Kırılgan kızların, erkeklerin beden merkezli dünyasında kayboluşlarının hikâyesi anoreksiya nervosa. Kilo almaktan ölümüne korkmak, sonra da gerçekten ölmek.
Eğer kendinizin veya bir yakınınızın Anoreksiya Nervosa hastalığına yakalanmış olabileceğinden kuşkulanıyorsanız, hemen bir hekime başvurmalısınız. Ancak bu hastalığın belirtilerini çok somut birkaç soruyla kendi kendinize saptamanız da mümkün.
Aşağıdaki testi yapmanız yeterli:
- Yediğiniz miktarı kontrol etmekte zorlanıyor musunuz?
- Tok olduğunuz zaman kendinizi hasta olarak görüyor musunuz?
- Yakın bir zamanda kilo kaybettiniz mi (son üç ayda 6-6.5 kilo)?
- Çok zayıf olduğunuz söylendiği halde kendinizin şişman olduğuna inanıyor musunuz?
- Yemek yemenin hayatınıza tamamen hakim olduğuna inanıyor musunuz?
Her evet bir puan. Anoreksiya nervosa tanısı için 2 puan yeterlidir.
Tombul, sevimli bir öğrenci kız ya da tüy kadar hafif bir demir lady!
Sarkacın iki ucunda gidip gelen hayatların, ağırlıklara endekslenmiş yaşamların
tutsakları olarak yaşadılar ve öldüler. Bir çeşit Foucault Sarkacı gibi mi
acaba? Eco’nun dediği gibi, “…çünkü insan isterse, her zaman, her yerde, her
şeyle her şey arasında bağıntılar bulur; dünya ansızın, her şeyin her şeye
yollama yaptığı, her şeyin her şeyi açıkladığı bir akrabalıklar ağına dönüşür…”
Geçtiğimiz hafta lüks bir zayıflama kliniğinde 19 yaşında 1,5 ayda 15 kilo
birden verince kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Dila; 90 kiloluk gövdesini
taşımak istemiyor, güzel gözlerine, harika gülüşüne rağmen sevmiyordu bedenini.
Ve yaz tatilini, yaşıtlarıyla gezip eğlenmek, flört etmek yerine gönüllü olarak
bir işkence kampında geçirmeyi tercih etmişti. Henüz o kadar gençti ki bu
gönüllü işkenceyi adlandırmaktan bile acizdi. Benzer bir duyguyu 30 yıldan uzun
bir süre yaşamış olan Leyla Akçağlılar ile konuşmuş olsa sonuç farklı olur
muydu acaba?..
CEZAM AÇLIK OLDU • Leyla Akçağlılar, birkaç ay önce verdiği bir röportajda anoreksiya canavarını tanıyanlara çok tanıdık gelecek öyküsünün başlangıcını şöyle anlatmıştı: “Paris’teyken dönemin mankeni Twiggy çok zayıftı. Genç kızlar onun kadar ince olmak istiyordu. Ben de bu eğilimden çok etkilendim. Yememek için kendimi tuttum. Türkiye’deyken ailem tüm yaşamımı kontrol ediyordu. Çok düşkün olduğum babam çok dominanttır. Hiçbir şeye kendim karar veremiyor, yalnız yapamıyordum. Paris’e tek başıma okumaya gidince, hiç olmazsa bedenimi kontrol edebilme şansım oldu. Kendimi cezalandırmak istercesine vücudumdan acısını çıkarmaya çalıştım.”
TEHLİKELİ OYUNCAK BARBIE • Sussex Üniversitesi’nden Helga
Dittmar, Developmental Psychology dergisinde yayınlanan çalışmasında; Barbie
bebeklerin aşırı zayıf vücutlarıyla örnek teşkil ettikleri kız çocukların kendi
vücutlarından hoşnutsuzluk duymalarına neden olduğunu belirtiyor. “Bu hoşnutsuzluk,
çocuğun çok erken bir yaşta vücuduyla didişmesine ve anoreksiya ya da bulumia
nervosa gibi yeme bozukluklarına neden olabiliyor” diyen Dittmar, dünyada her
yüz bin kadından ancak bir tanesinin Barbie’lerle empoze edilen vücut formuna
bürünebileceğini de ekliyor. Yani, Barbie’yi mutlak güzellik olarak kavrayan
her 100 bin kız çocuğunun 99 bin 999’u hayatlarını vücutlarından memnun olmadan
sürdürmek zorunda kalıyor.
Aktüel psikoloji Editörü Maruf Beçene Anoreksiya Nervoza ve Çağdaş İnsanın
Beden Algısı başlıklı yazısında şöyle bir tespit yapıyor: “Anoreksiya modern
insanın tüketim alışkanlığıyla ilişkilendirilebilecek bir hastalıktır. Temel
ihtiyaçların çok rahat giderilebildiği ve beslenme sorununun olmadığı bir
ailede kişi psikolojik olarak bir sorun alanı oluşturma gereksinimi duyabilir.
Burada sorun olarak muhatap alınabileceği ve ilişki kurabileceği en yakın nesne
kendi bedenidir. Bu tür vakaların çoğunda toplumsal kabul ile fiziksel görünüm
eşdeğer görülür. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla ideal beden ölçüleri
yaşamsal bir hedef olarak kişinin önünde durur. Bu hedefe yaklaşıldığında bu
defa oluşturulan ideal bedeni kaybetmemek için farkında olmadan yemek yeme
davranışını reddetme devam eder.”
HASTALIĞIN ADI 17. YÜZYILDAN • Anoreksiya, kendisini “bozuk, ucube”
gören kadının kendi bedenine uyguladığı şiddetin bir göstergesi olarak 1600’lü
yıllardan beri bilinirdi. Önceleri “Holy Anoreksiya” yani “Kutsal Anoreksiya”
olarak adlandırıldı. O döneme ait vakaların daha çok dinî yayınlarda izleri sürülürken,
bu durum, koyu sofuluk, çilecilik, din uğruna dünya zevklerinden vazgeçme
anlamında ve özenildiği görülüyor. Bir tıbbi vaka olarak ilk kayıt ise 1689
yılında Londra’dan. Richard Morton 18 yaşında hastalanan, bütün gıdaları ve
ilaçları reddederek 3 ay sonra ölen hastası ile tıbbi literatüre geçen “nervous
consumption” adı verdiği ilk vakayı yayınlamış.
Fransız feminist Simone De Beauvoir’nın “Erkekleri memnun etmeyi hayatlarının
birincil hedefi olarak gören kadınlar, kendilerini deforme olmuş, bozulmuş
görmekten çok rahatsız olurlar” sözünü hatırlamamak mümkün değil.
BÜYÜMEKTEN KORKUYORUM • “Ben belki de ‘büyümek’ istemiyorum, çocuk kalmak istiyorum, çocuk gibi sevilmek…” Türkiye’de bu konuda birkaç yıl önce yapılmış klinik bir araştırmaya gönüllü katılmış anoreksiya nervosalı hasta grubundan bir kadının sözleri bunlar. Tanımlanan kadın kalıplarına uyamayan ve uyamayacağını anlayan kadının çocuk kalmayı tercih etmesini çok güzel özetliyor. 2003-2004 yıllarında Dr. Funda Keçeli’nin yürüttüğü araştırmada yeme bozukluğu olan 34 hasta, normal denek grubuyla karşılaştırmalı bir çalışmada yer almış. Yaşları 18-36 arasında değişen gruba ve Funda Keçeli’ye ülkemizde bu konuda yapılan tek bilimsel araştırmanın sonuçlarını bize aktardıkları için teşekkür ediyoruz…
CANAVARLAR YALNIZ GEZMEZ • Anoreksiyanın bir de kardeşi var: Blumia nervosa. Kontrolsüz, aşırı, hızlı, tıkınırcasına yeme ve hemen ardından yediklerini kusarak çıkarma. Bir hastalıktan ziyade manidar bir metafor gibi durmuyor mu? Binyıllardır kendisine biçilen rollere, sosyal statülere, ikincilliğe razı olan kadına bu kez büyüklüğü hakkında da yeni bir emir geliyor. Bir karışlık bir yer gösterip “Uzayda bundan fazla yer kaplamanız yasaklanmıştır sayın bayan” deniyor. İşinize gelirse. Bize uygun görülen büyüklüğün üstüne çıkmamıza neden olacak birşeyler yediğimizde hemen çıkarmamız gerekiyor. “Zehirleniyoruz” çünkü. Ben demiyorum bunu. Feminizm de demiyor! Modern psikiyatri ve psikanalizin önemli temsilcilerinden Otto Fenichel “maddesiz zehirlenme” adıyla anıyor Blumia Nervosa’yı.
TANRILAR KURBAN İSTER • Şimdi gelelim bize örnek gösterilen kadınları
yaratanlara ve kullananlara. Modacı Hakan Yıldırım “Top modeller zayıf ama
sağlıklı” diyor kendisine ‘sıfır beden’ sorulduğunda. “Sıfır beden kavramı
tamamen uydurma bir kavram. Sıfır beden diyerek sanırım 34 bedenden
bahsediliyor. 34 beden olan biri sağlık beslenerek bu kiloda kalıyor olabilir.
Dünyaya baktığımızda top modeller 34 veya 36 beden. Sağlıklı görünüyorlar,
ciltleri çok güzel. Hastalıklı bir görüntüye sahip değiller. Çünkü dengeli ve
sağlıklı besleniyorlar… Ben de defilelerimde 34-36 beden mankenlerle çalışmayı
tercih ediyorum. Kıyafetler onların üzerinde daha güzel duruyor.”
Manken denen “canlı”nın en az 1.75 boyunda olması gerektiği bilgisini ve bu boyda
bir insanın 34 bedene sığmak için kaç kilo olması gerektiği hesabını biz
yapadururken Hakan Yıldırım’a cevabı dürüst ve cesur bir dişi versin, biz
girmeyelim araya… 28 yaşında, Konya’da yaşayan Dişikarga rumuzlu itiraf.com
yazarından aktarıyoruz: “Boyum 1.78. Ağır anoreksiya teşhisi ile hastaneye
kaldırıldığımda 41 kiloydum. Genelde de ‘blumia’ yani ‘kusma hastalığı’
sonrasında ‘anoreksiya’ya yakalanırsınız. Hızla kilo verdiğiniz halde hâlâ çok
kilolu olduğunuzu düşünürsünüz. Saçlarınız dökülür, âdetiniz düzensizleşir,
gözlerinizin altı çöker, diş eti problemleriniz başlar. Polis kontrollerinde
‘eroin kullanan kişi’ zannedilir, bu şekilde damga yersiniz. Hatta bazen
nezarete alındığınız bile olur! Cildiniz bozulur. Her şey midenizi bulandırır.
Yatağın altına depoladığınız ve yemediğiniz yiyecekleri gören anneniz üzüntüden
ağlama krizleri geçirir. Asla bir doktora görünmek istemezsiniz çünkü sizi
şişmanlatacağını düşünürsünüz. En önemlisi de, hasta olduğunuzu kabul
etmezsiniz. Böbrek yetmezliği ve mide kanamalarına yol açan hastalığınız sizi
zayıflattığı için bu da size nimet gibi gelir. Sürekli mide ağrısı çekersiniz.
Her sabah kusarsınız. Ta ki bir gün bayılıp hastaneye kaldırıldığınızda gerçek
kafanıza dank eder. Ölmek üzeresinizdir! Ben bunları yaşadım. Şu anda 50
kiloyum…”
GÜZELLİK GÖRECELİDİR • Amerikan Sağlık dergisi Health Magazine’in 2002 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre; televizyondaki kadın karakterlerin yüzde 32’si normalin altında bir kiloya sahipken, bu karakterleri izleyen Amerikan seyircisinin sadece yüzde 5’lik bir bölümünün kilo sorunu yokmuş. Amerika’da kadın güzelliği üzerine bir kitap hazırlayan psikolog Stephen Huey, on milyonlarca sağlıklı kadının, yarışmalar kanalıyla empoze edilen “hastalıklı ideal ölçü” yüzünden kendini kilolu ve çirkin görmeye başladığını söylüyor.
GÜZELLİK YARIŞ(TIR)MALARI • Johns Hopkins Üniversitesi’nin
yaptığı bir araştırmaya göre 1970 yılından beri ABD’de güzellik kraliçesi
seçilen kızların yarısından fazlasının BKE (Beden Kitle Endeksi) 18,5’in
altında. Yani Dünya Sağlık Örgütü’nün kriterlerine göre bu kızlar açlık
sınırının altında. Normal ölçü ise 20-25 arası.
Geçtiğimiz yıl ülkemizde düzenlenen bir güzellik yarışmanın katılımcılarından
birinin bir köşe yazarına gönderdiği ve yarışmasının hazırlık kampını anlattığı
mektup ise bizdeki durumu ortaya koyuyor: “Size Miss Turkey hakkında bazı
şeyler yazmak istiyorum. Güzellerden biriyim. Adımı veremem, çünkü yarışmaya
girmeden önce bazı sözleşmeler imzaladık. …Neler çektiğimizi bir Allah bilir,
bir de biz… Aç kaldık. Son 3 gün hariç -ki geriye 15 gün kalıyor- aramızda
anoreksiya sınırına gelen, 1.76 boy 47 kiloya kadar düşen kızlar vardı. Son
güne kadar 45’e düştüler. O kadar aç kaldık ki, koreografiler aklımıza
girmiyor, başımız dönüyordu. Aç olduğumuzu söyleyince kamp görevlileri
tarafından azarlanıyor, hakaretlere maruz kalıyorduk. Protein, vitamin hiç bir
şey yiyemiyorduk. Dişlerimiz kanamaya başladı. O kadar kötü muamele gördük ki,
her gün ağlıyorduk.”
Psikiyatrist Kemal Sayar’dan alıntılayarak bitirelim: “Kırılgan kızlar ya terk
edişin soylu dağında bir münzevi olur, ya da hayata bir yerinden katılır ve
içlerinde zaman zaman nöbetler halinde dışarı vuran bir sızıyla yaşamayı
sürdürürler. ‘Yaşamıyor gibi yaşamak’ sanatının ustasıdır onlar. Mağlupların
bilgeliği vardır. Dünyanın mağlupları, dünyayı yerleşmeye değer bir yer olarak
görmeyenlerdir…”
BİR DE ERKEK TANIK • Kurbanlarının yüzde 90’ını genç kızlar ve kadınlar oluşturuyor dedik ama, özellikle eşcinsel ya da bedeniyle önde olan genç erkeklerin de mustarip olduğu bu derdi “Uludağ sözlük”teki bir entry’de Chatin mahlaslı bir arkadaşımızdan öğreniyoruz: “Hayatın ırzına geçmektir aslında. Evet lan tecrübeliyim ki olay budur. Sadece kendinin değil yakınındakilerin de hayatının ırzına geçmektir aslında. Domates salatalıkla geçen hayat. Hastaneler, tedaviler, tedaviyi reddedişler. En komik yanlarından biri artık yalan bir hayat biçimi olur. Herşey ama herşey için bir yalan vardır. Yalan için bile! Sanıldığı üzere sadece kızlarda olmaz bu erkeklerde de olur. Aslında bir yeme bozukluğundan öte bir fobi. Belki de bir obsesyon olur erkişide. Er’i gider, kişi’si kalır. Bir aralar normal olduğun kilolar dahi artık normal gelmez ve bir uyku bir depresyon alır seni götürür uzaklara. Ama hep yalnızlık var sonunda, yalnızlık ömür boyu… Ve girdap gibi içine alır seni, artık dosların coca cola zero ve sigara dır. Ötesinde kendin bile dost değilsindir. Ve gittikçe kendinden uzaklaşırsın. Seni sen yapanlardan da. En boktan tarafı ise kendindeki anormalliği görmemek, normal sanılan bir haklılık hissetmedir. Ve inat etmektir yanlışta. Yanlış olduğunu herkesin söylemesine rağmen…”
ANOREKSİYA NERVOSA NEDİR
Kişinin, normal vücut ağırlığını, minimum düzeyde de olsa koruyup sürdürmeyi reddetmesi olarak tanımlanan Anoreksiya Nervosa, vücut şekli ve büyüklüğünü algılayışta ciddi bir hoşnutsuzluk ve kilo almayla ilgili oluşmuş yoğun bir korkunun toplamıdır” diye tanımlanıyor. Genellikle Blumia nervosa’nın, yani kontrolsüz yeme ve bilinçli kusma nöbetlerinden oluşan hastalığın da eşlik ettiği anoreksiya vakalarının ortaya çıkış yaşı yüzde 90 vakada ergenlik dönemindeki kadınlarda görülüyor. Ergen erkeklerde ve yetişkin kadın ya da erkeklerde pek nadir ortaya çıkan bir hastalık…
“Kilo vermek için beslenme alışkanlığının aşırı bir biçimde denetlenmesine yol açan psikopatalojik davranış bozukluğu” olarak da tanımlanan Anoreksiya Nervosa’nın ortaya çıkması değilse bile yaygınlaşması ve özellikle kilo konusundaki medya ve kozmetik dünyası telkinleri, erkek bakış açısı ile karşılıklı bir etkileşim halinde ortaya çıkıyor.
ANOREKSİYA HASTASI OLAN ÜNLÜLER:
- Nicole Richie: Geçtiğimiz aylarda doğum yapan Nicole Richie, birkaç hafta içinde o hastalıklı zayıf görüntüsüne geri döndü.
- Ana Carolina Reston: Brezilyalı top model. 21 yaşında hayata gözlerini yumduğunda, sadece 39 kiloydu
- Karen Carpenter: Daha çekici görünmek için su diyetine başlayıp 17 kilo veren şarkıcı, öldüğünde 38 kiloydu.
- Mary-Kate Olsen: Dünyanın en ünlü ikizlerinden biri olan Olsen, hâlâ hastalığıyla mücadele ediyor.
- Ve aralarında Prenses Diana, Keira Knightley, Kate Bosworth, Nicky Hilton, Lindsay Lohan, Jenna Jameson’ın da olduğu, öyküleri bilinen veya bilinmeyen on binlerce genç kadın…
KAYNAK: www.taraf.com.tr