Sahiplenme dürtüsünün kamçıladığı kıskançlık her zaman olumlu sonuçlar getirmese de ateşi körükleyen bir duygudur.Sahiplenme insan türünde öylesine yaygındır ki amacının,sevileni ya da sevgiyi koruma olduğu söylenir ve doğalmış gibi algılanır.
Kıskançlık abartılı yaşanmadığında aşkın ömrünü uzatabilir.İlişkide sadakat ve bağlılık kavramlarının öneminin tekrar tekrar gündeme gelmesini sağlayarak,karşılıklı verilen güvenceler aracılığıyla aşkın süresini uzatabilir.
Kıskançlık aşkı besleyebileceği gibi aşkın ölümüne,hatta çeşitli trajik sonuçlara da yol açabilmektedir.Aşk bittiğinde oluşan kıskançlık,değersizlik düşünceleri,boşluk hissi ve yaşanan kaybı protesto etme ihtiyacı bazılarında hayal edilemeyecek düzeyde yıkıcılık,öfke,saldırganlık,hatta şiddet ortaya çıkarabilmektedir.Bu tür durumlarda bazen aşk bir trajedi ile de sonuçlanabilmektedir.Kıskançlığın ortaya çıkardığı davranışlar aşk gibi ‘’kör’’dür.Sınır tanımaz
KADINLAR MI ? ERKEKLER Mİ ?
İkisi de kıskanıyorlar birbirlerini ama erkekler daha çok cinselliği kıskanırken,kadınlar duygusal yakınlaşmalara yöneltiyor duygularını.Yani iki cinsin ilişkiye dair korkuları farklı yerlere yoğunlaşmış durumda .Bunun ilginç bir açıklamasını yapanlar da var.Onlara göre fark, ’kadının üreme açısından daha değerli bir cinsiyet olması’ ile ilgilidir.
KISKANÇ MISINIZ ?
Kıskançlığın derecesini ölçmek zor.Hani ara ara yayınlanan anketler neyi ölçüyor aslında?Gerçekte yanıtı bilinmesi gereken soru bu değil galiba.’’Kıskanç değilim,’’ diyebilen ve bunu yürekten söyleyen kaç kişi çıkar ki ?….Asıl önemli olan şey,bu duygunuz hastalıklı mı,sağlıklı mı ?
Kıskançlık,sevdiğiniz kişiyi sakınmak,kaybetmemek için çaba göstermek,onu bunaltacak düzeye gelmediği sürece sağlıklı olarak kabul edilebilir.Onu devamlı sorgulamaya başladıysanız,sevgisini,bağlılığını ispatlamasını fazlasıyla ister olduysanız ilişkiniz yolunda gitmiyor demektir.Yani kıskançlığınız hastalıklı olmaya başlamıştır.Bu aşamada en iyisi temel güven duygunuzu sorgulamak ve uzman yardımına başvurmak olabilir.
HASTALIKLI KISKANÇLIK
Bu duygunun eşlerin birbirlerine ve çocuklarına bağlanmalarına sağlıklı etkiler yapabilmesine karşın abartılı bir seviyeye ulaştığında kıskançlık tehlikeli ve saplantılı bir duygu halini alabilir ve uzmanlar bununla baş etmekte güçlük dahi yaşayabilirler
Otello Sendromunda olduğu gibi kıskançlık patolojik bir hal alabilir.İnsanlar bazı hallerde en ufak sadakatsizliğe dair olası ipuçlarını toplarlar ve onları yanlış okumaya başlayabilirler. Bu durumlarda birey partnerinin parfümlerini koklayabilir.Hatta eşini takibe alabilir.
Bazı durumlarda danışmanlık almak işe yarayabilir ancak kıskançlık iyice yerleştiğinde yapılabilecek çok az şey kalır.Ağır olgularda ilaçların kullanılması uygun olabilir.
“Ama birlikteliğinizde bir mesafe olmalı
Ve cennetin meltemleri aranızda esmeli.
Birbirinizi sevin ama bunu bir bağımlılığa çevirmeyin.
Bırakın,ruhlarınızın kıyılarına dalgaları vuran bir deniz olsun.
Birbirinizin kadehinden için ama tek kadehten içmeyin.
Birbirinize ekmeklerinizden verin ama aynı ekmeği yemeyin.
Birlikte şarkı söyleyin,dans edin ve eğlenin ama yalnız da kalmaya izin verin.
Bir lavtanın telleri ayrıdır ama aynı melodiyi çalarlar.
Kalplerinizi verin ama birbirinizinkini esir almayın.
Sadece yaşam’ın eli kalplerinizi birleştirsin.
Birlikte durun ama çok yakın durmayın ;
Tapınağın sütunları da ayrıdır,
Ve meşelerle,selviler birbirlerinin gölgesinde büyümezler…”
HALİL CİBRAN (Ermiş adlı şiiri)
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
AŞKIN GÖZÜ KÖR MÜ?…
Bir aşk hikayesi ne zaman mutlu sonla biter? Filmlerde, masallarda ya da aşk hakkında yazılanların çoğunda ilk aşamaya odaklanılır: Karşılaşma, kur ve genç çiftin birleşmesi. Peki ya evlendikten sonraki yaşam? Aşık olmak ve evlenmek sadece başlangıçtır; yani olgunlaşmış bir ilişkinin fide hali.
AŞK; hayal ettiğinizle gerçek olanı kavramanız arasında geçen zaman… ”BEN” leri yok etmek pahasına “Biz” olmak.
EVLİLİK; insanın insan olmasının en temel gereksinimlerinden olan bağlanma ihtiyacının yasal ve sosyal bir paket içerisinde sunulmasıdır. Sınırları iyi çizilmiş bir evlilik “BEN” leri koruyarak “BİZ” olabilmektir.
SADAKATSİZLİK ise “biz” i yok etme riskini göze almaktır.
AŞK bir görme kusuru, EVLİLİK ise bu kusurun tedavisidir.
OLGUN AŞK İLİŞKİSİ; kişilikleri tam ve gelişmiş olan iki kişi,mutluluğu kendi içlerinde yaşarlar. Ayakları üzerinde dimdik durup,ne birbirlerine yaslanır ne de iç içe girerler. Onlar,kendi yaşamlarını sürdürebilecek yapıdadırlar.Başkalarıyla paylaşacak uçsuz bucaksız bir yaşamları vardır. Birlikte olmayı yeğlerler, çünkü yaşamlarını iki özgür birey olarak paylaşıyorlardır. Geçici olarak yakınlaşıp birbirlerini bunaltan bir ilişkiye girebilirler; çocuklarını birlikte büyütebilecekleri gibi, birlikte elele dolaşabilirler; ayrı yollara sapıp kendi mesleklerini, yaşamlarını ve dostluklarını sürdürebilirler. Birlikte olma arzuları, karşılanmamış ihtiyaçları nedeniyle bir arada yaşamaktan çok, birbirlerine duydukları sevgiden kaynaklanır.
Olgun aşk ilişkisi bir insan için en iyi psikoterapi yöntemidir.
AŞK İLE SEVGİ ARASINDAKİ FARK “Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var” ile “Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum” arasındaki fark gibidir.
Her AYRILIK ÖYKÜSÜ ayrı bir hüzündür. Ayrılıksa kaçınılmaz bir gerçek. Beni nasıl sevmez diye yaşanan öfke…En iyi şaraptan en keskin sirke elde ediliyorsa, en derin aşktan en öldürücü öfkenin oluşması da pek şaşırtıcı değildir. Terk edilme öfkesinin ardında terk eden için harcanmış zaman ve emek vardır. Bazen de aldatılmışlık düşüncesi…
KADINLAR İÇİN EVLİLİK bu dünyadaki bütün insanlar içinde sadece kendilerini sevecek, değer verecek, saygı duyacak, kadın olmanın keyfini çıkarabilecekleri şekilde kendileriyle konuşacak, yanlarında duracak, onları rahatlatacak, cinsel açıdan tatmin edecek ve gergin zamanlarda yanlarında destek verecek erkeklerin hayatlarının merkezi olmaktır.
ERKEKLER ise genellikle ihtiyaçlarını karşılayacak, güçlerinden ve bedenlerinden zevk alacak, onları bilge liderler olarak görecek ve ihtiyaçlarını dile getirdiklerinde yardım etmeye istekli olacak kadınlar istediklerini söylemişlerdir. İyi yemek ve iyi seks istediklerinden de bahsetmişlerdir. ’’Benim için her şey olacak birini istiyorum. Birisinin bana ihtiyacı olduğunu, işe yaradığımı, sayıldığımı ve sevildiğimi hissetmek, evimin kralı olmak istiyorum’’
AŞK BÜTÜN YOLCULUKTUR
Aşk bir ödül ya da hediye değil, ağaçtan düşen bir meyve, bir süreç, ağacın tüm yaşamıdır. Aşk ilişkileri,doğadaki her şey gibi, dinamiktir, daima hareket eder ve değişir. Ağacı yetiştirmeyi sürdürmezseniz iyi gelişmeyecek ve fazla yaşamayacaktır.
Aşk ağacının bakımını üstlenmek hem doyurucudur hem de mücadele gerektirir.Hiç bir ağaç bir diğerine benzemez, hiçbir ilişki de bir diğerine benzemez.. Ama temel ihtiyaçları aynıdır; sadakat, sabır, duyarlılık ve farkındalık. Farklı ağaçlar farklı toprağa, suya, ışığa ve sıcaklığa ihtiyaç duyar. Bazı ağaçlar çiçekleriyle tanınır, bazıları meyveleriyle, bazıları da güzellikleriyle. Ayrıca, gelişme sürecinin farklı aşamalarında farklı bakım türleri gerekir. Fide halindeki bir ağaca bakmak olgunlaşmış bir ağaca bakmaktan farklıdır. Ağacın tüm yaşam döngüsüne duyarlı olmalısınız: Bu süreci ne hızlandırabilir ne de yavaşlatabilirsiniz. Ağaç doğal olarak bahar sonunda çiçekleniyorsa,onu bahar başında çiçek açmaya zorlamaya çalışmak doğru değildir. Yanlış zamanda budarsanız ağacın biçimi bozulabilir ya da kötü bir görünüm alabilir.
Aynı tutum bir ilişkiyi büyütmek,bakımını yapmak ve güçlendirmek içinde geçerlidir.Genel olarak bir ilişkideki en büyük heyecan ilişkinin ilk aşamalarında yaşanır.İlişki rayına oturduktan sonra ya da evlendikten sonra olaylar değişmeye, hatta sıkıcılaşmaya başlar.İnsanların bazen ‘’EVLİLİK AŞKI ÖLDÜRÜR’’ demesinin nedeni budur. Ama aslında uzun bir yolculuğun başlangıcıdır.
Uzun bir yolculuk tıpkı bir ırmak gibidir: Birkaç küçük pınar birleşerek geniş bir akıntı olur; bu akıntı bir şelale ya da çağlayana dönüşerek dağlık bölgelerden ovalara düşer ve sonunda denize akar. Evlilik bir şelale gümbürtüsünden sonraki bir dağ akıntısıdır. Çağlayan ya da şelaleyi geçtikten sonra akıntı farklı bir güzelliğe kavuşur. Hala çok farklı türde bölgelerden geçebilir, yoluna devam ederken bükülüp kıvrılabilir, bazen hızlanıp bazen yavaşlayabilir, bazen akşamları ormana dönen kuş sürüleri gibi şarkı söyleyebilir ya da açık bir arazide dörtnala koşan yabani bir at gibi gümbürdeyebilir. Irmak sonunda ovaya kavuştuğunda huzurlu ve sakin olacaktır.
Bu uzun yolculuğun güzelliği, çağlayan bir kez geçildiğinde çok daha fazla tatmin ve keyif verecektir. Ama insanlar genellikle, sanki resmin tamamı oymuş gibi, gümbürdeyen şelale, yani tutku yoğunluğu aşamasına takılırlar. Şelale varsa onu izleyen bir de ırmak vardır. Akıntı henüz doğmuşken ve dağların arasında gümbürdüyorken dinamik ve heyecan verici olması doğaldır; ovalara ulaştığında da doğal olarak huzurlu ve istikrarlı olacaktır.
Belirli bir ana odaklanmak, yolculuğun tek bir aşamasına odaklanmak ve nehri bir bütün olarak gözden kaçırmak insanın doğasında vardır ve buna alışmıştır. Dinamik ve huzurlu aşamalar; bunların her birinin kendine özgü bir güzelliği vardır.İnsanlar genellikle flört sırasındaki yoğunluk ile evlilik sonrası görece sakinlik arasındaki farkı, bir ilişkiden diğerine geçiş olarak görme yanılgısına düşer.İlk ilişki bitmiş ve yerini bir başkası, daha az heyecan verici ve daha çok dikkat ve bakım gerektiren bir ilişki almış gibi görünür. Bu bakış süreklilik gösteren bir diziyi katı evrelere bölme yanlışını da içerir. Ama ırmak bir harita üzerine çizilmiş sınırlar içinde hapsolmuş bir parçalar topluluğu halinde değil, bir bütün halinde akar. Perspektifimizi genişlettiğimizde resmin tamamını görebilir ve bu bütün yolculuğun tadını çıkartabiliriz. Doğru perspektif (aşk hikayesini yolculuğun tamamı açısından görmek )ve doğru tutum (her aşamanın yavaş ama daha derin adımlarla, karşılıklı merak ve karşılıklı keşif gerektirdiğini görmek) bitmeyen ve ödüllendirici bir ilişki için uygun bir temel oluşturur.
Beraberliklerinin 50. yıldönümünü kutlayan çiftlerin ayakta alkışlanması gereken bir zaman diliminde yaşıyoruz. Boşanmak kolay, emek ederek sürdürmekse zor olan.
“İlk aşık olduğum adam genç, yakılıklı, hırslı ve eğlenceliydi. Bu adamı inanılmaz bir coşkuyla sevdim. Daha sonra ikinci adam ortaya çıktı. Bu adam işkolikti. Bu işkolik adamı sevmekte biraz zorlandım ama biraz gayretle zamanla onu da sevdim. Daha sonra günümüzde orta yaş krizi denilen bir dönemden geçti. Doğrusu zor bir dönemdi. Anca bu süreçten geçen adamı da sevebildim.Sonra emekli oldu. Başlangıçta sarsıldı ama sonunda kendini buldu. O kocayı da sevmeyi öğrendim.Şimdi ona bakıyorum da o artık yaşlanmış, cildi sarkmış, göbeği çıkmış,saçları ağarmış yaşlı bir adam. Bir zamanlar coşkuyla, deliler gibi aşık olduğum o yakışıklı adam değil. Ben bu beş adamı da seviyorum. Belki eskisi gibi coşkuyla değil ama çok derin ve dingin bir sevgiyle. İşte sır bu … Beş kocayı da sevmeyi öğrenebilmek… şimdi sırrı sende öğrendin”
Ateşi de, közü de, külü de sevebilmeyi öğrenmek. Derin ve dingin…Değişim kaçınılmazdır. Önemli olan değişim süreçleri içinden geçen o yeni insanı keşfetmek, kabul etmek ve farkındalıkla sevebilmektir.
AŞKI SÜRDÜRMEYE YARDIMCI OLABİLECEK ÖNERİLER
1–Partnerinizin konuşmasını dinleme yeteneğinizi geliştirin.Yanıtlar vermeyi düşünmeyin.
2-Ondan hiçbir şey istemeden yaşamdan ne beklediğinizi,ne yapmak istediğinizi ona açıkca belli edin.Anlatın.
3-İkinize ve partnerinize iyi gelecek şeyleri kendi ilgilerinizin önünde tutun.
4-Size kötü davranıldığını hissettiğinizde ona düşünme payı bırakın.
5-Onunla sık sık kişisel mutsuzluğunuz dışındaki konulardan da içtenlikle konuşun.
6-Kişisel hırslarınıza gülmeye çalışın,bilin ki çoğu insan hedeflerine ulaşamaz.
7-Kaçınılmaz hayal kırıklıkları olsa bile cinsel davranışlarınıza çok değer verin.
Yani çift ilişkisinde cinselliğin yeri özeldir.
8-Sevginin gelişmesinde partnerinizin cinsel ihtiyaçlarına yer verdiğinizin onun tarafından algılandığının farkında olun.Buna yer verdiğinizi bilsin.
9-Bedeninizi ve onun hazlarını sevin;bedeninizdeki kusurları o kadar ciddiye almaktan vazgeçin.
10-Doğruluk,dürüstlük ve saygı aşkı besler,aşk iyi seksi besler,iyi seks de aşkı besler.Birbirini besleyen bir döngüdür.
11-Duygularınızı sahiplenin ve belli edin .Ancak sanmayın ki kişiler arasın herhangi bir ilişkide en önemli yanlar bunlardır.
12-Partneriniz o sırada aşkınızın gereklerini tam karşılayamıyorsa hemen aşkınızdan vazgeçmeyin.
13-Partnerinize sevgiye ve sekse ne kadar yer verdiğinizi söyleyin.Şunu söylemekten de sıkılmayın.Seks de kendinizi doygun hissetseniz de sevilmeye doygunluğu yaşamıyor olabilirsiniz….
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
0 (242) 316 98 99
BY: admin
Psikiyatri Yazıları
Yorumlar:Yorum yapılmamış
SADAKATSİZLİĞİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
SADAKATSİZLİĞE UĞRAYAN EŞ
‘’Çok öfkeliyim, öfkemi kontrol edemiyorum. Bir insanın başına gelebilecek en kötü şey geldi başıma. Aldatıldığımı öğrenmemin üzerinden haftalar geçti, sanki her şeyi bugün öğrenmiş gibiyim. Ağlamaktan göz pınarlarım kurudu. Evimde ve iş yerimde hala kapıyı kapatıyor ve ağlamaya devam ediyorum. Neden, neden, neden? Bunu hak edecek ne yaptım doktor hanım? Geceler bir kabus gibi…Sürekli gözümün önüne eşim ve ilişkide olduğu o iğrenç insan geliyor Benden farklı ne özelliği var? .İğreniyorum, midem bulanıyor, kusmak geliyor içimden, uyuyamıyorum. Aralarında geçenleri düşünmemeye çalıştıkça daha çok düşünüyorum. Düşüncelerimi kontrol edemiyorum. Her sabah çıldırmamış olduğuma şaşırarak kalkıyorum yataktan. Hiç bir işe konsantre olamıyorum. Yapmam gerekenleri unutuyor, çevremdekilere son derece soğuk ve kötü davranıyorum. Bazen onu kovmak eve almamak geçiyor içimden. Bazen de elimi tutup bana sarılarak ‘’bu bir rüyaydı, ben yalnız seni sevdim’’demesini bekliyorum. Ona güvenemiyorum artık, yıkıldım adeta. O benim tanıdığım ve sevdiğim aşık olduğum insan değil ki. Biz birbirimizi severek, olmaz diyenlere karşı gelerek mutlu olmak için evlenmiştik, sonumuz bu mu olmalıydı? Benim eşim yapmaz derdim , farklı derdim, gözümle görmesem inanamam derdim. Telefonlarını, kredi kartı dökümlerini, internetteki mesajlarını kontrol ediyorum. Değişen yalnızca o değil, dünya masumiyetini kaybetti. İnsanlara güvenimi, inançlarımı, gelecek umutlarımı ve benliğini kaybeden benim aslında. Yaşamak istemiyorum bazen.’’
SADAKATSİZLİĞİ YAPAN EŞ
‘’ Başka biriyle beraber olmamın kendi ilişkimin geleceğini böylesi bir tehlikeye sokacağı aklımın ucundan geçmezdi. Ben de diğerleri gibi sıradan bir ilişki yaşar ve bitiririm sanmıştım. Bu ilişkinin evliliğimize böylesine olumsuz bir yansıması olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ben eşimi seviyorum ve kaybetmek istemiyorum, çok pişmanım. Her şeyi elime yüzüme bulaştırdım, berbat ettim. Bunun için gerçekten çok üzgünüm. O yıllardır bana ve çocuklarımıza emek verdi. Böyle bir sadakatsizliği hiçbir zaman hak etmedi. Şimdi bu durumu nasıl düzelteceğimi bilemiyorum. Düzeltmek için yaptığım hiçbir şey işe yaramıyor. O sürekli bu konuda konuşmak istiyor, bense istemiyorum. Çünkü her konuştuğumuzda daha çok üzülüyor ve öfkeleniyor. Konuşmadığımda, onu önemsemediğimi düşünüyor. Yani ne yaparsam yapayım işe yaramıyor. Hep aynı şeyleri konuşup duruyoruz, onun bana olan güvenini kaybetmesini anlıyorum. Bu durum ortaya çıkınca eşimin, çocuklarımın, aile büyüklerimin, iş çevremin güvenini ve saygısını kaybettim. Dünya sanki üzerime geliyor, hep suçlu psikolojisiyle dolaşıyorum. İnsanlardan kaçıyor, kimseyi görmek istemiyorum. Her suçun bir bedeli var, nereye kadar bedel ödemek zorunda kalacağım?‘’
.
İnsanoğlunun kalbinde samimi olmak ve birbirlerini sevmek için duyulan arzu yatar. Evlilik ve olgun aşk ilişkisi bu yakınlık ve sevgiye duyulan gereksinimi karşılar.
Bizim onu sevdiğimiz kadar onun bizi sevdiğine ve asla bizi incitecek bir şey yapmayacağına inanırız.
Aşık olma yaşantımız doğal akışını tamamlayınca dünyanın gerçeklerine döner benmerkezci olmaya başlarız.
Erkek ve kadın kendi arzularını ifade eder. Bu arzular birbirlerinden farklıdır. Erkek seks arzular kadın yorgundur. Erkek yeni bir araba almak ister kadın “saçma” der. “Senin ailene üç gittik benim aileme iki gittik, futbolu benden çok seviyorsun…”
Yavaş yavaş aradaki teklifsizlik illüzyonu kaybolur. Bireysel arzular, duygular, düşünceler ve davranış şekilleri öne çıkmaya başlar.
Onlar biz olmak pahasına ben olmaktan vazgeçtiklerini fark ederlerse aşk biter. Bu noktada onlar ya kendilerini çeker, duygusal ya da fiilen boşanırlar ve yeni bir aşık olma yaşantısının arayışına koyulurlar ya da aşık olma tutkusunun canlılığı olmaksızın birbirlerini sevmek için zor bir çabaya girişirler. .
Bir evlilikte bazen birinizin biraz sağa, diğerinizin de biraz sola dönmek istemesi kaçınılmazdır.Bazen de tamamen karşıt yönlerde hareket etmek istersiniz.Kimi zaman da kafa kafaya çarpışırsınız.Aranızdaki farklılıklara karşı gösterdiğiniz tepkiler anlaşmazlıklara neden olabilir.Birinizden biri,bir biçimde incindiği ya da farklı şeyler istediğiniz ve giderek gerginleştiğiniz zaman , biriniz ya da her ikinizde öfkelenmeye başlarsınız
Sakatsizlik;mevcut birliktelik dışında üçüncü kişi ya da kişilerle yaşanan,duygusal veya fiziksel bir ilişki sonucu mevcut birlikteliğin beklentilerinin ya da standartlarının çiğnenmesi demektir.Sadakatsizlik sonucu kaçınılmaz olarak ortaya çıkan yalanlar ya da dürüstlük sınırları dışında kalan davranışlar aldatmadır.Sadakatsizlik bir seçim,aldatma ise bu seçimin kaçınılmaz bir sürecidir.
Sadakatsizliğe kabul edilebilir iyi bir neden bulmak neredeyse imkansızdır. SADAKATSİZLİĞE NEDEN OLAN TEMALAR VARDIR;
- Biten ilişki
İçinde bulunduğu ilişkiye bağlılığını kaybetmiştir söyleyemediklerini dolaylı olarak dile getirmiştir
- Ortalama ilişki
Mevcut ilişkisi ne tamamen kopup gidecek kadar kötü ne de kalacak kadar iyidir. Hem eşinin hem de sevgilisinin taşıdığı farklı özelliklere ihtiyacı vardır. Sevgili konumundaki kişinin kendini değersiz hissetmesi, ilişkiden beklentilerinin artması sonucunda ya yasak ilişki ortaya çıkar ya da biter.
- İntikam amacıyla yaşanan ilişki
Misilleme yaparak acı çektiren kişiye acı çektirmek amaçlanır
- Kendini yeniden fark ettirmek amacıyla
Evlilik içinde ihmal edildiğinin mesajını vererek eşin bu konudaki körlüğünü ve sağırlığını ortadan kaldırmak hedeflenir
- Yakın ilişkilerden korkmaya bağlı
Bir yandan yakın ilişkilere gereksinim duyarken diğer yandan kendini ilişkiye bırakmaktan kontrollerini kaybetmekten korkarak geri kaçarlar ve kendilerine yeni sevgili edinirler.
- Fırsatçılık ve deneysel amaçlı
Cinsel deneyimi sınırlı kişilerin bir başka kişiyle yapılan sekse yönelik merakları ya da cinsel deneyimi fazla olup “onunla seks nasıl olur?” şeklinde meraktan kaynaklanır.
PEKİ YA SONRASI
Sadakatsizl,ik sonrası birlikte kalma çabasında en doğru olanı yapmak için bir psikiyatristten profesyonel yardım almak en ideal olanıdır.
Terapistin görevi duruma bakmak ve çiftlerin istedikleri noktaya daha sorunsuz gelmelerini sağlamaktır. Bunun için tek yol boşanma değildir. Çift olarak terapilere katıldıklarında ilişkiler çok daha rahat kollanmakta, ilişki içinde müdahaleler yapmak daha kolay hale gelmektedir. Çift seansları ile ilişki içinde istenmeyen sonuçların yani komplikasyonların düzeltilebilmesi söz konusu olmaktadır.
Bu tür durumların aile bireyleri ile paylaşılmaması tercih edilir. Evlilik içinde durum onarılabilir ancak aile bireyleri işin içine girdiğinde durum biraz daha zorlaşmaktadır. Çocukları da mümkün olduğunca çatışmadan uzak tutmak gerekir.
Evlilik dışı ilişki söz konusu olduğunda , çiftlerin yeni bir ilişki yapısına geçmeleri önemlidir. İlişkiyi aynı şekilde devam ettirdiklerinde bir süre sonra yara tekrar kanayabilir.
Güven üzerine kurulmuş ilişki aldatma sonrasında kaybedilmiştir ve çift tarafından yası tutulacaktır. Sevilen birinin kaybı sonrasındaki yas sürecindeki gibi şaşkınlık, kabullenememe, nedenler arama,öfke, umutsuzluk,çaresizlik, üzüntü, depresyon gibi evreler görülebilir.
Eğer yaşanan sadakatsizlikten kendinizi sorumlu tutarsanız yaşayacağınız duygu suçluluk, eşinizin sizi gözden çıkarıp değersizleştirmesi gibi düşünürseniz yaşayacağınız duygu öfke olacaktır.
Yapılan çalışmalar boşanma nedenleri arasında, sadakatsizliğin ilk üç sıra içinde yer aldığını göstermektedir. İnsanların %86-90’ı sadakatsizliği birlikteliğe yönelik ciddi bir tehdit olarak algılamaktadırlar.
Boşanmış erkeklerin %40’ ı, boşanmış kadınların %44’ ü evlilikleri sırasında eşlerini aldattıklarını söylemişlerdir. Daha önce böyle bir sorun yaşamayan kişiler eşleri kendilerini aldattığı takdirde tereddütsüz ilişkilerini bitireceklerini belirtirken, çiftlerin %60-75’i sadakatsizliğe rağmen evliliklerini devam ettirmektedirler.
Devam eden ilişkilerin bir kısmında sadakatsizlik yalnızca tolere edilebilen bir gerçek olarak kalırken, bir kısmında sadakatsizliğe anlam verme süreci başarıyla sonuçlanıp sadakatsizlik öncesi dönemden daha da sağlıklı bir ilişki durumuna gelebilmektedir.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad.
1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5
Tel: 0 242 316 98 99