Ailede Sanat Terapisi

BY: admin

Psikoterapi

Yorumlar:Yorum yapılmamış

Ailede sanat terapisi, son yıllarda, aile terapisi kuramlarının gelişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kuramın gelişimi, aile terapisinde sanatsal ifade biçimlerini kullanan terapistlerin ilgisini çekmiştir.

Aile sisteminin, ebeveyn çocuk ilişkisinin ve çiftlerin ilişkisinin sanatla değerlendirilmesi ve araştırılmasına yönelik bütünlüklü terapi kurgusu oluşturmak için, PSIKODINAMIK, HÜMANIST, YAPISAL, STRATEJIK, ÇÖZÜM ODAKLI VE SISTEM YAKLAŞIMI gibi pek çok kuramsal çerçeve kullanılmıştır. Bu kuramların ışığında, sanatsal ifadenin değişime etkisinin, ailedeki etkileşim örüntülerinin ve sistem dinamiklerinin anlaşılmasını sağlayan çabalar önde gelen aile terapisi kuramlarını da etkilemiştir.

Bu çalışmada, sanat terapisinin; SÖZSÜZ ILETIŞIM, GÖRSEL PROBLEM ÇÖZME, AKTIF KATILIM SAĞLAMA gibi genel yararlılıkları üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda, aşağıda sıralanmış bazı yararlılıklar ailede sanat terapisinde de görülmektedir, hatta bazıları sadece aile sanat terapisinde görülmektedir:

Aile sanat terapisi, bütün jenerasyonların süreç üzerinde EŞIT SÖZ HAKKINA sahip olmalarını sağlar. Sanatı ifade aracı olarak kullanmak, bütün aile bireylerini terapötik bağlamda aynı düzeye getirir.

Aile sanat terapisi, bireysel ve grupla sanat etkinlikleri aracılığıyla sürece katılan bütün bireylerin duygu ve düşüncelerini kendiliğinden ve sürekli ifade edebilmelerine olanak sağlar. Kişiler ve aileler, başka türlü kuramadığı iletişimi sanat etkinliği içinde kurabileceklerini görürüler.

Bireysel terapide görsel ögelerin kullanılması, bireyin aile ilişkilerini aydınlatır. Basit bir resim veya kolaj çalışması bireyin içinden geldiği ailedeki konumunun ve rolünün anlaşılması için fırsatlar sağlar.

Sanat terapisi aile içi etkileşim için yeni yollar sağlar. Aile sorunlarının çözümü için yaratıcı potansiyelini kullanma, sorunlara farklı bakış açısından yaklaşma ve değişime yönelik davranışları destekleme gibi fırsatlar sağlar.

Bu bölümde, çeşitli aile terapisi kuramlarına dayalı klinik uygulamalar olarak ailede sanat terapisine stratejik bir yaklaşım amaçlanmıştır. Bu bağlamda, uygulama örnekleri ile, metaforların kullanımı, yeniden uygulanabilir örüntüler, ikincil değişimler, yeniden çerçevelendirme, ritüellerin kullanımı, dengesizleştirme ve terapötik çifte bindirme konuları kısaca gözden geçirilecektir.

METAFORLARIN KULLANILMASI

( Metafor: Bir kavramı ya da nesneyi benzetme amacı olmaksızın başka bir kavram ya da nesnenin yerine kullanarak imgesel çağrışım yapmaya yöneltmek. )

Haley (1963,1973) metaforların, terapist ile hastası arasında doğrudan, güçlü ama tehdit edici olmayan bir iletişim aracı olabileceğini düşünür. Metaforlar görsel, sözel veya hem görsel hem sözel olabilir. Metaforlar, hastanın sorununu araştırırken ve direnç uyandırmadan hastaya direktif vermek gerektiğinde çok işlevsel olabilir. Çünkü hasta kendisine yöneltilen metaforun bir araştırma ya da direktif olduğunu fark etmeden terapist amacına ulaşabilir. Terapist, hastanın metaforlarını araştırarak ve biçimlendirerek; hastanın durumuna uyan özgün bir yaklaşım geliştirebilir.

A, 26 yaşında, 4 yıllık evliliği ile ilgili yakınmalarından dolayı sanat terapisine gelen genç bir kadındır. A’in yalnız yaşayan annesine karşı kızgınlık duyguları vardır fakat o bunun farkında değildir. Yakın bir zaman öncesine kadar eşiyle birlikte annesi ile aynı binada yaşarken 30 mil uzağa kendi evlerine taşınmışlardır. A, bahçe işlerini sevmekte ve özellikle hafta sonları yeni evlerinin bahçesiyle ilgilenmekten hoşlanmaktadır. Yakın bir zaman önce eşiyle ilişkilerinde çatışmalar ortaya çıkmıştır. A, eşinin ilgi ve ihtimam beklentisinin artmasından endişe duymaya başlamıştır. Annesinin her hafta sonu ziyaretine gelmelerini istemesi de, bahçesiyle ilgilenmesini engellemektedir. Bir seans sırasında, A, terapiste bahçesinin yabani otlar tarafından istila edildiğini söylemişti. Önce, yabani otlarla dolu bir bahçe yetiştirmenin güzel olabileceğini düşündü, ancak sonra bu düşünceden vazgeçip, bahçesinden yaban otlarını nasıl temizleyeceğini planlamaya başladı.

Terapist, A’in metaforunu, onun çizimlerinin ötesine genişleterek duruma uygun bir araştırma planladı. A’e, kocasıyla kütüphaneye gidip yabani otları nasıl temizleyeceğini araştırmasını önerdi. Araştırmalarından sonra, A, çözüm olarak otları yolmayı düşünmediklerini belirtti, çünkü bu şekilde kökleri kalacak ve daha da çoğalacaktı. Toprağı tamamen kazarak yabani otları köklerinden temizleyebilirlerdi, ama bu durumda çimenleri de yok etmiş olurlardı. En iyi çözümün, yabani otları kökleriyle birlikte yok edecek kimyasal ilaçlar kullanmak olduğu sonucuna varmışlardı.

Kütüphane araştırması ve ilgili çalışmalardan sonra kış yağmurları başlamadan bahçeyi kurtarmak için kısıtlı zamanları kalmıştı. Terapist, durumu annesine anlatıp onu ziyaret edemeyeceklerini açıklaması için A’i destekledi. Eşi de bahçede ağır işleri yapmak için bir adam tuttu. A kocasının desteğinden memnun kalmıştı. Birlikte annesinin isteklerine daha kolay göğüs gerebilmişlerdi. Artık annesi günlük yaşamlarına eskisi kadar karışmıyordu. Kocası da hoşnuttu, çünkü A artık kendisinden fazla yakınmıyordu. O’da A’e karşı daha ilgili davranıyor ve onun hobilerine daha fazla destek oluyordu. A de kocasının ilgisine, yeniden uyanmış duyguları ile karşılık veriyordu.

A, eşi ve annesiyle olan ilişkilerindeki değişimi görüyordu. Terapide, görsel bir metafor olan yaban otlarıyla dolu bir bahçe sayesinde, zor bir seçim olarak annesinden ayrılmayı, ve eşiyle gereken yakınlığı kurmayı başarmıştı. Bu zor süreçte, aile köklerinden ayrışmasının tamamlanmamış olması, kuşaklar arası sınırları tanımlama güçlüğü ve yer değiştirmiş kaygısı hakkında içgörü kazanmıştı. Kuşkusuz, içgörü tek başına davranışı değiştirmeye yeterli değildir, sadece bunu arzulamayı sağlar.

YİNELEYEN ÖRÜNTÜLER VE İKİNCİL DEĞİŞİKLİKLER

Hastalık belirtileri ve hastanın daha önce bunları düzeltmek için yaptıkları, terapist için tanıya yönelik önemli ipuçlarıdır. Var olan sorun, hastanın patolojik zayıflığı değil, daha çok interaktif sürecin devamını sağlayan yineleyici bir örüntüdür. (Bross & Benjamin 1982). Bu dinamik, ailesi ve arkadaşlarının sorumluluklarını fazlaca hissettiği için stres yaşayan 42 yaşındaki E örneğinde açıkça görülmektedir. Bu özelliğinin çevresindekiler tarafından istismar edilerek gücünü aşan sorumluluklar yüklendiğinin ve bundan dolayı kızgın ve gücenik olduğunun farkındaydı. Fakat, buna rağmen, başkalarının çözümsüz sorunları için çabalamaya devam ediyordu.

Terapist, E’den, kendisini bu denetleyemediği özelliği ile nasıl göründüğünü tasavvur eden bir resim çizmesini istedi. Ortaya çıkan sonuç ikisi için de şaşırtıcıydı: Bir çiçek kolyesi gibi vücuduna küçük insanlar asılmış iri bir kadın resmi çizmişti. Bu figür fiziksel olarak E’e benzemiyordu. Sonraki değerlendirmede E, duygulanarak bu figürü 12 yaşındayken kaybettiği büyük annesine benzetmişti. E’i, o yetiştirmişti ve onun kişiliğinde önemli bir etkisi vardı. Büyük annesinin hayat görüşü, kendini başkaları için feda etmek ve hiç kimseye hayır dememekti. E ağlamaklıydı, fakat onun, sürekli başkalarının isteklerine boyun eğdiğini kızgınlık hissediyordu. Birden, niçin kendini başkalarına feda etmenin kişiliğinde böylesi bir yer edindiğini anladı. Terapinin sonlarına doğru, artık geçmişte kalmış olan büyükannesini gömmeye karar verdi ve onu resmin alt kenarına yatay olarak çizdi. Bunu yaptıktan sonra, büyükannesi öldükten sonra, onun hayatta kalmış inançlarını gömdüğünü belirtti. Bu güçlü sembolik eylem gergin ve gizemli bir ortamda gerçekleşmişti.

E’nin büyükannesini gömme gereksinimi duyup buna karar vermesi, Watzlawick, Weakland ve Fisch’ in (1974) ‘ ikincil değişiklik’ olarak adlandırdıkları, sorun veya ilişkide tamamen yeni bir bağlama geçme halinin bir örneğini görmekteyiz. Bu, sistem değişikliğine yol açan bir mekanizma olabilir. Burada konu olan sistem, kendilik düzenleyici bir geri besleme mekanizmasının önceden belirlenmiş sınırlar içinde, sistemi değiştirmeyen küçük iniş çıkışları ile kısmen durağanlaşmış bir sistemdir. E’in aile anılarını dramatik bir süreçle yeniden keşfetmesi, büyük annesinden aldığı kendini feda etme anlayışını yeni bir anlayışla değiştirmesini sağlamıştır. Erken yaşlarda kazandırılan aile değerlerine karşı köklü bir tutum değişikliği halinde gerçekleşen bu süreç yeni davranış örüntüleri ile kalıcı bir değişime yol açacaktır.

YENİDEN ÇERÇEVELEME

Yeniden çerçeveleme ( reframing), kavramsal ve/veya duygusal bir durumu ya da bir deneyimle ilgili bakış açısını değiştirmek ve aynı somut durumu olup bitene uygun başka bir çerçeveye yerleştirmeyi ifade eder ( Watzlawick ve ark.,1974 ). İkincil değişiklik, bazen hastanın dünya görüşündeki böyle bir değişimle tetiklenebilir.

Yeniden çerçeveleme davranışı, bireyin kendisi için yararlı gördüğü bir sistemi koruma girişimidir ve genellikle terapistler bunu onaylar. Örneğin, hasta, ailesindeki bireylerin davranışlarını biçimlendirmiş olan rolleri ve inanışları araştırırken, bazen, kendi hayatı ailesi tarafından şekillendirilen bir çocuk olarak kendisini tanırken, bir yandan da aile sistemini korumak için yıkıcı davranışlarını kontrol etmeye çalışır. Bu ‘ kötü’ çocuğun eylemleri anne babasının dikkatini çeker ve mutsuz evlilik veya alkol-madde kullanımı gibi sorunların etkisinden sıyrılıp, çocuk için beraberliklerini sürdürmeye zorlar. Bu ‘kötü’ eylemler, hastanın aile içindeki konumunu yeniden tanımlayarak ‘‘ başkalarının iyiliği için kendini feda etmeyi ’’ yeniden çerçevelendirmesini ve durum hakkındaki algısına bir alternatif oluşturmasını sağlayabilir.

Eğer hasta ‘‘ AİLENİN PROBLEM ÜYESİ ’’ rolüne ısrarla sarılıyorsa, terapist onu grafik işlemlerle ayrılmaya cesaretlendirebilir. Hastadan ailesinin resmini çizmesini ister ve çizdikten sonra, bir makasla keserek kendisini resimden çıkarmasını ister. Çıkardıktan sonra, resimde kalan aile üyelerinin birbiriyle ilişkileri üzerine fikir yürütmesini ister. Hemen arkasından, aile resminden kesilip çıkarılan, aile bağlarından kurtulmuş bir üye olarak kendisi hakkında düşünmesini ister. Bu basit metaforik araştırma, hastanın bireyselleşme sürecinde yadsınmış gelişim görevleri hakkında konuşmasına yardımcı olur.

Değerleri veya değer sahibi olmayı düşündüren bir olay veya davranış yeniden çerçevelemenin ‘‘POZİTİF ÇAĞRIŞIM’’ (positive connotation) olarak adlandırılan bir biçimini oluşturur ki, bu hastanın kendi eylemleri hakkındaki algısının güçlü bir alternatifini oluşturabilir. Örneğin, bir hasta, kendini eksikli veya yeteneksiz hissetmekte ve sorunlarını çözecek kapasitesi olmadığını düşünmektedir. Terapist, hastanın iyileşme isteğini, onun çaresiz duruşunu terk etmesini sağlıklı bir hareket olarak görür ve bu duruma pozitif bir anlam yükler. Özellikle, hasta sanat terapisine istekli olursa güç, cesaret ve inisiyatif sahibi olma gibi çağrışımlar da eklenir.

Pozitif çağrışım hakkında dikkat edilmesi gereken bir nokta, kendine veya başkalarına karşı şiddet kullanan ya da geçmişinde dürtüsel davranış öyküsü olan kişilerde kullanılmaması gerektiğidir.

Pozitif çağrışımın etkili bir uygulaması, romancı olmayı arzulayan 40 yaşındaki iş kadını olgusunda gerçekleştirilmiştir. Kadının ikinci eşi, evliliklerinin 5 yılı boyunca onun yeteneklerini kullanması yönünde destek olmamıştır. Aralarındaki duygusal bağlar nedeniyle ayrılmamışlardı ama kadında, çocukları büyüdükçe şiddetlenen bir depresyon ortaya çıkmıştı. En iyi yaptığı işler bile ona soğuk ve yaratıcılık gerektirmeyen uğraşlar olarak görünüyordu. Çalışmazsa ailesi açlıktan ölecekmiş gibi kaygılandığı için bir at gibi çalışmaktan ve bu nedenle yazmaya vakit bulamamaktan yakınıyordu.

İkinci görüşmede terapist, kadının depresyonunu bir değişiklik isteği olarak tanımladı. Kadına, yaratıcı olmayı ve bir roman yazarak yayınlamayı bilinçsizce arzuladığı, fakat bu arzusunu yadsıdıkça depresyonunun yerleştiği yorumunu yaptı. Ona, arzusunu gerçekleştirmek için işten izin almasını önerdi. Çünkü, yazarlık kariyerini feda edip iş kadını rolüne sarılması, ona işine düşkün ve atılgan bir görünüm kazandırıyor ve eşinin de aile içindeki gerçek rolünden uzaklaşmasına yol açıyordu. Bu yorumu yaptıktan sonra onu tebrik etti. Çünkü, bütün doyumsuzluğuna rağmen ailesinin geçimi için asıl ekonomik kaynağı o sağlamıştı.

Üçüncü görüşmede kadının depresyonu azalmış görünüyordu. Bir resim çizdi. Bu resmin konusu “geçen haftaki ve bu haftaki duygularımdı”. Resmin geçen haftayı anlatan bölümünde bir sıkışıklık ve siyah renk egemenliği görülüyordu. Bu haftayı anlatan bölümde ise ferahlık ve kırmızı, turuncu gibi parlak renklerin yer aldığı görünüyordu. Bu durum hastayı şaşırtmıştı. Çünkü ev ve iş yaşamında bir değişim yoktu ve bu değişimi anlaşılması güç olarak algılıyordu. Kocası bir işe girinceye kadar işine sürdürmeye karar verdi. Fakat her akşam işinden birkaç saat erken ayrılıp romanını yazmak için zaman ayıracaktı. Depresyonu ona bir mesaj vermişti ve bunu algıladığında mutlu olmuştu.

Hasta işindeki üstün başarısının eşiyle ilişkisinde baskın bir konumda olmasına yol açtığını fark etti ve evliliğini daha eşitlikçi bir ilişki haline getirmek için uğraşmaya karar verdi. Bu yönde bir değişiklik ortaya çıktığında kocası şaşırtıcı bir şekilde ailenin ekonomik yükünü paylaştı. Hasta hem işine hem de roman yazmaya devAm etti ve diğer konularda kendini tanımasına yardımcı olabileceği düşüncesiyle sanat terapisini sürdürmeye karar verdi.

BİR RİTÜEL İLE BELİRTİYİ ETKİSİZLEŞTİRME

Hastalığın iyileşmesi için kişinin tamamen değişmesi gerekliliği, aksi halde her şeyin tekrar eski haline döndüğü şeklindeki yaygın inanışın aksine paradoksal bir etkileştirme tekniği uygulanabilmektedir. Bu tekniğin uygulanacağı olgunun, aile öyküsüyle ilişkili olan fakat aile tarafından fazla yararlı görülmediği için kanıksanmış belirtileri olması başarı şansını artırır. Böyle bir durumu tespit ettikten sonra terapist hastanın değişmesini istemez, hatta sorunun yol açtığı rahatsızlığı artırarak çözümlemeyi hedefler.

Bu çerçevedeki bir uygulama 20 yaşında, objektif kompulsif bir hasta olan S ile yapılmıştır. S, gün içinde sayılamayacak kadar sık ellerini yıkamakta ve geceleri birçok kez karşı konulmaz bir el yıkama zorlantısıyla (compulsion) uykusundan uyanıyordu. Terapiye başladığında S ailesiyle birlikte yaşıyordu. Düzenli bir işi yoktu ve bunu el yıkama zorlantısına bağlıyordu. Ailesi, kendileriyle birlikte kalmasını kabul ediyordu. Ancak son zamanlarda evin masraflarına katkıda bulunması istemişlerdi.

Terapist, S’ in ailesinin onun el yıkama zorlantısını alttan alta desteklediğini hissetmişti. Çünkü, S’ in sorunu onun bağımsızlaşıp evden ayrılmasını engelliyor ve ailenin alkolizm sorununun açığa çıkmasını da önlüyordu.

S, terapi sürecinde banyo aynası yumruklayan insan resmi çizme gibi bir çok agresyon ifadesi gösterdi. Fakat el yıkama zorlantısı azalmadı, aksine ellerinin tahriş olup kanamasından yakınıyordu.

Terapist el yıkama zorlantısını etkisizleştirmek bir ritüel düşündüğü sırada hasta, el yıkama zorlantısının aslında, ailesinin elini yıkaması gerektiği düşüncesinin bir ifadesi olduğunu söylemişti. Bu sözler, genç bir yetişkin olarak ailesinden ayrılması anlamına geliyordu. Terapist, S’ e, el yıkama zorlantısı her ortaya çıktığında ailesinden kendisine katılmasını istemesini önerdi. Öyle ki, bütün aile üyeleri birlikte banyoya gidip ellerini yıkayacaklardı. S, gece boyunca bir çok defa herkesi uyandıracak, birlikte ellerini yıkayacaklar ve bu sırada S, sorununa çözüm bulmak için ailesinden fikir vermelerini isteyecekti.

Bir haftalık uygulamadan sonraki ilk görüşmede S olup bitenleri anlattı: İlk günlerde ailesinin işbirliği ve yardımını tamamen sağladığını, gündüz ve gece boyunca el yıkamasına eşlik ettiklerini fakat sonraki günlerde uykudan uyandırılmalarına aşırı sinirli tepkiler gösterdiklerini söyledi. Bir gün anne babası, iyice kızıp işbirliğini sürdürmeyi reddetmişlerdi. Ertesi gün de S uyuya kaldığı için anne babasını da uyandıramamıştı. Haftanın sonraki günlerinde S, ellerini yıkamak için uyanmadan gece boyunca uyuyabilmişti.

Sonraki oturumda terapist S’e ellerini açarak izlemesini ve resmini yapmasını söyledi. S el resmini çizdikten sonra onu terapi odasının duvarına astı ve bir hafta boyunca orada kalmasını istedi. İş arayacaktı ve bu sırada sık sık elini yıkamayı sürdürürse bunu açıklamak zorunda kalmak onu utandıracaktı. Terapistten iş ararken eline göz kulak olmasını istedi. Kısa bir araştırma sürecinden sonra S bir iş buldu. Birkaç ay sonra da el yıkama sıklığı azaldı ve ailesinin evinden taşınıp bir arkadaşıyla birlikte bir apartman dairesine taşındı. Belirti ortadan kalktı ve tedavi bitirildi.

DENGESİZLEŞTİRME Diğer bir paradoksal yaklaşım, kısa süreli terapiye katılan M adlı genç bir kadının tedavisinde uygulanmıştır. M, giderek daha kontrol edici olan kocasından rahatsızdır. Üç yıl önce birbirlerini severek evlenmişlerdir. Fakat evlilik ilişkilerindeki rolleri baskı potansiyeli olan katı bir tamamlayıcılık şeklinde oluşmuştur.

Kocası E erkeklerin egemen olduğu İspanyol kökenli bir aileden gelmektedir. M ise boyun eğici ve aşırı korunmuş bir çocuk olarak yetişmiştir.

M ve eşinin yeni yürümeye başlayan bir kız çocukları vardır. Karı koca tartışmalarında, M’nin bu çocuk için yetersiz bir anne olduğu görüşü ortaya çıkmış ve her ikisi de buna inanmıştır. Fakat M kendini geliştirmeye çok isteklidir. Kızı için saygı gören ve rekabetçi bir anne modeli olmaya çalışmaktadır.

Terapinin amacı, M’ye sorumluluk sahibi ve boyun eğici bir kız çocuğu rolü veren aile kökenlerinden ayrıştırıp bağımsız bir birey olmasına yardım etmektir. Böylece, bir kız çocuğu olmaktan kurtulup bir anne olarak evliliğinde daha güçlü ve eşit konum elde edebilecektir.

Terapinin ilk aşamalarında M’nin kocasına karşı kızgınlığına yoğunlaşıldı. Kocasının kendini nasıl kışkırttığını anlatan bir resim çizdi. Resimde kendini soğan doğrarken çizmiştir. Kocası onun elindeki soyma bıçağını alıp yerine kesme bıçağını verir, çünkü bu daha güvenli ve soğan soymak için doğru araçtır. Bu M’yi çileden çıkarır. Soyma bıçağı onun her zaman tercih ettiği en sevdiği aygıttır ve kocası onun alanına girmektedir. Ailenin yemeğini hazırlamak onun işidir. M ilk resmini anlattıktan sonra çubuk insan figürlerinden oluşan bir resim daha çizer. Çubuk insan figürlerinden biri, daha küçük olan diğerini azarlamaktadır. M, azarlayan figürün hem annesini ve kocasını temsil eden “hareket ve sözleri aynı kişi, paylayıcı” olarak tanımlar.

M, kocasının aşırı koruyucu tutumunu tartışırken güncel sorunu ile annesinin kendisini sürekli çocuk gibi hissetmesine yol açan boğucu baskısı arasındaki bağlantıyı fark eder.

Kocası ile kendisi arasındaki etkileşimin bu şekilde yeniden ifade edilmesinden sonra terapist şu yönergeyi verir: “Yemek hazırlarken kocanız mutfağa gelip müdahale ederse, yaptığınız işe ara verip ona sarılın veya öpün. Sonra, kendi yönteminizi hiç değiştirmeden yaptığınız işe devam edin.” M’nin ilk tepkisi şaşkınlık şeklindeydi. Ama biraz sonra gülümsedi.

Terapist, bu yöntemi M’nin eşinin aşırı kontrol edici tutumu nedeniyle ilişkilerinin akışı bozulduğunda etkili bir müdahale olarak yapılandırmıştı. E’nun kontrol edici davranışlarının altında yatan etken, koruma isteğiydi. M’nin sarılması ve öpücüğü bu olumlu isteğin ödülü olacaktı. Ama aynı zamanda, beklenmedik bir şekilde cinsel mesaj da vermiş olacaktı. Bu cinsel mesaj, E’nun babacan koruyuculuğunu dengesizleştirecekti.

M, mutfak işlerinde yöntemi baskı altında kaldığında terapistin yönergelerinden destek aldı. E için ise, ödül şeklinde gelen davranışların yinelenip gitmesi bıktırıcı bir etki yaptı.

TERAPÖTİK ÇİFTE BİNDİRME

Diğer bir paradoksal müdahale yöntemi “ çifte bindirme ” kavramı ile tanımlanmıştır. Aslında, şizofrenik üyesi olan bir ailedeki etkileşim için kullanılan bu kavram, iki veya daha çok kişinin etkileşiminde, birbiri arkasına gelen ve ceza (ya da tehdit) içeren iki isteğin, birincisi hala geçerliyken, onunla çelişen ikinci bir isteğin ifade edilmesidir. Çifte bindirmenin etkisini artıran diğer bir özelliği, hedef aldığı kişinin etkileşim alanından ayrılmasının yasaklanmış olmasıdır.

Aile ortamında işlevsel olmayan davranışlar bağlamında patolojik olarak değerlendirilen çifte bindirme, terapötik bir teknik olarak yapılandırılabilir ve ailenin veya bireyin yeni işlev düzeyine sıçramasını başlatan bir güç olabilir. Terapötik çifte bindirme ile karşılaşan kişi, kafasını karıştıran bir mesaj alır ve seçim yapma zorunluluğuyla karşı karşıya kalır.

Aşağıda sunulan uygulama örneğinde, imgelemeye dayalı sanatsal çalışmalar yoluyla bir paradoksal yaklaşım denenmiştir. Terapötik yardım almak için başvuran bir evli çiftin her biri diğerinin anne babasının aile yaşamlarına çok karıştığından yakınmaktadır. Çiftin önemsizmiş gibi görünen yakınmaları sıralanırken, kocanın önceki evliliğinden olan çocuğun karısı tarafından dövüldüğünü söylemesi ve çocuğu dövülürken adamın hiç müdahale etmediğinin ortaya çıkması ciddi bir sorunu düşündürmüştür.

Kadının tartıştığı kocasının eski eşinden olan çocuğuna şiddet göstermesi hoş görülmese de anlaşılabilir. Nitekim, terapi sürecinde kadının kendi ailesinden şiddet gördüğü ortaya çıkmıştır. Fakat, çocuğun öz babası olarak kocasının neden bu şiddete seyirci kaldığı, neden oğlunu korumadığı ilk bakışta anlaşılamamıştır.

Bir bireysel görüşme oturumunda, terapist adamdan annesiyle ilişkisini gösteren bir resim çizmesini istemiştir. Adam çizdiği resimde, kendini dizleri üstünde oturmuş ve başı öne eğik halde çizmiştir. Resimde, annesi onun karşısında ayakta durmakta ve tehdit eder gibi parmağını ona doğru uzatarak şunları söylemektedir: ‘‘ Sen uyuşuk, bencil ve aptalsın. Hayatımı mahvediyorsun ama yine de sana ihtiyacım var. Seni piç…’’

O şimdi, yetişkin olarak da annesinin haklı olduğunu düşünüyor ve istismar edilmesini haklı gösterecek kadar büyük kusurları olduğuna inanıyordu. Erken çocukluk döneminde sürekli reddedilmiş ve değersizlik duygusu hissettirilmişti. Benlik kavramı zayıf, öz saygısı düşüktü. Annesinin küçük düşürücü sözleri hala kulağında çınlıyordu. Ama bir yandan da annesinin çocuk yetiştirme tarzını doğru buluyordu. Anlaşılacağı gibi, iç dünyasında çatışmalı dürtü ve birlikte bulunuyordu: yoğun bir suçluluk ve kızgınlık.

Sonraki oturumda, ‘‘ suçluluk duygusunun resmini ’’ çizmesi istendiğinde, başının üstünde su dolu kavanoz olan bir insan resmi çizdi. Bu kavanoza iki bardakla su dolduruluyordu. Bardaklardan biri resimdeki insanın kendi elindeydi. Diğerini tutan elin kime ait olduğu çizilmemişti. Kavanozun altında da su damlayan bir musluk görünüyordu. Adam resmi şöyle anlattı: ‘‘ Suçluluk annemin bardağı ile kavanoza doluyor ve bu musluktan boşalıyor. Ben musluktan akanı bardağa doldurup tekrar kendime dolduruyorum.’’ Bu hareketin nedeni sorulduğunda da şöyle açıkladı: ‘‘ Eğer bu kap boşalırsa, kafamın içindeki volkan patlayacak.’’

Bu oturumun sonunda terapist, stratejik bir müdahalede bulunmaya karar verdi. Önce suçluluk duygusunun yaşamındaki rolünü iyi değerlendirdiği ve o resimde gösterdiği yöntemle ustaca dengeleyebildiği için onu kutladı. Sonra ona bir ödev verdi: Aile üyelerine ve yakın arkadaşlarına gidip onlara karşı bir hatası olup olmadığını ve olmuşsa nasıl telafi edebileceğini sormasını istedi. Adam, bunu yaparsa suçluluk duygusunun daha sık ve daha şiddetli olacağını söyleyerek itiraz etti. Ancak terapist ısrar edince uygulamayı kabul etti.

Bir sonraki oturumda, ödevinin uygulaması hakkında bilgi vermesi istendiğinde isteksiz davrandı ve bunun aptalca bir şey olduğunu söyledi. Ödevini uygulamak için gidip konuştuğu kişilerin hiç birini memnun edememişti. Terapist adamdan böyle anlamsız bir şey istediği için özür diledi. Sonra, önerdiği çalışmanın başarısız olması ve onu mutsuz etmesi nedeniyle danışanına karşı kendini suçlu hissettiğini yüksek sesle mırıldanarak odada dolaşmaya başladı. Tam bu sırada adam, terapiste dönerek kendini suçlamamasını, çünkü suçluluk duygusunun anlamsız bir ömür törpüsü olduğunu haykırdı.

Bu taktik, suçluluk duygusunun yeniden tanımlanması ve danışanın, yıllarca kendisini rahatsız etmiş olan suçluluk duygusuna tepki gösterebilmesini sağladığı için başarılı oldu. Bu şekilde danışanın algısının değişmesi onun yaşam anlayışını değiştirdi ve içgörü olmaksızın hızlı bir ikincil değişiklik gerçekleşmiş oldu.

SONUÇ Sanat tekniklerinin aile terapisinde kullanılması, terapist-hasta iletişimini zenginleştirmesinin yanı sıra aile sorunlarının görsel olarak irdelenebilmesine de olanak sağlar. Terapist, görsel ve sözel metaforlar ile sanat tekniklerinden yararlanarak aile üyelerinin kendilerini anlamalarına yardımcı olabilir. Ayrıca, kişiler kendi iç dünyalarını keşfederek sorunlarını çözmede kişisel kaynaklarından daha çok yararlanabilir.